Yeni Yıl Fısıltıları

MEHMET ALİ BAL Yeni Yıl Fısıltıları

MEHMET ALİ BAL
Yeni Yıl Fısıltıları
 
Yeni bir yıla girerken saatlerin dünyasında uzun süredir yaşayan biri olarak zaman araçlarının fısıltılarını da anlamlandırmaya çalışıyorum. Hiç kuşkusuz bölünmez yekpare bir anın akışında yeni zamanlara giriyoruz. Yaşam kelimesi lafzi olarak canlılık Vitae iken terimsel anlamı bakımından zamanla ilişkilidir, yani belli bir zaman diliminde canlı kalabilmeyi, hayatla kaim olabilmeyi ifade eder. Halbuki zamanın ontolojik sorunsalı üzerine ne de az düşünürüz!
 
Güç, varlık, zenginlik gibi olgular zamandaki hızları itibariyle vardırlar aslında. Mesela büyük hazinelerin sahibi Karun bugün bir cesettir. Firavunların en güçlülerinden biri mumya… Yerin altında bugünkü emsallerinden çok daha güçlü muktedirler heyeti mevcuttur. Zamanın rüzgarlarına (Rüzgâr geleneksel kültürümüzde zaman veya zamanın bir dilimi olarak da teşbihen kullanılır) kapılan her canlı çölde fırtınaya tutulmuş bir kum tanesi gibi savrulur gider. Bu dehşetli savrulma ve akış içinde kendinin ve zamanın bilincine varanlar gerçek anlamda varoluş süreçlerini olgunluk düzeyinde tamamlarlar. Kutsal Kitabımızda zamanın ağlarına takılıp kalmış nice zalim krallar, yıkıcı devletler, azgın topluluklar ve ihtiraslarıyla kendini yok eden insancıklar anlatılır.
 
Aslında sezgisi güçlü, basireti yüksek insanlar için zamanın rüzgarlarını hissetmemek mümkün değildir. Bütün varlığımız ve benliğimizin içinden akıp giden bu uğultulu zaman evreni insanlarda karşı konulmaz izler bırakır. Kimisinde cazibedar güzellikleri ile derinleşir, kimisinde zehir dolu badeler ile kasvete bürünür. Ancak hepsinde de bir sonuç vardır, vakit-i merhunu geldiğinde zamana hükmünü icra etme emri verilir.
 
Zavallılık şudur ki, dalga dalga gelen zaman rüzgarlarına karşı geçici güce erişen insanoğlu kendine kumdan kaleler, örümcek ağından zayıf zırhlar ve tuzaklar kurar. Zamanın uğultuyla gelen ve ruhların derinliklerine kadar işleyen rüzgarların kendisine erişmesini ihtimal dışı görür.
 
Tarih ilginç bir kitaptır okuyana. Kendilerini başka milletlerden korumak için kaleler inşa eden kudretli milletler veya devletler bir zaman gelir kendi kale duvarları ardında mahpus kalırlar. Bu duvarlar her zaman maddi duvarlar da olmaz. Bazen önyargılar bazen güç sarhoşluğu bazen kin ve nefret bazen de o kahrolası kibir insanı ve milletleri dünyanın daha geniş ve zengin olan kısmına kapatıverir. Bugün bırakalım dünyayı sadece Anadolu coğrafyası bir zamanlar sıradan insanların göremediği etrafı kat kat surlarla çevrili sadece yöneten elit topluluğun yaşadığı Hattuşa merkezinden büyüktür. Zaman Hattuşa’nın surlarını da eritmiştir, muktedir ve mütekebbir güç sahiplerini de. Zaman rüzgarının yıkmadığı yer mi vardır? Kiminin binasını kiminin de da manasını yıkıp geçmiştir. Babil’in asma bahçelerinden, kudretli Roma asillerinden, Nil’in kıyısında yükselen firavunlardan, Nemrut’tan, Şeddat’tan, kudretlerini ilahi zanneden hükümdarlardan ne kalmıştır geriye? İçindeki yaşamı zaman rüzgarlarının alıp götürdüğü cansız duvarlar…
 
Zamanın fısıltıları eğer iyice dinlenilmezse her varlık ölümünü tadar. Yaşam ile ölüm arasında sadece bir zaman perdesi vardır, incelerden ince zaman perdesi. Akıl ve Hikmet sahibi insan odur ki bu perdenin arkasına da bakar zaman zaman. Zira adeta bir an-ı vahitte yaşayan insanoğlu zaman içinde bir toz zerresinden başka nedir? Ancak niyeti ve iyiliğiyle varlığı gerçek anlam kazanabilir. Bu manayı bulamadığında insan ulaştığı her zirvede aksi bir rüzgâra mağlup olur. Kaleleri onu içine hapseder, sarayları onu kendinden ve milletinden uzaklaştırır.
 
Zaman ne kadar keskin bir yorumcu ne kadar güçlü bir şahittir. Zamanın koridorlarında hiçbir hakikat nigehban kalmaz. Hiçbir yalan sonsuza kadar yaşamaz. Ve zaman rüzgârlarının ender zamanlarda bir girdaba dönüştüğü anlar vardır ki, yapılan her kötülük sahibini bulur.
 
Zamanın yakıcı bir çöl rüzgarına benzediği günümüzde zamanın ontolojik sorunsalı üzerinde biraz düşünmeye ihtiyacımız var. İhtiyacımız var, zira bugüne kadar yok olan medeniyetlerin zamanın metruk bir mezarlığında nasıl da acz içinde yattıklarına tanık oluyoruz. Zamanın hızına yetişemeyen her şey ya ölüdür, yoktur ya da en iyi ihtimalle eskidir. Özvarlığımızı devam ettirmek, eskimemek, her daim hayat sahibi olabilmek için zamanı çok iyi anlamak zorundayız.
 
Cevami-ül kelim sahibi Hazreti Peygamberin (ASM) duasına zamanı da ilave ederek tekrar etmek istiyorum: “Allah’ım bize eşyanın hakikatini (ve zamanın esrarını) künhüyle öğret”.
Zamanın anlamını tam olarak idrak edebilmek dileklerimle bütün dostlara mutlu, sağlıklı ve iyi yıllar diliyorum efendim.
 
 
ROTAP- banner-

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir