Ankara’nın Tek Denizi Gözlerindi

HAYRETTİN TAYLAN Ankara’nın Tek Denizi Gözlerindi

HAYRETTİN TAYLAN
Ankara’nın Tek Denizi Gözlerindi
 
Hep içeriden geçmek gerekir. Dışarısı, her daim, seçimler, amaçlar, başarılar, hırslarla örülü olduğundan geçmek zordu. Burası dünya değildi, postmodern bir cehennemdi. Herkes bir nevi zebaniydi. Dışarıda beni ören onca ağ vardı. Bu çağ tamamen insanın ağlarıyla örülüydü. Makam, mülk, para, kariyer, bitmeyen hırs ve başarı zehirliyordu. Bu çağın modern zehri hırs ve doymamazlıktı. Ego dağlarımdan inemiyordum. Birileri seni çıkarmış bir yere. Kendini bir şey sanma salgınlığı arasında kendime gidemiyordum. Çok ben vardı, hangi ben, beni temsil ediyor bilmiyordum. Dergiden çıkıp Ankara’da Kızılay’dan yürümeye başladım. Dergide görmüştüm. Onca kitap, onca şiir, onca dergi, onca insan, milyonlarca metafor zincirlemesi içimde zincirleme isim tamamlaması oluşturmuştu. Mavi gözlerinde başladı deniz, metafizik, mistik vavlar.
 
ankara’nın tek denizi gözlerindi
gelirken ve gülerken ak/deniz
giderken ve ağlarken k/aradeniz
 
Kızılay birden Kızıldeniz oldu. Musa’nın kızı gibi onca güzeller arasından yardın Kızıldeniz’i. Peşinde geldim. Ben de Musa’nın çocukluğuyum. Aşk bebeği olarak annem beni bırakmıştı Nil’e. Onca yılan, akrep, işveli kızlar arasından aşk kundağındaydım. Sana varmak için mucizeler uçurumundan, gönül eczasından, varılışın vadisinden, sevmenin vav gölgesinden, elif gibi kalışına geliyordum. Adı başka, sesi başka, bakışı bambaşka birisinin hülyalarındaydım. Bir hayal değildin, yanı başımdaydın. Uzatsam ellerimi kuyruk yıldıza çarpacaktı.
 
dedim ya!!!
ankara’nın tüm kızları “karaydı”
bir tek sen beyazdın
bir tek aşka bembeyazdın
 
Seni gördüğüm o güne dönüyorum bir asırdır. Ay yüzünde okudum ay’ı. Şemler eriyordu. Geceleri hep ay gibi gündüzleri şem gibi ay ve şem oluyordun. Yumru yumru olmuştu kalbim. Yerinden çıkmış, annesini özlemiş masum bir çocuk gibi peşinde koşuyordu kalbim.
 
ah  ankara!!!
atanamamış einstein gibi onun fiziğindeki tüm enerjiyi buldum.
kendini bile keşfedememiş kolomp gibi onun gönül kıtasını keşfettim.
keşfedilmiş zününlaarın katibi vardım, onun gülüşüne, beni sevişine
bir ışın yeni doğmuş gölgesinde vardım kendime
 
Kırmızı ışıkta durduk mahur beste çaldı. Göz göze geldik. Bu gelmek değildi, bu yeniden doğmaktı. Bu yeniden doğmak değildi, gönülden gönüle uçmaktı.  Bu uçmak değildi, gülünü bilen bülbül olmaktı. Bu olmak değildi, sevmenin, seninle olmanın şifasıydı. Bu şifa değildi, seninle bir ömür sevdanın tohumuyla yeşermekti. Bu yeşermek değildi, seninle dev çınar olup asırlara gölge olmaktı.
Bakmanın bakmasıydı. Bir daha bakmaya kıyamadım. İnsan bir kere sever, ilkin bir kere bakar Şehrinaz. Birbirine benzeyen ruhlar birbiriyle rastlaşır. Ruhsal frekansımız aynı aşk şarkısındaydı.
 
Koca Ankara nire!!!  
Elazığ’ın tüm benliğini bağrında besleyip yüzyıllardır İstanbul’da yaşayıp dergi toplantısına, orada seninle rastlaşmaya koşturan kaderin tazısıydım.
Yanıma gel!
Bir daha bak diyesim ağlaşır. Bahar gelmiş, yılanın kabuğunda saklı mucize gibiydim. Yüzlerce erkek istemiş, hiçbirine varamamışsın sonradan bunu öğrendiğimde anneden yüzyıllık büyük aşk mucizene gidişi anlıyordum.
 
“Ardına dönüp sanırım aynı mahallede oturuyoruz bay şair.” Ablukayı kaldırdın içimden. İlk cümlen baba olmuşluk gibi ruhumun kucağına düştü. Seni takip ediyordum. Bunu şimdi diyorum. Darmadağınıktım, Ferhat gibi tüm dağları delmiştim. Kerem gibi diyar diyar dolaşmıştım. Yüzyıldır seni arıyorum. Ben, aşk için doğmuşum, seni sevmek için doğmuşum. Bunu demek isterdim, ama diyemedim.
Bir rüyadayım dedim. Uyandırma, utandırma beni. Mavi gözlerinde başlayan denizin kıyısındayım. İstanbul’da denize alıştığım için Ankara’da tek deniz senin gözlerin olunca peşinde geldim.
 
“Boş verelim şiiri” . Mavi gözlerimde başlattığın seferin farkındayım. Şiirlerini, yazılarını, seni hep biliyordum. Gönlüm, ruhum zaten sana kıyıydı. Bugün dergi toplantısında bana bakınca aynı aşk gemisinde olduğumuzu anladım.
Bu Ankara, zaman, yalnızlık yaşlanmış. Bir tek biz genciz, bir tek biz aşkı gençleştirmek istiyoruz.
“Fiyort gibi ördüğün gönlüme ser çeyizini” demiştin bir şiirinde. Çok zeki, romantik, artist olduğunu öğrenmiştim. Bazen Köroğlu, bazen Karacaoğlan, bazen değil hep kendine ait biriydin. Son dönemin en iyi şiirlerini yazıyordun, hiç kimsenin taklit edemeyeceği tarzının hayranıydım.
Boş verelim!
Bir ayran içelim, biraz hayranlık içelim.
Ruhlarımız zaten ayran içmişti. Ruhsal buluşmanın frekansı birbirini bulmuştu. İnsan, kendine benzeyeni sever. Benziyorduk. Benzerliklerin kader atlasında aşkın tüm tonlarına boyanmıştık.
En uslu olduğum zamanın haritasında sana b/aşkent olmuştum. İlk kez büyük bir aşkın başkenti oluyordum. Büyük aşklar, peygamberlik gibi yüce bir kısmettir. Kısaca, tüm dünya sen olmuştu, senin adının her harfine dolaşmıştı. Bölüşmeye hazır hayatın paylaşımı olmuştuk.
 
Gözleri denize yakın mağara gibiydi
Asırlarca baktım, maviliğinde buldum incileri
Sevmenin zengini olup sevdim onu ve onu seven kendimi
 
Günümüz insanı, modern bir yağmacıdır. Kendi amaçları ve yağmaladıkları için uygun bir hukuk, uygun bir yönetim, uygun ahlaki kodlar yaratarak yağmalamaya devam ederler.
Kısacası bu çağa çok fazlaydık. Cennetten alınmış yeryüzüne bırakılmış melektin, bebektin, güldün, kumruydun, periydin. Mecburdum sevmeye, bu cenneti mutlu etmeye… Kader ile keder arasındaki uçuruma kadar böyle sevdim, böyle taşıdım.
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir