Edebiyatın Tanımsızlığı

HAYRETTİN TAYLAN
Edebiyatın Tanımsızlığı
 
Edebiyat: Kişinin duygu ve düşüncelerini, kurgularını, içsel mesajlarını; kendine özgü bir dil kullanarak, estetik kurallar çerçevesinde, yazılı veya sözlü olarak tertipleyerek ve bir disiplin içinde aktardığı anlama, yorumlama, değerlendirme, benzerleriyle karşılaştırma, yerleştirme, hissettirme, zihni geliştirme, algıları coşturma bilimidir.
 
Edebiyat; insanın kendini bulma sonsuzluğundaki aynada kelâmlarla, çağrışım, bağdaşım, teorem, poetiklerle, üst dille, medeniyet ve kültürel derinliklerle, temel dinamiklerle,(din, tarih, kültür, ortak bağlarla) düşüncenin sularıyla, bilinçle, duruşla, yeni meziyetlerle süslü metinler şıklığına girme çabasıdır.
 
İnsan bir sondur. Sonluluğunun sonunda bir sonsuzluk arama çabasıdır edebiyat. Konuştuğu dil bir sondur. İşte edebiyat, o dilin üstünde yeni çağrışımlı üst dili yakalama sonsuzluğudur. Çağrışım, dil, söz, mana, hikem, tarz, öz, sonsuzluğunun peşinde yaşadığı toplumun normlarından kopmadan, onları daha özel, daha disiplinli ifadelerle sonsuzluğa son söz etme çabasıdır. Ve bunları edeple, etikle, şuurla, temel dinamiklerle sonsuzluğa söz etme yarışıdır.
 
Dil, biçem, estetik- güzellik, teorik, poetik, edebi unsurları besleyen diğer toparlayıcılarla üst dil,üst metin, üst algı, üst yazma eylemidir edebiyat. Kendi içinde, kendine ait unsurlarla ve sürekli yeni unsurlar da ekleyen dil ve anlam tarlasıdır.
 
Aristoteles’in edebiyat kuramı, Platonun “Mimesis” üzerindeki görüşleri, “temsil taklitten daha geniş” kavramı, Sartre’nin edebiyat nesnesinin konumunu belirleme ve üretici etkinliğin koşullarını incelemesi gibi farklı sosyal topolojileri görüyoruz.
 
Hiçbir kuram tek başına edebiyatı tanımlamaya ve sınırlayamaya yetmez.
Edebiyat; içinde şiirden günlüğe, zengin bir çeşitlilik içeren edebi türlerle kuşatılmıştır. Geçmişin mirasıyla yüklü sözler, metinler çeşnisi. Ortaya çıktığı dilin, kültürün gizemi. Kültür, sanat, bilim, düşünce, ekonomik, toplumsal, siyasal, ahlâk gibi temel alanlarla olan bağı.
 
Bu bağların çokluğu ve bu çokluğun karmaşıklığına kaynak olan sınırsız bir arayış…

Tüm bilimlerin ana kaynağı, anayurdu, ana kucağı edebiyatı sınırlamak, kuramsal çizgilerle belirlemek zordur. Şiir, başlı başına binlerce psiko-sosyal temeli, tanımı, teoriyi kapsıyor.
 
Anlama, -yorumlama, -değerlendirme, -benzerleriyle karşılaştırma, -yerleştirme basamaklarını yaptığı için bir bilimdir.
 
Edebiyatın önemi, çok değerli olmasından gelir. Çok değerlilik, çok yönlülük, üst dilsellik, üst algısal çağrışım, salt göndergeyi kaynak ve dayanaklarla üst değerliliğe taşıma uğraşısı olmasıdır. Çok değerli sözler, metaforlar, olgular, ilgiler, algılar, anlayışlar, anlamlar, anlatışlar, bağlar, bağdaşımların yönlülüğünü sunar.
 
Gerçeklik ve kurmaca gibi önemli temeller üstünde kurgulu, anlatılı, tezli, üst sözlü, üst tertipli, üst disiplinli gibi nice üstü olan edep ummanıdır. Karmaşık, örtüşen, çakışan, gelişen, çağrıştıran, düşündüren, hayal ettiren nice nitel gerçekliğin aynasındaki üst dil oyunudur.
 
Edep kökünden gelmiştir. Ve edep kökünden gelmesi teolojik bir güçtür. Keza peygamberimiz: ”Ben güzel ahlâkı tamamlamak için geldim” der. En güzel, ahlâk, en güzel ifadelerin disipline edilip estetize edilişidir. Yani, edebiyat insanların her şeyinin tertibidir. Güzel düşünmesini, güzel düşünceler üretmesini, güzel konuşmasını, güzel sevmesini, yüzlerce duygunun tertip altyapısıdır. Edebiyatta, içerikten çok o içeriğin nasıl dile getirildiği ve nasıl aktarılışı önemlidir.
 
Edebiyat; sanatçıyı, bilimi ve eseri içinde yaşadığı dönemi ve türü içindeki yerinden dolayı sosyal bir bilimdir aynı zamanda. Kurmaca, yaratıcı, öznel, üst dil ve üst sosyolojik unsurları taşır.
 
Edebiyat; duygu, düşünce ve kurgularımızın; edebin, etiğin, algının, sanatsal olgunun diyalektik düzleminde tertiplenmesidir.
 
Sözler, ifadeler, manalar, kurgular içeriğidir. Önemli olan bu içeriğin sanatsal aktarım gücüdür. Keza, sosyal bir bilimin en önemli öğesi olan edebiyat, tüm bilimleri içine alarak devam etmiştir. Tüm sosyal bilimleri merkezine alan onları da besleyen sosyal bilimdir. Her edebi metinde diğer sosyal bilimlerin yansımalarını görürüz. Diğer sosyal bilimleri içine alıp, onları da besleyen bu sosyal bilim sıradan düz metinler değildir. Farkı, kurmaca, yaratıcı, öznel, poetize olmasıdır.
 
Savaşlar, göçler, afetler, aşk, sevgi, doğa, kahramanlık, kültürel etkileşim, yenileşme, din, vicdan, gibi temel konuların çekirdeğinde gelişmiş kurmaca, öznel, poetik, öznel metinlerdir.
 
Estetik amaçlı oldukları kabul edilen yazılı yapıtların bütünü kapsar. İşte, bu kadar derin, bu kadar yüzlerce edebi, psikolojik, sosyolojik, felsefi, algısal unsurlar denizi olan edebiyata birkaç katkısal damla sunmaya çalıştım. Bir alt bilim dalı değil edebiyat psikolojisi, edebiyatı da psikoloji de aşan bir alandır.
 
Edebiyat içsel küfrü anlatan sövgü metinleri değildir. Edebiyat fikri papağanlığı yapmak değildir. Kurmaca metinlerde bilinçaltındaki kendi fikri sövgüleri, övgüler, meze ve maşa olduğu fikrin sosyal mesajlarını kurgulayarak fikrinin bağıl papağanı olmak değildir. Edebiyat, beslendiğiniz kaynakların ifşası olsa onların etik ve evrensel akıl ve edeple dizayn edilmesi lazımdır.
 
Edebiyat, en büyük sosyal devrimdir. Bu yüzden bu sosyal devrimin metinleri insanî olmalı. Yani, fikri mezelerden, ayrıştırıcı, karıştırıcı, güdüleyici, zaafları artırıcı unsurlardan, yargılayıcı, aşağılayıcı gibi yüzlerce insani olmayan alt algıdan arınmalıdır edebiyat. Kör dövüşü ifadelerle evrensellik ve etiğin edebi oluşmaz.
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir