HAYRETTİN TAYLAN
Mutsuz Kadınlar Cumhuriyeti
ben “idrisim”, dünya sökük, insanlar yırtık
dikemiyorum, insanların günahlarını
dikemiyorum, ikiyüzlülerin yüzlerini
dikemiyorum, yalan dünyanın yalanlarını
dikemiyorum, yalan insanların yılanlarını
dikemiyorum, sevdamın yırtık pırtıklarını
allah’ım bir mucize istiyorum
halis bir kadının gölgesinde yeşersin yeni nesil…
Zamanın yolundayım, yol kendi uğurunu çizgi yapmış. Kendimi solladım, seni değil Şehrinaz. Sen, solumda öylece sürdün bahtını. Sen, fikri cenâhta önce ektin cümlelerini. Sen, teslimiyetin tılsımlarında buldun beni. Sen, hakikat, kendi aynasını onarırken taradın nefsimin uzayan saçlarını. Sen, beni suçlardan, kötü kalpli Juliet’lerden korumak için Leylalığını helâlin hilaline nakışladın.
Dedim ya!
Sen, içimdeki çocuğun ışık gözüsün, enerji sözüsün. İçsel mecralarımda ışıldayan kadınsılığın gül yüzüsün. Kırmızı bir halin kokusunda kendime gelişin fecriyim. Işıldayan bir akışın atisinde, atıl kalışlarımı sundum yoluna. Yolumda enerjinin etik seyri var. Serin düşler topluyor beni. Âdem gibi değilim. Adamlığım seni Havva etmeye yeterdi Şehrinaz.
Bu sevda beni ağlatır her şarkıda, her filmde. Her acıda gözlerimin cümlesi ıslanır, vicdanım uslanır. Yüreğimin aba telinde kopuşun bestesi okunur. Türküler ağlar, aşklar ağlar, şiir ağlar, ben ağlar. Ağlamanın da ağladığı ağlak âşık gibiyim. Sana değil, kendime ağlıyorum.
Dedim ya!
Bir kadın renkli dünyanın çeşnisinden akan özerk bir renktir. Kadın, tek başına bir cumhuriyettir. Onun istiklâli, bayrağı, vatanı ,cenneti hayırlı bir evlattır.Hayırlı bir evlat yetiştiren her anne bir cumhurdur.Okuyan, düşünen,üreten, inançlı, geleneksel bağlarıyla uyumlu, özüne sadık, yurduna aşık, gönlünü bilen üst bir karakter yetiştiren her kadın tek başına devlettir Şehrinaz. Bir türküdür, bir sözdür, bir ben sonrası çok ben’dir kadın.
“Karadır kaşların ferman yazdırır
Bu dert beni diyar diyar gezdirir
Lokman hekim gelse yaram azdırır
Yaramı sarmaya yar kendi gelsin”
Ucu olmayan uçsuz bucaksız dünyanın sevda açılı dünyasıyım. Başucumda, sonsuzluğun. Dilimin ucunda tanımsızlığın, tanımsızlığında dil sultanlığın. Kendime doğru, senden esrik esintilerle gidiyorum. Esatirler okur, bahtımın yaşanmazlık sınırını. Sırların surlarına tırmanır, hayalimin yaşansı gerçeği.
Güncelerinde yeşerir, keyfin duruşu. Aynı kemiyetin ve keyfiyetin sarrafıyım diye beni sevmeye götürür aşk. Aşk, beni, ben’den de senden de aldı götürdü. “Ben neredeyim?” sorgulayışı doğuran bir kadının soru iminde beli bükülü cümlenin içindeyim. İçimden geçiyor içlenişin.
Aşk, bana kalbimin yerini öğretti. Aşk, bana sevmenin sırrını, sınırını, hükmünü, ayrılığın cürümü gibi yüzlerce niteli öğretti. Aşk, nitel sıfatlarını tümünü ismime nakışladı. Adının her harfine adıllar sundu.
Tılsımlar araşır, nitel sunular göverir çaresizliğimde. Bulutsuzluk özlemiyle nemlenen hislerim yaklaşır gözyaşlarına.
Senin ağladığın zamanın utulmazlık sayacına takılır hasretin. Her damlan bir kitap gibi okunurken, yüzündeki kütüphane aklımda. Her damla, bende en çok okunan kitap gibi. Genç Werter’in yazdığı son mektup gibi. Mecnun’un Leyla’ya diyemedikleri gibi bütün büyülü aşkların eşkâli gibi gözümde, özümde okunuyorsun.
Ah Şehrinaz!
Aklıma geldi de aklım yerinde mi ki sahi? Sihirli mi hâlâ sana bakışım? Kâhin gibi bilinmezlikten mi geliyorum sana?
Hâlâ, Ortadoğu gibi güzelliğin. Hâlâ, Kudüs gibi hem kutsal, hem hüznün kıblesi mi yüreğin?
Bütün haz tecimenleri sırf seni görmek için binlerce çocuğu öldürüyor mu? Sırf, yüreğindeki rezerv için çocuklar, kadınlar, insanlık öldürülüyor mu? Sırf, senin yüreğindeki rezervin içine tüm dünya amaçlarını çare edinmiş egemen sülükler hâlâ peşinde mi?
-Sırf sen güzelsin diye, bütün Ortadoğu yakılıyor mu? İnsanlığa sığmayan bunca olay karşısında hâlâ “İnsan Hakları” diye bir örgüt kendi hayvani nefislerini korumak için var mı? Bu şeytanların dansına kalkacak mısın? Bu şeytanların siyaset mühendisliğine meze olacak mısın? Demokrasi, insan hakları, eşitlik, gibi tatlandırıcı, kandırıcı kavramlarla sana yeni baharlar sunma vaadiyle kurgulanmış çıkar ağlarına alacaklar seni. Sen, güzelsin, sana yeni baharlar gerek. Sen, Juliet’ten daha güzelsin diyecekler. Senin saçlarını görecekler, suçlarını değil Şehrinaz. Bense Hira’nın diriliş bülbülü olarak zemzemle beslenen gülünü bekleyeceğim Şehrinaz. Ben Bilal’in okuduğu salalarda bir seher vakti bekleyeceğim seni.
Beklemek aşka dahil değildir, beklemek sabrın ilk harfi…
Hâlâ Osmanlı gibi altı yüz yıl gibi altı yüz milyonluk algıların parçalanmaz gerçeği miyim?
Binlerce peri, bendeki seni yıkamadı Osmanlı gibi. Öyle tarihî öyle kültürel, öyle medeniyet derinliğindeyim. Öylece binlerce insan, binlerce olgu, algı diliyim ki yıkılmadım kolay kolay. Juleit’in yatağına atmak istediler. Öldürdüm nefsimin şeytanlarını. Öldürdüm içgüdülerimin hâkimlerini. İçimde tek hakim var. O’nu dinledim, O’ndan medet diledim .İçimdeki hâkimin davasındayım. İçimden gelen bu.
-Bütün periler, hazların, güzel nazların, özelleştirilmiş zamanları, özetsiz yaşamları, kitaba sığmayan, hitaplarla anlatılamayan cumhuriyeti sunarken ben senin saltanatını koruyan Hayrettin Paşa’ydım. Gönlümün padişahı böyle buyurmuştu. Sen, aşkın, edebin, namusun, güzelliğin, Hz.Ayşeliğin, Hz.Fatmalığın, Hz.Rabialığın gönül borcusun. Bu yüzden sevda sancağımı taşır içimdeki sevmek erleri. Bu yüzden tüm meylim, şiirsel zeylim sana.
Bu yürek devletimi adın, yadın, diyemediklerin için bağışlıyorum Şehrinaz. Kelimeler yetmediği, sayıların artığı, sadece “bir” gibi, elif gibi, ben gibi, özümden demlenmiş sen gibiydi tüm gerçek. Kekremsi bir nidanın Davut’uyum. Ünlemlerimi taşıyan bülbül-i şeydanın bilinciyim. Beni, kendinden sonraki zamana sorma Şehrinaz. Hayatın kurulu saatiyle derdim var. Hayatın, par /donlarıyla paranoyak halindeyim. Dahası hâl makâmındayım. Yalan dünyanın tek gerçeği sendin. Senden, O’na varışın mecrasında özneydim kulluk bilinciyle.
-Pardon, hayat!
Biraz, sıkıldım sizden. Bir sevgiliyi bile çok görmeye başladınız. Bir gönül şehrim olsun dedim. Nazlarıyla kurulu şehrini yaşadım. Nazlarıyla kentimizi kurduk. Nazlanıp durunca deli gibi sevebilir miyim dedim yaşadım. Kabullendik. Şimdi onu kollarımdan, özlemlerinden alıp yalnızlığın hedef tahtası yaptınız.
Ben ayrılığı hep sıyırdım ömrümce. Onunla on ikiden vurulmalarımız belli. Şimdi ayrılığın ayrık kollarında bir günlerin kurşun sonrası olmak kolay mı sandın hayat. Bak,yine hayatın paranoyalarında kendimce tiyatral bir sahnedeyim.
Sevmeyi bilecek, özlemeyi sunacak, kendimi de bilecek yaştayım. Yaşımı sorma, sen gittikten sonra gönlü yaşlı, hasreti gençleşen biriyim.
Sen, içimdeki çocuğun ışık gözüsün, enerji sözüsün. İçsel bir mecralarımda ışıldayan kadınsılığın gül yüzüsün. Gözüme bakışların kıblesi, gönlüme sultanların sultanı, dünlerime vazgeçilmezliğin dünü, bugünüm, ömrüme hazları omuzlayan hislerin bağı,cağı, düşümlerime düşkünlük sarayı,hep sen sen diyor bende.
Sen,aşk arası sen,yalnızlık arası sen, gitmeler arası sen, gelmeler arası sen,ağlamalar arası sen,bağlanmalar arası, susamalar arası bir yudum sen, soğuklar arası sımsıcacık sen ,ölümler arası sadece sen…
-Bir sen, sinemde seneleri biriktiriyor işte. Bilmesen de olur. Bu benim sevme imtihanım. Bu benim O’na gidişin duyusal yazgısıydı Şehrinaz.
eceli bekleyen zamansızlığa karşı hep sendeyim
kurulu nazlarınla hep senli saatlerdeyim
tüm hayallerimin on ikisi gibi hep sendeyim
gidişine çöreklenen hüzünlerin hazan mevsimindeyim
yine eylül, yine yarama düşen yapraklar, yine gidişin vaktindeyim
özlemleri gagasında taşıyan bülbülün simurg tepesindeyim
ben var, benden var, sen ile istediğim senden esintiler yok
aşk yuvasını yıkan şahinin düş gülüsün diye
bir gerçeğe yuvarlanıyor özümün kokusu