Leyla Karataş’ın Mendilimdeki Kanaviçe’si

HATİCE EĞİLMEZ KAYA
Leyla Karataş’ın Mendilimdeki Kanaviçe’si
 
Kadınca Bir Kitap, Kadından İnsana Dair
 
Leyla Karataş, şiir yüklü bir bulut gibi bereketli… Kadın duyarlığından yıllar yılı damıttıklarını lirik ve dokunaklı dizelere dönüştürüyor. Mendilimdeki Kanaviçe şairin ikinci şiir kitabı. Tema açısından son derece farklı renkler taşıyan, eser duygularını yansıtmakta tereddüt etmeyen bir kaleme ait. Bu nedenle olsa gerek okurun üzerinde “ben” öznesinden yola çıkıp “biz”e ulaşmasına olanak tanıyor.
 
Hırkası zamanın delişmen rüzgarından yıpranmış âşıklar, benliklerini kökü yok bir ağacın dallarına astılar. Sevdalarını tozlu topraklı yollarda sürüyerek ismi konulmadık diyarlara gittiler. Onlardan bizlere miras bir duygu kaldı, tarifi neredeyse imkânsız… Leyla Karataş onların kalplerine otağ kurmuş sevebilme yetisini tanımlamaya emek harcayanlardan olmalı ki ‘mendilindeki kanaviçe’ye işlemiş içinden geçenleri.
 
Mendilimde Kanaviçe’nin bir ayağı yeryüzünde diğeri kalp ülkesinde. Şair, okurları için kendi kapalı âlemlerine inen bir pencere açmak çaba ve arzusunda. Bu pencereden şairin şiire, insana, aşka, varlığa bakışını üç aşağı beş yukarı kestirmek mümkün. Günümüz şiirinin plastikten yapısına inat seçimini doğallıktan yana kullanmış. İnsanların doğallıktan uzak bir hayat yaşamasından gizli saklı da olsa şikayetçi olan Leyla Karataş, birbirini seven kalplerin, hayata masumane gözlerle bakan sevimli bebeklerin durdukları daha içtenlikli merkeze odaklanır.
 
Aşkın büyüsü, seven kişinin içine düştüğü kuyu şikâyet edilen değil memnun kalınan bir özelliktir. Kaygıları büyüdükçe sessizliği de büyür. Söylenemeyenlerin gölgesinde: “Ahh efruz / dilime damağıma işlemiş büyü / İçine düştüğüm derin kuyu / bilmezsin, / Sessizliğinde büyür kaygılarım / Söyleyemediklerim / Neredeyim” Mendilimdeki Kanaviçe’de sen hitabı ne çok kullanılmış. Leyla Karataş, şiirlerine ilham verene her sen dediğinde okurun aklına adına şiir yazılanların her biri sökün ediyor. Erkekten kadına ya da kadından erkeğe… Bir kitap boyunca sen denilen, zaman zaman sitem edilen, zaman zaman sevmekten vazgeçilen, zaman zaman yüzü şairin yüzüne düşen bir sevgilinin varlığı elbette ki anlamlı ve gereklidir şiir için.
 
Modern şiir eski şiire dair birçok unsuru terk etti. Tüm terk edişlerin yerine neredeyse sadece imgeyi koydu. İmge o kadar güçlü bir kale, öylesine sadık bir yardımcı oldu ki modern şiire, onu ellerinden tutup bambaşka yerlere taşıdı. Leyla Karataş modern şiirin izinde imgelere güvenip güveni boşa çıkmayanlardan. “Güneşe kırgındı kumrular”, “gel / Ay soluğunda uyumayı özledim…”, “Geçtiğin diyarların dudağından öpmüştü zaman”, “Yırtılmış gökyüzünden iklimler akar / aşkın tüyden büyüsüne”, “ruhumda eğleşir gülüşler güftezar”, “omuzlarımızda zalim ağırlık / Mühürsüz müydük” … okurun karşısına çıkan imgelerden birkaçı.
 
Mendilimdeki Kanaviçe’de şairin lirik söyleyişlerinin yanı sıra düşünce ağırlıklı dizeleri de dikkat çekiyor. Şairlerin bir yarısının felsefeye olan yatkınlığı Leyla Karataş’ta da kendisini gösteriyor. İşte Mendilimdeki Kanaviçe’den birkaç düşünsel yönü ağırlıklı söyleyiş: “Ağırdı çileli insanlık / Gönlümüzde kavrulan acı / Dilimiz mi yanıyordu / Yoksa bitik suretlerde mi / Bağırmadan ünleyen bu hastalık”, “Doğranan ağaç dalları gibi küçülürken yaşam / Ayakkabısı fiyakalı çorabı delik insanlık kokuyor.”, “Distopya’nın incir ağacı mıydım / Kimdi, kime aitti bitmeyen yar/da”, “İlmek ilmek yanar emek parası / Memleketim ah! Memleketim / Canımın can yongası”, “Biz sevdik ülkümüzü / Defteri kebirden /izinsiz çaldılar ömrümüzü” …
 
Mendilimdeki Kanaviçe’de şiir isimleri, ezberlediğimiz şehir isimleri gibi aşinamız değil. Leyla Karataş, dilin olanaklarını zorlama tercihini şiirlerine isim verirken de sergilemiş. Bunlardan en dikkat çekenleri, “Seherde Sus Yolları”, “Bir Ada Mahkûmiyeti”, “Portakal Kabuğu Çığrışırken”, “Ölümün Hiç Sesi”, “Ağrılı Çiçekler”, “Sus Çizgileri” … Yâre arzuhalini katiplere yazdırmaktan vazgeçmiş artık şairler. Ki kendileri namelerini yazar olmuşlar, ne güzel… Kocaman eser isimlerini, kerli ferli devlet fermanlarını anımsatıyor okura şairin “Fırtınalar Giyindik” şiir başlığı. Şair aynı şiirinde “Dökme taşlı toprak kokulu hayatlarda” diyerek o hoş kokulu toprağın kokusunu hayatlarla ne de güzel özdeşleştirmiş.
 
İnsanlar taşradan şehirlere akın ettikçe, hayal edemeyecekleri kadar büyük şehirleri kurdukça yalnızlaştılar. Soylarından, asıllarından uzaklaştılar. Kentlerde ne de çok mutsuz türedi bu yüzden. İşte sıfatlarını andığı mutsuzlara seslenince bir şair sesi kısılır da onu duyan olmaz. Zira söz ki ehline söylenir. Şehirler en çok insanlara uzaktır, aynı zamanda tuzak, aşk gibi: “Kimsesiz bir çocuk ürkekliğine kısılır susuşumuz / Sorgusuz sualsiz uzar yollar / uzar ırak şehirlere”
 
Mendilimdeki Kanaviçe kaçınılmaz bitişi işaret ederek sona eriyor. Nasıl her başlangıç bitmeye ve her bitiş yeni başlangıçlara dönüşürse sonsuz bir devri daim halinde. Gidenlerin ardından delice ağlamak bize düşer. Kim bilir kim ağlayacaktır bizim için de: “Yağmur saçlı aşk getirir, çisil çisil / oturur yakınına sessizce / İşte, kâh oradan kâh buradan sızlarsın / ağlarsın delice, ağlarsın gidince”
 
Biz de Leyla Karataş’tan yeni kitaplara başlamasını ve yeni kitapları bitirmesini, sonra yine yeni kitaplara başlamasını, yine yeni kitapları bitirmesini rica edelim. Bizlere oldukça güçlü bir şairin müjdesini verdiği için…
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir