Yâr İmiş Meğer

MEHMET BAŞ Yâr İmiş Meğer

MEHMET BAŞ
Yâr İmiş Meğer
 
Bu hikâye iki bin yılına girişin milenyum diye abartıldığı bir zamanın kalbinde Hüdavendigar vilayetimizde geçmiştir. Setbaşı Köprüsü’nün hemen altında Irgandı Köprüsü vardır. Irgandı Köprüsü’nün altından bir dere akar. Derenin hemen sağında ahşap evler vardır. İşte ben o ahşap evlerden birisindeyimdir. O zamanlar Irgandı Köprüsü’nün üstünde dükkanlar yoktur. Evin penceresinden Keşişdağı’nın bir gümüşü andıran manzarasını seyreder yaktığım yeni harman sigarasını tüllendirirken, eski bir teypten Neşet Ertaş’ın Yolcu isimli kasetini dinler kaset her döndüğünde yeniden aynı türküye gelmesi için sabırsızlıkla beklerim. Neşet Ertaş
Bir anadan dünyaya gelen yolcu
Görünce dünyaya gönül verdin mi?” diye haykırır arkasından
Yandı bağrım yandı aşkın elinden
Birde sen yakıp da gönderme beni
Ben mecnun olmuşum sevda çölünden
Yeniden mecnuna döndürme beni “derken yar imiş meğer türküsüne geldiğimde kalbim uçsuz bucaksız bozkırlarda at koşturmaya başlar.
Derde düştüm dermanını aradım
Derdimin dermanı yar imiş meğer
Yâri arar iken yardan ıradım
Yardan ayrı kalmak zorumuş meğer” diye diye içmeden sarhoş olurum.
 
O zamanlar Kozahan şimdiki kadar kalabalık değildir. Kozahan’da çınar altında bir çay içip yavaş yavaş Yeşil’e Mahfel’e doğru yol alırım. Oradan Emirsultan’a gider Bursa’ya doğru bir kuş gibi süzülürcesine bakarım.  Tophane sırtlarından yukarı tırmanırken hasta yatağında Bursa’nın fethini bekleyen Osman Gazi’yi düşünürüm.
 
Bursa benim için biraz da Orhan Cami’nin hemen altında bulunan Nilüfer Köylü Pazarı’nın içerisinde faaliyet gösteren Aşıklar Kahvesidir. Günümün çoğunu burada geçirir çay içerken türkü dinler türkü dinlerken çay içerim.  Bursa Aşıklar Kahvesi’nde, Orhaneli, Keles, Harmancık, Kütahya yöresinin türküleri çalınırken diğer taraftan Anadolu’nun diğer illerinin türküleri söylenir. Sazlar “Vardım Hint eline kumaş getirdim” diye vururken ardından “A Fadime’m hadi senle kaçalım” türküsü başlar. Bursa Aşıklar Kahvesi’nin duvarlarına asılan sazların hüznüyle bakarım sokak aralarından gelip gidenlere. Bursa’nın ufak tefek taşlarını sayarken yolum Muradiye’ye düşer. Çekirge’den Dobruca’ya inen sokaktan ellerim cebimde ıslık çala çala inerim.
 
Şimdi ne zaman Neşet Ertaş’tan “Yâr imiş meğer” türküsünü dinlesem Irgandı Köprüsü’nün yanında ki o ahşap ev gözlerimde canlanır ve Bursa bir damla gözyaşı olarak yanaklarıma doğru sessizce süzülür.
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir