Warning: Attempt to read property "post_excerpt" on null in /home/asanatlar.com/public_html/wp-content/themes/sahifa/framework/parts/post-head.php on line 73

Onlar Arabesk Hayatımızın Sesleri

MEHMET-BAŞ

MEHMET BAŞ
Onlar Arabesk Hayatımızın Sesleri
 
Müslüm Gürses, Orhan Gencebay ve Ferdi Tayfur Etrafında Arabesk Müzik Ve Etkileri
 
Bir düşünür insanları üçe ayırmıştır bunlar Ferdi’ciler, Müslüm’cüler ve Orhan’cılar olarak sıralanabilir. Tabi bir Neşet Ertaş’cı olarak bu tasnifi biraz daha genişletmekten yanayım. Şaka bir yana meseleye ciddi bir gözle bakarsak gerçekten orijinal tespitlerde bulunabiliriz. 
 
Bir döneme damgasını vurmuş arabesk müziğimizin bu üç dev ismi her ne kadar adı konmasa da insanımızı ve onun psikolojisini çok etkilemiştir.  Bir Türkiye gerçeği olarak hepimizi çok derinden etkilemiş bu üç ismin hakkını vermek ve etkilerinden söz etmek birileri tarafından her ne kadar manasız ve mantık dışı bir hareket görülse de bence çok önemli bir meseledir. 
 
Bu üç isim sadece birer arabeskçi değil değişen ve kentleşen insanımızın dışa yansıyan sesidir. Bir dönemin sancısıdır. Derdini içine gömen, dilini lal eden gurbet kuşlarının çırpınan kanadıdır. 
 
Bu üç isim bizim hikâyemizin bizim derdimizin tam ortasından seslenmişlerdir dünyaya.  İnsanlar Müslüm Gürses’in ”umrumda değil yaşamak ölmek” aşamasından Ferdi Tayfur’un ”bir gün düşeceğim yol ortasına“ diye haykırdığı yaşama ve aşk telaşına oradan Orhan Gencebay’ın “ya evde yoksan“ diye meraklanmasına doğru kim bilir kaç kere geçip gitmiştir.
 
Müslüm bir meydan okuyuşun bir umursamazlığın resmidir. Onda damarlar bir jilet darbesinin özlemiyle taşır acı kanı. O mikrofonu ele aldı mı yaşanan acılar sanki unutulur. O konuştuğu zaman dünya küçülür, küçülür ve yaşamanın yükü biraz daha azalır. 
 
Ferdi Tayfur bir ağıtçı gibi dikilir platonik aşkların sokağına. O, “dur gitme”nin “sensiz yaşayamam”ın şarkılarını söyler.
 
Orhan Gencebay aşkın felsefesini yapar. Onda bir teselli arayışı ve iyimserlik hâkimdir. Her ne kadar batsın bu dünya dese de gelecek güzel günlerin sevinci onda gizlenemez. 
 
Bir Türkiye gerçeği olarak görebileceğimiz bu üç isim 1960’lı yılların sonundan 90’ların sonuna kadar ülkemiz insanını çok derinden etkilemiştir. 
 
Ferdi, Müslüm, Orhan demek bir noktada o dönemde yaşayan gençliğin sosyalleşmesi bir noktada hayatı anlamasıdır. 
 
Bu üç ismin yerine Tarkan, Mustafa Sandal, Serdar Ortaç gibi isimlerin gündeme gelmesi aslında bir zihinsel dönüşümün bir kuşak değişiminin işaretidir. Yeni kuşağın heyecansız ve gürültücü müziği  bu üç ismin (Ferdi, Müslüm, Orhan) yanından bile geçemez.
 
 Ayrıca aşksız ve çıkarcı olan pop müzik yeni kuşağı meselesiz bir kuşak yapmaya da yetmiştir. 
 
Arabesk müziğin insanları uyuşturduğu söyleyenler aslında yanılmaktadırlar. Bu müzik insanları teyakkuz halinde tutmaktadır. 
 
Ahlaki kriter olarak toplumumuzda ki bir gevşeme ve umursamazlık bu üç ismin duraklama dönemine girdiği ve popun yükseldiği zamana rastlar. 
 
Bu yeni kuşak ve onun müzik anlayışları bu üç ismi de değişmeye zorlamış hatta Müslüm Gürses bu yüzden hayranlarından çok ağır eleştiriler almıştır. 
 
“Bilmeyiz hiç yalan dolan” diyen Müslüm Gürses “biz babadan böyle gördük“ diyerek gençlere atalar yolunu açmış ve “tanrı istemezse yaprak düşmezmiş” diyerek bir inanç aşılamıştır. 
 
Bu insanlarda günah bir öfke patlamasının ya da yaşanan sosyal hayatın normlarının bir yansıması olarak şarkılarda yer alır. Toplumun günaha bakışı neyse şarkılara da o yansır. Pop müzikte günah diye bir kavram yoktur. Ama arabesk müziğin kendine göre bir etiği vardır. 
 
Müslüm Gürses için alkol bir unutma bir kendinden sıyrılma aracıyken Orhan Gencebay’da şarap aşkı anlatan bir teşbih olarak göze çarpmaktadır. Ferdi Tayfur kavuşulmayan aşkların meydanında derbeder bir şekilde haykırırken arada sırada ellerini Allaha açar ve” Allahım sen bilirsin”diye haykırır. 
 
Bu üç insanın da ortak özelliği kader karşısında ki teslimiyetçi yapılarıdır. Acı çekmenin insanı olgunlaştıracağı inancı göze çarpar. Kadere isyan ederken bile kaderci bir portre çizen Müslüm Gürses mutluluğun kapısını bir türlü çalmadığını söyler. Yaşamaktan bıktığını söyleyerek varoluşcu bir tavır sergiler.
 
Esasında bunlarda modernitenin getirilerine karşı Anadolu köylüsünün toprağından kopup sağa sola saçılmasına karşı bir tepki vardır. Kentin karşısına bir şekilde dikilme ve hesap sorma vardır. 
 
Değerleri elinden alınmış ve dönüştürülmeye çalışılan bir toplumda bi üç isim bir fotoğraf karesi olarak bize son otuz kırk yılımızı resmetmektedir.
 
Millete tepeden bakan milletten kopuk sanatçılara karşı bu üç isim bizim insanımızın sesi olarak yine de güzeldir. En ciddi enteller bile bu üç isimden etkilenmiştir ve bu etkilenişten utandıkları için bunu dile getirmekten çekinirler. Bir memleket gerçeği olarak üzerimizde ciddi etkileri olan bu insanlar bir dönem üzerinde ki etkileri itibariyle anlaşılması gereken insanlardır. 
 
Bu yazıyı burada bitirirken yıllarca dinlediğim ve etkilendiğim Ferdi Tayfur ve Orhan Gencebay”a sağlık, sıhhat; Müslüm Gürses’e Allah’tan rahmet diliyorum.
 
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir