Nusret Özcan Vefat Yıldönümünde Anılıyor

Nusret Özcan Vefat Yıldönümünde AnılıyorFikir, Sanat ve
Eylem İnsanı
Şair ve Yazar
Nusret Özcan
Vefat Yıldönümünde
Anılıyor
 
49 yıllık ömrüne çok sayıda eser ve muhteşem dostluklar sığdıran; fikir, sanat ve eylem insanı; şair ve yazar Nusret Özcan vefat yıldönümünde anılıyor
 
Nusret Özcan Vefat Yıldönümünde AnılıyorDostlarının yüreğinde unutulmaz izler bırakan Nusret Özcan, 22 Haziran 2007 Cuma günü sabaha doğru kalp krizi geçirerek önce Vakıf Guraba Hastanesine, oradan da Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırılmış, aynı gün saat 11:15 sularında vefat etmişti.
 
Nusret Özcan; 25 Kasım 1958’de İstanbul-Eyüp’te doğdu. Gümüşsuyu İlkokulu’nu bitirdikten sonra (1965-70) Gaziosmanpaşa İmam-Hatip Lisesi’ne kaydoldu. 1972’de İstanbul İmam-Hatip Lisesi’ne geçti. “Uyumsuz ve aykırı öğrenci” olarak 1977’de Tekirdağ İmam-Hatip Lisesi’ne “sürgün” edildi. Bu kısa maceradan sonra “yuvaya” dönerek 1978 yılında İstanbul İmam-Hatip Lisesi’nden mezun oldu.
 
Nusret Özcan Vefat Yıldönümünde AnılıyorBu dönemde anarşi olayları ve siyasi istikrarsızlık sebebiyle neredeyse kangrene dönmüş olan üniversite eğitim ortamı dolayısıyla üniversite hedefini erteleyerek öncelikle askerlik görevini aradan çıkarmak istedi. Bu arada nişanlandı (Şubat 1979).
 
Mart 1979’da başladığı askerlik görevini, Antalya’daki acemi birliği dönemini müteakiben Mayıs 1979’da gittiği Ardahan’da, 12 Eylül darbesinin sert rüzgârları altındaki 1980 sonbaharında tamamladı (Kasım 1980).
 
1981’de Millî Gazete’de çalışma hayatına başladı.
 
3 Aralık 1981’de evlendi. Eylül 1982’de ilk oğlu Abdullah Ümit dünyaya geldi.
 
Nusret Özcan Vefat Yıldönümünde Anılıyor12 Eylül cuntasının baskıcı yönetiminin hüküm sürdüğü bir tarihte, 25 Mayıs 1983’te vefat eden büyük şair ve mütefekkir Necip Fazıl’ın cenazesinde gözaltına alınan gençler arasındaydı. 15 gün gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakıldı.
 
1982 yılında girdiği Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ni bırakıp yine aynı üniversitenin Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi (1983-1987).
 
Nusret Özcan Vefat Yıldönümünde AnılıyorÖğretmen olarak ilk atama yeri olan Bingöl-Kiğı’ya gitmedi. 1990 yılında ikinci atama yeri olan Nevşehir-Hacıbektaş ilçesinde öğretmenliğe başladı ancak ikinci oğlu Ahmet Bilal’in doğumu ve İstanbul hasreti dolayısıyla 15 gün sonra istifa ederek İstanbul’a döndü.
 
Birkaç arkadaşıyla kurdukları Nüans Ajans’ta dizgi, baskı, mizanpaj ve reklam işleri yaptı. Ağustos 1992’de üçüncü oğlu Mehmet Yusuf dünyaya geldi. Nüve Ajans’ı kurdu, daha sonra adını değiştirerek Ümit Ajans yaptı (1993).
 
Bir süre TGRT ve MÜSİAD’da çalıştı. Kuruluş çalışmalarına katıldığı Yeni Şafak gazetesine geçti. Başta kültür-sanat sayfası olmak üzere muhtelif birimlerde editör olarak görev yaptı ve bu görevini ölümüne kadar sürdürdü. Ayrıca Radyo Onbeş’te “Her Mevsim İstanbul” adlı bir program hazırladı ve sundu.
 
Nusret Özcan Vefat Yıldönümünde AnılıyorLise yıllarında tiyatro ile ilgilenen Nusret Özcan, MTTB (Millî Türk Talebe Birliği) bünyesinde de oyuncu ve yönetmen olarak tiyatro faaliyetlerine katıldı. Büyük bir yetenek olarak görüldüğü hâlde 1980’lerin ortalarında çeşitli sebeplerle tiyatroyu bıraktı.
 
Edebî çalışmaları ve yazıları İzlenim, Kayıtlar, Dergibi, Kafdağı, Kitle, Cemre, Semerkand Aile ve Bizim Market gibi dergilerde ve Yeni Şafak gazetesinde yayınlandı. Şiir, hikâye, roman ve deneme türünde eserler verdi. Çok önem verdiği, titizlendiği ve bir kısmını da “olmaya” bıraktığı şiir çalışmalarını kitaplaştırmaya fırsat bulamadı.
 
Sağ ayağındaki damar tıkanıklığı sebebiyle son yılları tedavi sorunlarıyla geçen Nusret Özcan 22 Haziran 2007 Cuma günü sabaha doğru kalp krizi geçirerek önce Vakıf Guraba Hastanesine, oradan da Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırıldı. Aynı gün saat 11:15 sularında vefat etti. 23 Haziran 2007 Cumartesi günü Eyüp Sultan Camii’nde öğle namazını müteakip kılınan cenaze namazından sonra Eyüp mezarlığında Necip Fazıl Kısakürek ve Hilmi Oflaz’ın yakınında toprağa verildi.
 
Nusret Özcan Vefat Yıldönümünde AnılıyorNusret Özcan Vefat Yıldönümünde Anılıyor

Yayınlanmış Eserleri
 
Birkaç Güzel Gün (çocuk romanı, 1998; 2002 baskısında adı Bizim Mahalle olarak değiştirilmiştir)
Mustafa Kutlu Kitabı (Kemal Aykut’la birlikte, 2001)
Sokak Sesleri (belge-anı, 2003)
Beşir Ayvazoğlu Kitabı (Kemal Aykut’la birlikte, 2004)
Leyla ile Mecnun (roman, 2005)
Kar Kelebekleri (uzun hikâye, 2006)
Bir Hüzün Yolcusu (hikâye, 2007, vefatından sonra yayınlanmıştır.)
 
 
İki NUSRET ÖZCAN Şiiri
 
NUSRET ÖZCAN
Sesin
 
Sesin karlı buzlu kış geceleri
Keskin ayazlar sesin
Dağların doruğunda uğuldayan bir rüzgâr
Buz tutmuş aynasında yapayalnız göllerin
Titreyen ayışığı
Yüzyıllar ötesinden elenir gelir sesin
Ve karanlıklar kadar derin
Öyle meçhul, öyle kimsesiz
Bildik bir hikâyeyi fısıldar
Öleceğiz… öleceğiz
 
NUSRET ÖZCAN
Gazel
 
Bağçe-yi gül yerine sevdâyı soran ağlar
Firak düşer de yâda yâr ağlar yârân ağlar
 
Ol zülf-i hançer düşer gibi bezm-i âlemde
Bilmezler sebepsiz hüznü hüsn ü ân ağlar
 
Derken yâr çıkar gelir vîrân hayâl-hâneye
Gül-i rânâ görünce hasedinden kan ağlar
 
Değil savt-ı ankâdan, kadd-i serviden değil
Mihr ü mâh hazânından canları yanan ağlar
 
Al şâline sarılıp âsûde ruhlar gibi
Bir aks-i mülevvendir ol mihrabda tan ağlar
 
Menendsiz ehl-i ışkız sırrımızdan bahtiyar
Söylense dile gelse rindân-ı cihân ağlar
 
 
Bir NUSRET ÖZCAN Yazısı
 
NUSRET ÖZCAN
Zamana ve Hayata Dair

Bu gözleri zekâ pırıltılarıyla dolu çocuk daha geçenlerde, kundağının içinde sevinç çığlıkları atan o ak pak bebek midir?
 
Bu delikanlı ne zaman düştü ekmek tuz derdine?
 
Taşlığında dizi dizi hüsnüyusuf, fesleğen, menekşe saksıları olan evi hatırlıyor musunuz?
 
Gazi madalyalı dede demek artık rahmetlik.
 
Bu bahçe nasıl bozuldu? Daha düne kadar her tarafı pıtrak gibi goncalarla doluydu yediverenin. Hanımeli yağmurdan sonra ak zambakla bir olup akıştan bir bahis açardı.
 

Daha dün gibi diye başlayan cümlelerle dolu hayatımız, daha dün gibi… Zamana karşı direnmek ne mümkün! Ne varsa alıp götürüyor kendi hazinesine. Silik fotoğraflar olarak alıyoruz yerimizi bu macerada.
 
Hep ucunda yaşıyoruz zamanın. Geçmiş, bütün haşmetiyle o kısacık anda saklı; bizi biz kılan ne varsa, hayatımızı idare eden ne varsa o kısacık anda bir bütün olarak duruyor. Kimbilir hangi kırıklıklarımızla hangi mahzunluklarımızla o kısacık anda sürdürüyoruz varlığımızı. Unutmak istediğimiz hatıralar yaralıyor.

Geçmişi onaramamanın acısıyla kanıyor içimiz. Güzel günleri yâd edince mutlu bir tebessüm dudaklarımızda. Geleceğe açık, meçhullerle dolu bir serüven bizimkisi. İşimiz zor. Tedirginliğimiz bundan. Kader bir muamma. Tehlikeli ve girift. Üstelik, boynumuzu büken bu acziyet… Ve günümüzün cinneti…
 
Hayat müthiş olağanüstü ama göremiyoruz. Bir çocuk gözümüzün önünde büyüyor, bir çiçek gözümüzün önünde patlatıyor tomurcuğunu. Yaratışın kesiksiz sürdüğünü anlamıyoruz nedense. Gözümüzün önünde yalan söyleniyor ve hayret, inanılıyor o yalana bile bile. Şaşırtıcı bir kuşatılmışlık daraltıyor bizi. Her şeyi tüketiyor ve eritiyor zaman.
 
Günübirlik telaşlar bizi dağıtıyor, hayatı ve zamanı duyamıyoruz. Bu keşmekeş içinde hayatı iyiliklerle, güzelliklerle donatmamız gerektiğini unutuyoruz. Tökezlediğimizin, sürçtüğümüzün farkında değiliz çoğu kere.
 
Hayatı kaçırıyoruz. Kendimize ayırdığımız vakit yok. Kendimize ait olmayan şeyler alıyor zamanımızı. Kendimize aitmiş gibi gelen nice şeyler. Hayatımızın merkezine bir sürü araz musallat. Günler yeni bir şey getirmiyor. Yüzümüz asık, kırık dökük oradan oraya sürükleniyoruz biteviye. Yine de bir şeyler var; sözleri aşan, ifadelere sığmayan, hareketlerimizden ayrı, bakışlarımızdan başka.
 
Çıkıp kurtulmak istiyoruz bu cenderenin içinden. Zamanı ve hayatı duymak istiyoruz. Başka bir hayatı. Daha arı duru, daha dingin ve huzurlu. Ama takatimiz yok, yorgunuz. Bir yığın fuzuli şeyle meşgul ve baş döndürücü değişimlerle allak bullak. Ama ya ruhumuz? Göklere ağmak, bütün bu kayıtlardan uzaklaşmak istiyor. Sonsuzluğu duyuyor çünkü. O biliyor bize lazım olanı ve direniyor. Günümüzün bu amansız cinnetine sabırla direniyor. O hep bir adım ileride, hayatı arındırmak istiyor. Vazgeçin boş uğraşlardan, bana kulak kabartın, diyor gülerek. Güzel bir şarkıyı bizim için istiyor, içimizin şarkısını istiyor. Hür ve uzun bir şarkı için hazır mıyız?
Nusret Özcan Vefat Yıldönümünde Anılıyor
Nusret Özcan Vefat Yıldönümünde Anılıyor

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir