Üç Şemsten Biri Şems-i Sivâsî 

HANİFE DÖNER Üç Şemsten Biri Şems-i Sivâsî 

HANİFE DÖNER
Üç Şemsten Biri Şems-i Sivâsî 
 
‘’Sür çıkar ağyarı dilden tâ tecelli ede Hak
 Pâdişah konmaz seraya hâne ma’mur olmadan’’
 
Şemseddin Sivasî‘nin bu çok kıymetli ve sevdiğim şiirini ne zaman görsem, okusam ya da aklıma gelse; Konya için  Mevlana ne ise, Şems-i Sivasî de Sivas için odur diye  düşünürüm.
 
Hâlâ bugün ışığıyla, feyziyle Sivas'ı aydınlatan bir güneş gibidir o. Söz sultanı Mevlâna: ‘’Gönül, gerçek dostun yüzü ile aydınlanır, nurlanır.’’ Demiyor muydu?
 
Sivas’a değer katan, Sivas'ın manevi koruyucularından olan Sivasî’nin doğum tarihi hakkında -bir iki sene farkla -çeşitli rakamlar ileri sürülmekte ise de ekseri kanaat 926 (1520) üzerinde birleşmektedir. Tokat’ın Zile ilçesine bağlı Silis köyünde doğan Şemseddin Sivas’î, âlim ve mutasavvıf bir şairdir. 
 
Sivas’ın mümtaz bir şahsiyeti olan Şemsi Sivasî her bakımdan kendisinden istifade edilecek bir zattır. Gönüllere taht kurmuş olan zamanının bir tanesi Şemseddîn Sivâsî‘nin ünü Sivas’ta yaşamasına ve eserlerin çoğunu o şehirde vermesine rağmen, sadece Sivas’ta değil, Osmanlı dışına bile yayılmıştır.  
 
Her ne kadar şairliği ve edebî şahsiyeti tasavvufî yönü kadar dikkat çekmemiş olsa da Allah ve peygamber sevgisini en içten, en özlü sözlerle, son derece vazıh ve samimi bir ifade ile şiirlerini ortaya koymuş güçlü mutasavvıf bir şairdir. Arapça ve Farsça'ya da çok vakıftır. Farsça ve Arapça’dan tercümeler yapmıştır.  
 
Şiirlerinde Şemsi mahlasını kullanan Şemseddin Sivasî’nin on beşi manzum, on beşi de mensur ol­mak üzere otuz adet eseri vardır. Manzum eserlerinden ‘’Mevlid-i Nebî’’ manzu­mesi meşhurdur. Şiirlerini tasavvufi fikirlerini ifade etmek ve yaymak amacıyla yazmış olup, şiiri bir vasıta olarak görmüştür. Zamanın yöneticilerinden büyük övgüler almış, Osmanlı sultanlarının (Kanunî Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murad, III. Mehmed) devirlerini idrâk etmiş, hepsinden de hürmet ve ilgi görmüştür.
 
Gerek örnek hayatıyla gerekse sevgi, saygı ve hoşgörü gibi değerlerin şekillenmesinde de büyük rol oynamıştır. Verdiği   hizmetler, seksen yıla yakın ömrünü ilme, öğrenci yetiştirmeye, eserlerini yazmaya ve irşadlarda bulunmaya vakfetmesi, mutasavvıf müellifi olması, zâhirî ve bâtınî ilimlerde yüksek, ilim ve irfân sâhibi olması, bütün güzel huylarla ahlâklanması onu faziletli bir zât yapmıştır.
 
Aynı zamanda kaynaklar onun özü sözü doğru, olduğu gibi görünen ve herkesin de böyle olmasını isteyen bir şahsiyete sâhip olduğunu belirtirler.    
Şemseddin Sivasî’nin şahsiyeti hakkında malumat veren kaynaklardan öğrendiğimize göre; Tasavvufta Halvetiyye yoluna mensup olup Şemsiyye kolunun kurucusu olan, bir diğer adıyla Kara Şems’in, yumuşak iyi huylu, cömert, güler yüzlü, ihsan sahibi, ilim ve irfan ehli, herkese iyilik yapmayı seven bir şahıs olduğunu belirtirler. Fakirleri doyurmayı, misafirlere ikram etmeyi severdi. Fakirlerin yardımcısı, zayıfların, dulların, yetimlerin sığınağıydı. Eli açık, vermesi boldu. Mütevazi, alçak gönüllü olup, büyüklere hürmet, küçüklere şefkat ve merhametle davranırdı. Özür dileyenlerin özrünü kabul ederdi. Hiçbir zaman boş durmamış günün her vaktinde halka bir şeyler vermek için uğraşmıştır. Ölünceye kadar, gece gündüz tekkesinde zikr-i şerîfe ara vermemiştir.
 
Devletin bekası için yaşının ilerlemiş olmasına bakmadan, padişahtan davet geldiğinde: "İşittik, itaat ettik, zaten biz her an hazırlıklıyız. Bismillah, hemen gidelim." diyerek yollara düştüğü edindiğimiz bilgilerdendir.
 
III. Mehmet ile ‘’Eğri’’ seferine katılmış, din, devlet ve millet bütünlüğüne yürekten inanmış bir kimse idi. Sultan III. Mehmet ile 1005/1596 yılında Eğri Seferi ve devamında yapılan Haçova Meydan Muhaberesine katıldı. Peçevî tarihi hariç Şemseddin Sivasî ile ilgili bilgi veren tarih kitapları ve onun hakkında yazılan menakıbnâmelerin hemen hemen hepsi savaştan önce padişaha zaferi müjdelediğini, bunun üzerine sultanın arzusu ile savaşa katıldığını, bir ara harbin en şiddetli anında ordunun bozulma ihtimali baş gösterince, duası ve üstün gayretleri sonucunda savaşın kazanıldığını kaydederler. (Muhammed Nazmî, vr. 58a 61b, Müstakimzade, vr. 20a-21b, Peçevî 1283: II/200, 290, Naîmâ 1281: I/372, Hammer 1333: VIII/40-41, Uzunçarşılı 1983: III-I/78).
 
Bir diğer özelliği ise Türk-İslâm tarihindeki meşhur üç Şems'ten biri olmasıdır. Bunlardan birincisi Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin hocası olan Şems-i Tebrîzî, ikincisi İstanbul'un fethinde Fâtih Sultan Mehmed Hanın hocası olan Akşemseddîn, üçüncüsü de Üçüncüsü Mehmed Han ile birlikte Eğri seferine katılan Şemsi Sivasî’dir. Üçü de yüksek derece sâhibidirler.
 
1597 (H.1006) yılında vefat eden Şemseddin Sivasî’nin vefatı için pek çok tarih manzumesi kaleme alınmıştır.
 
Sivas’ta Meydan Camii'nin kuzey tarafında bulunan türbesine defnedilmiştir. Türbesi evliya kabri olarak ziyaret edilebilmektedir. Şemseddin Sivasî’ye, Sivas halkı sevgi ve hürmetleri dolayısıyla’’Şems'ül-Aziz’’ adını da vermiş, onu Sivas'ın manevi koruyucularından addetmiştir.
 
Menakıbnâmelerde kendisine birçok keramet isnat edilen ve kerametleri vefatından sonra da devam eden Şemseddin Sivasî ile ilgili olarak çeşitli menkıbeler halk arasında hala anlatılmakta ve canlılığını korumaktadır. Onun diğer yönlerini bir başka yazıya bırakırken, türbesini ziyarete gelenlere yazmış olduğu bir şiirle yazımızı noktalayalım.
 
Türkiye Türkçesiyle:
 
‘’Göçmeye niyet ettik dostlara bizden çok selam
Hayır ile yâd eyleyen kardeşlere bizden çok selam
Güneş batıyor diye unutmasın dindaşlarım
Kabrimi şenlendiren dostlara bizden çok selam.’’
 
Üç Şemsten Biri Şems-i Sivâsî

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir