Selamünaleyküm Kırşehir!

SEMRA YILMAZ Selamünaleyküm Kırşehir!

SEMRA YILMAZ
Selamünaleyküm Kırşehir!
 
Uzun zamandır Ankara’da, bürokrasi kentindeyim. Bozkır’dan, çocukluğumun ve ilk gençlik heyecanlarımın tavan yaptığı şehirden uzaktayım. Ama bu sadece fiziki bir uzaklıktır yoksa ruhsal ve zihinsel olarak hep Kırşehir’deyim. Âşık Paşa’nın, Gülşehri’nin, Neşet Ertaş’ın nefesleriyle daim diri olan kentteyim. Ayrı olmam, uzaklaşmam zor ötesi imkânsız.
 
En son gittiğimde bir kez daha bu şehre ne kadar gönülden bağlı olduğumu anladım. Hele Kırşehir İl Sınırı yazısını görünce bir başka oldum. Mübalağa addedilmesin ama kalbim küt küt atmaya başladı. “Bu kadar mı özlermiş insan!” dedim içimden. Oysaki ayrılalı daha kaç zaman olmuştu ki? Memleket budur işte. Uzak kalınca, ayrı kalınca daha çok anlıyor, daha çok hissediyor insan.
 
Şemsi Yastıman’ın mısraları gelip oturdu kirpiklerime ıslak ıslak. Tatlı bir sıcaklık sardı içimi. Liseli Semra’ya döndüm birdenbire. Ele avuca sığmaz Semra. Şiirler, türküler, şarkılar, memleket, hasret, özlem ve vuslat yağmur gibi yağdı üzerime. Taşı toprağı bir başka göründü şehrimin. Bir başka göründü ağaçları, evleri, tepeleri, çeşmeleri, yolları, rüzgârı, insanı… Galiba baş gözüyle değil; kalp gözüyle görmenin, sevmenin, seyretmenin adıdır bu. Kafesinden kurtulmuş bir kuş gibiydim; daldan dala konuyordum adeta. Neşet’in, Muharrem’in sesi geliyordu uzaklardan. Cümle ozanlar, şairler raksa durmuştu. Erenlerin nefesi okşuyordu ruhumu. Ruhumu Yastıman’ın mısralarıyla yıkıyordum:
 
Hacı Bektaş, Ahi Evran Sultanı
Âşık Paşa, Kaya Şeyhi cananı
İmarette neslim Şeyh Süleyman'ı
Aşk ile bağrıma sarmak istiyom!
 
Başımı camlara dayayıp uzaklara dalmışım. Gözlerim nemli, dudaklarım titrek, yolculuk bitmek bilmeyen bir nehir gibi. O nehirden hiç çıkmak istemiyordum aslında. Ruhum hep ıslak kalsın istiyordum. Tıpkı dillerden hiç düşmeyen bir şarkı, bir ağıt, bir hatıra gibi… Doyasıya sarıldım şehrime, çiçeklerime, özlemlerime, uzayıp giden bozkırın alacasına…
 
Evet, nihayet son durağa geldik…  “Kırşehir Yolcuları kalmasın!” diyen muavinin sesiyle kendime geldim. Meşhur ozanın uğruna “Kafamı, gözümü yarmak istiyom” dediği şehir! İşte o şehirdeyim: Kırşehir’deyim. Ah memleketim; ana yurdum, gönül ocağım, Neşet’in, Muharremin ilham perisi daüssılam!
 
Sahi niye geldim ki ben? Acil bir işim de yoktu aslında. Ankara’yı, bürokrasi şehrini, o kalabalığı, o hercümerci, devasa işi gücü bırakıp gelmenin zamanı mıydı sanki? Niye geldim ki ben? Sahi insanın kendi memleketine gelmesi için illa da bir sebebin olması mı lazım? Sevgi, hasret, özlem yetmiyor mu? Özledim de geldim o işte! Ozanımız Şemsi Yastıman “Kırşehir'e selam vermek istiyom!” demişti ya bir zamanlar bizimkisi de o cümleden. Memleketime selam vermek istiyorum. Selamünaleyküm Kırşehir!
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir