Sezai Karakoç’un Kurban Bayramı Konuşması

Bilge Şair ve Mütefekkir
Sezai Karakoç’un
2017 Kurban Bayramı
Konuşması
 
“Özet olarak söyleyeceğim bu, bu yönde her yöne bir adımımız olsun. Çünkü olur ki sizin ümit ettiğiniz yerden değil de öbür yerden zuhur eder kurtuluş. O sebeple ne kadar imkân varsa her yeri kurcalayıp hepsiyle birbiriyle ahenkli olarak çalışarak çok cepheli çok boyutlu diriliş hareketini yeniden sahneye koyalım.”
 
Hepinizin bayramı mübarek olsun. Allah bize bu güzel gün olarak bu bayramı nasip ettiği gibi inşallah milletimize de layık olduğu büyük günleri nasip etsin. Tekrar eskiden olduğu gibi milletimizin geleceği de geçmişi gibi hatta ondan daha parlak olsun.
 
Hac, kurban, bayram; bunlar hepsi fevkalade günler, fevkalade zamanlardır. Aslında Allah’ın insana verdiği ömür, zaman, dakikalar ve saniyelerin hepsi harikadır, hepsi fevkaladedir. Hac yapmış insan ona alışır, alışınca ona normal gelir.  İşte o yüzden ayrıca her günümüz harika olduğu halde, her günümüz fevkalade olduğu halde sırf bu alışmamızla onu normal ve hatta sıradan gördüğümüz için bize bir de ayrıca bu türlü günler lütfedilmiş.  İnsanoğlu namazını kılarken zaten Allah’a yönelir, Allah’la beraber olur.  Fakat işte zaman içinde biz bunu sıradan bir şeymiş gibi gördüğümüz için bize emrediliyor bir de cemaatle kılın.
 
Toplu olunca daha bilinçli daha yoğun ruhlu oluyor bu. Çok odaklanıyoruz, bir de o cemaati bütün dünya çapında Kâbe’de olduğunu düşünelim. İşte o zaman hacın anlamı ortaya çıkıyor.  Bir de orada hep birlikte Allah’ın huzurunda eğilip dua ediyoruz, günahlarımızın affını istiyoruz. Daha kemalli Müslüman olmayı diliyoruz ve bütün İslam âleminin kurtuluşu için de orada yalvarıyoruz.
 
Bunun gibi, kurban; her gün et yiyoruz ama sıradanlaşıyor hâlbuki bir hayvanı kesiyoruz, onu yiyoruz, onun hayatına son veriyoruz. Zira ama insanoğlu böyle, sıradanlaşıyor. İşte onu unutmamak için, böyle sıradan olarak düşünmeyin diye bize Allah yılda bir kere kurban vazifesini vermiş. Kestiğin zaman sen de onu gör,, sen de onun yaşadığı can çekişmeyi yaşa, sen de Allah’ın önünde nasıl teslim olunur onu gör.
 
Aslında her gün bunu yapmamız lazım, her gün böyle, ama bu mümkün değil. Çapımızı aşıyor, takatimizi aşıyor. Onun için Allah işte o kurbanı lütfediyor. Yılda bir kere yap, hatırla, fizikötesine geç. Bu bildiğin, gördüğün, yaşadığın dünyanın çok daha ötesinde dünyalar var, hayat var. O hayatı hisset diye kurbanı lütfediyor. Bayramı lütfediyor. İşte yine günlerden bir gün ama bakıyorsunuz biz bayramı öbür günlerden ayırıyoruz.  Bambaşka bir sevinç yaşıyoruz, mutluluk yaşıyoruz, birbirimizle kucaklaşıyoruz.
 
İşte bütün bunlar aslında günlük olarak sıradan gibi yaşadığımız hayatın böyle olduğunu aslında bayram gibi hac gibi, ibadetimizin hacdaymış gibi ezanının olduğunu… Kurban; her anın, yediğimiz her lokmada O’nun büyüklüğünü, bize olan lütfunu, değerini anlamamız için… Yine bayram; her günümüzün bir nevi Allah’a yakınlaşmak ve birbirimizle kucaklaşmak için büyük bir imkân olduğunu bize anlatmak için bize lütfedilmiştir.
 
İşte bu duygular içinde hepinizin bayramını kutluyorum ve tüm İslam Milletinin,  milletimizin bayramını da sizin vasıtanızla, sizin huzurunuzda kutluyorum.
 
Evet, İslam Âlemi tabii büyük sıkıntılar yaşıyor. Orada mesela bir azınlık bir nevi katliama tabi tutulurken bütün dünya seyirci kalıyor. İslam Âlemi de seyirci kalıyor. Evet, acı görüyor, acı duyuyor, üzülüyor fakat yine buna sebep olanlardan yardım istiyor. Hâlbuki bugün İslam âlemi kendileri bir araya gelse sadece dur demesi yeter. Fakat İslam âlemi bir araya gelip dur diyemiyor.  Her biri tek tek zaten İslam’a düşman olanlara aman bunu durdurun diye yalvarıyor. Hâlbuki bir insan elinden geleni yapmakla mükellef, elinden gelmezse başkasından yardım ister.  Biz İslam âlemi olarak Müslümanları korumaya muktedir değil miyiz ki Müslüman olmayan kesimde n batılılardan, şuradan, buradan ve hatta bu katliamlara, bu işgallerle, bu istilalara, bu birbirimizi kırmaya sebep olanlardan yardım istiyoruz.
 
İşte bütün bunlar gösteriyor ki biz İslamı aslında gerçeğiyle yaşamıyoruz.  Gerçeğiyle yaşasak, mesela kişiler fert fert İslamı yaşasalar toplum da yaşar. Toplum yaşarsa devlet yaşar. Devlet yaşarsa İslam Milleti, İslam Medeniyeti yaşar, tüm İslam Âlemi, İslam Ülkesi yaşar. Fakat halkalardan biri koptu mu artık düzen bozuluyor. Bu nereden başlıyor. İlk bakışta sanki fertten başlıyor gibi. Önce fertler düzelsin diyoruz ve genellikle çalışmalar o yöndedir. Fert düzelirse toplum düzelir, toplum düzelirse devlet, o da düzelirse medeniyet, İslam Âlemi, İslam Milleti düzelmiş olur.
 
Bu doğrudur ancak, bir kere bozulmuşsa bu bir daire olduğu için esasında başlangıç noktası neresidir diye düşünmemek gerekir. İlla da gidelim her birimiz tek tek fertleri tekrar İslam’a ısındıralım oradan kurtuluş sağlayalım. Tabii buna çalışılacaktır, çalışılmalıdır fakat tek metot bu olmamalıdır. Şimdi bizim İslam Âlemi esasında metodu kaybetmiş durumda. Yani kendini kurtarma metodunu bulamamış vaziyette. Usul, bizim eski dilimizde usul, bunu asıl bulamamış durumdayız Herkes kendi kafasından bir metot, bir usul buluyor, oradan giriyor ve bugüne kadar maalesef İslam Âlemi uzun bir süredir yaşadığı bunalımdan, sıkıntıdan bir nevi dağılmaktan, perişanlıktan kurtulamadı. Demek ki bu usuller yeterli olmadı.
 
O zaman düşünmek gerekir. Benim düşüncem, tek bir metoda saplanmak doğru değil. Çok cepheli, çok boyutlu çalışmak lazım…  Yani bir yandan fertlerin İslam’ını – ki temeldir o – sağlamlaştırmak ve oradan gitmek; bir yandan da toplumun İslamlaşmasına direk katkıda bulunmak v e ona çalışmak lazım. O da yetmez; devletin, siyasetin, yani yönetimin, yönetimlerin iyileşmesi, İslamlaşması, İslam yönünde, İslam şuuruyla hareket etmesi şeklinde bir çalışma yapmak lazım. O da yetmiyor; İslam Medeniyetini bilim, edebiyat, sanat, tasavvuf her yönde, her şekilde çalışmamız ve bunların birbirine engel olmaması lazım. Birbirleriyle dayanışma halinde olması lazım. Birbirine çok iyi davranması, birbirini anlayışla karşılaması ve birbirlerini kardeşçe Müslüman’ca uyararak birbirine engel olmadan hepsi elbirliğiyle bir yere varmamız lazım. Oysa İslam’ın bir nevi sıkıntılı günlerinde başlayan bu kurtuluş hareketlerinin çoğu birbirine engel olur. Çalışmalar birbirine engel olur, farkında olarak veya olmayarak ve devamlı sıkıntı doğurur.  Birinin yaptığı hareketten öbürü zarar görür.
 
Hâlbuki bir fayda sağlamıyorsak hiç olmazsa bir zarar da vermeyelim birbirimize.  Herkes birbirine iyi gözle bakmalı ve herkes birbiriyle el ele vermeli. Hataları da usulünce uyararak, kırmadan düzeltmeli ve ondan sonra her cephede çalışmalı, her cephede çalıştığı için de kimseyi kınamamalı. Herkesin bir yaratılışı vardır, bir deformasyonu vardır. Yetişme tarzı, yetiştiği saha sebebiyle, o bir sahada çalışır, öbürü de başka bir sahada çalışır. Onun için bütün bunların hepsi birbiriyle ahenkli olursa ve esas amaç İslam Âleminin yeniden dirilişi olursa ve bunlar da herkes de her cepheden birbirleriyle ahenkli ve uyumlu olarak çalışırsa bence bir sorun kalmaz. Yoksa işte azınlık olunan bir yerde ezerler Müslümanları, her türlü hakareti yaparlar, katliam yaparlar ve siz de hiçbir şey yapamazsınız. O durumu yaşıyoruz.
 
Bu durumdan kurtuluşun yolu demin anlattığım yoldur bence. Yani tek metot değil, illa da  burada gelin hepiniz şu tarikata girin, şeyhin önünde durun veya şu cemaate girin veya şu partiye girin bu iş bitsin, öyle değil. Hepsi lazım bize, hepsi bize lazım, medrese öğretir İslamı, tarikat yaşatır, o da lazım, o da lazım. Cemaatler lazım ancak bütünü gözden kaçırmamak lazım. İnsanlara saygı gösterelim fakat bunu gösterirken başka insanlara saygısızlık yapmayalım.  Hepsi saygıya, her Müslüman saygıya layıktır. Hepsi bizim için değerlidir. Çocuklar değerlidir. Anneler değerlidir. Kız kardeşler, erkek kardeşler, babalar, dedeler hepsi değerlidir. Onun için biz bütünü gözden kaçırmadan her hareketimizde bütünü,  İslam Âleminin bütününün dirilişini, diriliğini göz önünde tutarak hareket etmemiz lazım. Çok cepheli ve çok boyutlu hareket diyorum ve birbiriyle uyumlu hareket…
 
Özet olarak söyleyeceğim bu, bu yönde her yöne bir adımımız olsun. Çünkü olur ki sizin ümit ettiğiniz yerden değil de öbür yerden zuhur eder kurtuluş. O sebeple ne kadar imkân varsa her yeri kurcalayıp hepsiyle birbiriyle ahenkli olarak çalışarak çok cepheli çok boyutlu diriliş hareketini yeniden sahneye koyalım. Yeniden bunun senaryosunu yazıp yeniden oynayalım. Allah’ın izniyle inşallah bu sefer muvaffakiyet olur, gerçekleşir. Bu duayla hepimiz tekrar bayramımızı kutluyoruz. İnşallah bu gerçekleşecektir. Çünkü Allah’ın vaadidir, Müslümanlar layık olduğu zaman bu gerçekleşecek ve dünyaya da hâkim olacak çünkü onlara da yardımcı olmak onları da kurtarmak için Müslümanların hâkimiyeti şarttır. Bu da Allah’ın vaadidir ancak biz ona talip olursak O lütfedecektir. Yoksa layık olmazsak verse de tekrar elden hemen çıkarır. O yüzden layık olduğumuz zaman o lütuf gelecek Allah tekrar İslam’ın hâkimiyetini dünyaya kabul ettirecektir. O da kıyamete kadar sürecektir.
 
Hepinize tekrar hayırlı günler ve bayramlar.
Her gününüz bayram olsun.
 
2 Eylül 2017 İstanbul
 
 
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir