AHMET URFALI
Tarih ile Edebiyatın İlişkisi
“Bilinç, geçmişi korumak ve geleceği tasarlamak demektir.” Bergson
Milletlerin önemli kuvvet kaynaklarından biri de tarihleridir. Tarih, milletin ortak karakter ve değerlerini gösterir. Toplumlar, millet olarak varlıklarını devam ettirebilmek için tarihlerine dayanmak zorundadırlar. Tarih, millette kök duygusunu uyandırır. Bu duygu, birey veya toplumda bir millete mensubiyet bilincini canlı tutar ve onu derinleştirir. Birey ve toplum, en uzak geçmişten sonsuz geleceğe doğru akıp giden zaman içinde varlığının bilincine ancak tarihle ulaşabilir. Bu bilinç, birey ve toplumda kendini gösterdiği zaman, tarihîlik de gün yüzüne çıkar.
Geçmişten, yaşanılan zamana doğru kesintisiz geliş, her devirle perde perde açılır. Tarih sahnesinde ne varsa, dikkatler bunların üzerine düşer. Düşünce hâlihazırın dar çerçevesinden çıkıp yeni bakış ve yorumlar aralığından yeni ufuklara yönelir. Bunu tarih bilinci sağlar. Tarih bilincine tarih bilgisi olmadan ulaşılamaz. Tarih üzerine bilgi sahibi olmak ise, tarih bilincine sahip olmak demek değildir. Tarih bilinci kendiliğinden ortaya çıkmaz; zaman, mekân ve şartlara tarih bilgisiyle bakmak, görüleni yaşanılan anın değerleriyle yorumlamak suretiyle doğar. Milletlerin ortak ruhunu dokuyan, besleyen ve zenginleştiren kuru tarih bilgisi değil, tarihteki olaylara ve geçmişten kalan her şeye, anın ihtiyaçlarına göre getirilmiş yorumlarla oluşmuş hayata ve tarihe, varlığı ve ruhuyla iştirak etmekten doğan tarih bilincidir. Tarih bilinci geçmişten beslenmekle birlikte ileriye doğru giden düşünceye dayanır ve geleceğe yön vermede belirleyici yer tutar. Gelecek tasavvuru tarih bilinciyle oluşur. Tarihin biriktirdiği her şey; bütün bir medeniyet, yaşama şekli, maddî ve manevî değerler buna yardımcı olur. Tarih bilinci, tarih bilgisi yanında, geçmişle doğrudan temasa geçmeye de ihtiyaç duyar.
Geçmişle teması ise ancak tarihten bugüne kalan eserler sağlayabilir. Bu eserler sadece mekânı fethetmek suretiyle değil, mekânla birlikte zamanı da fethederek devamlılığı sağlayan eserlerdir.
Tarihle edebiyat ilişkisini iki açıdan kurmak mümkündür. Bu da metinler üzerinden yürütülür. Geçmişte yazılmış olan metinler, tarihi bir kimlik kazanmıştır. Bu metinler birer kaynak hükmündedir. Diğeri ise tarihi olayların edebiyatçılar tarafından ele alınıp yeni metinlerin oluşturulmasıdır.
Tarihin kupkuru bilgisi ancak edebi eserlerin insan bilinç ve ruhunda yer almasıyla değer kazanır. İnsanlar edebi eserlerin etkisiyle tarih bilgisini içselleştirir. Mehmet Akif Ersoy, Yahya kemal Beyatlı ve diğer şairlerin tarih okulu şiirlerine bakalım. Onlar hareket ve duygu noktası olarak ele aldıkları konuya nasıl da hayatiyet veriyor ve yeniden üretiyor. Öte yandan tarih, şair ve yazarların konu kaynaklarının da başında gelir. Milli şuurun uyandırılmasında tarih ve edebiyat birlikteliği, eşit bir biçimde imkân ve fırsatlara sahiptir.
Edebiyat toplumun aynasıdır. Konusu ister birey isterse topluluk merkezli olsun mutlaka birbiriyle etkileşim içindedir. Bu özellik, edebiyatın vazgeçilmez şartlarından biridir. Edebiyat toplumun beğeni ve değerleriyle, kültürel özellikleriyle konusunu dokur.
Bu hususu Yahya Kemal; “Ne harâbiyim, ne harâbâtiyim, kökü mâzîde olan âtiyim” diyerek açıklar.
İstiklal Savaşı, İstiklal Marşı’yla bir bütündür. Çanakkale Savaşları da Çanakkale Şehitleri şiiriyle daha anlamlı hâle gelir. Tarihi bir konu, edebiyata girerek okuyanın duygusunu pekiştirir. Aslından bütün tarihi olaylar, sanatın her dalında yer almakla daha büyük bir değer kazanır.
Bir savaşı: tarihçi başka, edebiyatçı başka anlatır. Okuyucu olayın içine edebiyatçının anlatımıyla girer. İşte edebiyatın bir türü olan roman, bu bakımdan önem arz eder. Edebiyatın her alanı tarihin daha iyi hissedilmesini sağlar. Bu duyguyla ortak bilinç meydana gelir. Asırlar önce vuku bulmuş Kürşat Destanını bir romandan okumak okuyucuyu heyecanlandırır, kanatlandırır.
Bu konuda pek çok örnek verilebilir. Biz yazımızı Yahya Kemal’in Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiirinden bir bölümle tamamlayarak tarih ile edebiyatın ilişkisini bir kez daha belirtmiş olalım.
“Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar`dan mı? Tunus`dan m, Cezayir`den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?
Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Allaha, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.
Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.”