Güvercin Çığlığı Üzerine

AHMET URFALI Güvercin Çığlığı Üzerine

AHMET URFALI
Güvercin Çığlığı Üzerine
 
"Ya yanık doğdu gönlüm ya aşk böyle kavurdu!"
Sündüs Arslan Akça
 
Güvercin; sevimli duruşu, beyaz renginden dolayı da saflık, temizlik ve masumiyet anlamları yüklenerek klasik edebiyatımızın önemli mazmunlarından birisi olarak kullanılmıştır. Güvercin, ilk evcilleştirilen bir kuş olup tarih boyunca postacılık göreviyle de konumlandırılmıştır. Nuh tufanında suların çekilip çekilmediğini öğrenmek için gemiden bir güvercin üç defa salınır. İlk ikisinde güvercin, sular çekilmediği için hemen gemiye döner. Üçüncü defa, gönderildiğinden yedi gün sonra ayağında çamur, gagasında bir zeytin yaprağıyla gemiye gelir. Böylece gemidekiler suların çekildiğini anlarlar. Güvercin; hayat, barış ve ümidin simgesi olarak anılmaya başlanır. Öte yandan zeytin de hayat ağacı manasıyla ölümsüzlüğü temsil eder. Güvercine dini kimliği ve haber götürüp getirmesiyle toplumlar tarafından sevgi ve saygı gösterilmiştir.
 
Çığlık; acı, ince ve keskin ses, feryat, figan anlamlarına gelmektedir. Şair, anlam bakımından birbirine zıt gibi görünen bir varlıkla bir duyguyu aynı eksende birleştirerek "Güvercin Çığlığı" tamlamasını vücuda getirir. Masum bir varlıkla bütün canlıların zor anlarında çıkardıkları ‘’çığlık’’ hemhal olup anlam etkisi güçlendirilir. Elbette masumiyet arz edenlerin çığlığı her vicdanda yaralar açar. Güvercin Çığlığı, şiirlerin bütünü düşünüldüğünde tam yerini bulmuştur.
 
Güvercin ÇığlığıŞair Sündüs Arslan Akça, Fırat’ın Kızı ve Aşkın Mahrem Elleri adlı şiir kitaplarından sonra yayınladığı üçüncü eseri Güvercin Çığlığı ile edebiyat dünyasına; "Baki kalan bu kubbede bir hoş sada" salmıştır.
 
Kitaba adını veren ‘’Güvercin Çığlığı’’ şiiri müphem bir görüş gününün karamsarlığını gözler önüne sermektedir. Mahkûm olan kişi, içerideki mi yoksa ziyarete gelip bir çift minik elini camda gezdiren çocuk mudur? Yoksa alnına cam duvardan buse bırakılan birisi midir? Şiirde güvercin metaforuyla kastedilen üç insanın bir acıda birleşerek çığlık koparması mıdır? Ahmet Haşim’in O Belde şiirindeki müphemiyet taşıyan benzer söyleyişler burada da karşımıza çıkıyor. Bir şiirin gerçek anlamı ancak şairinin yüreğinde saklıdır. Okuyucuya düşen görev, hayâl gücünün sonsuzluğunda ele alınan şiiri geniş açılı bir bakışın özgür ortamında yorumlayabilmektir.
 
İmgeler şiirin mesajını kuvvetlendirmek yanında okuyucuya retorik algılar da sunmaktadır: parmaklıklar ardında gönle mihman olmak, içten içe sevişler, aşk ile dile gelip hüzünlerin kürünmesi, çığlıkları kuşlarla yarışmak, çift minik elin camda gezdirilmesi, gölgenin belinin bükülmesi, içteki kabirden sürgün edilen  sevda,  gözlerin elasına sarılmak, isyana peşkeş çekip tevekkülle arınmak,  sabrın tavsiyesini darasında bırakmak, alnına cam duvardan bırakılan buse, vuslatın pazarında aşkı aşk ile anmak…
 
‘’Üslubu beyan ayniyle insandır’’ varsayımından hareketle Güvercin Çığlığı, Akça’nın iç depremlerinden sonra gelen artçı sarsıntılar olarak bizde maverai duygular uyandırıyor. Şairi; bazen başını kalbine yatıran bir derviş bazen de ötelerden hikemi sözler söyleyen bir bilge olarak görüyoruz. Bizi alıp götürüyor dağların ardına, orada üzerine gün ışığı düşmemiş acıların feryadıyla tanıştırıyor. Bazen kanatlarının rüzgârında mutluluk estiren bir kuşla dostluk kurduruyor. Ama her halükârda neticesi çığlıklarla yükselen hüzün oluyor.
 
Sündüs Hanım’ın şiirlerinde gördüğümüz belirgin özelliklerden biri de öğretmen olması hasebiyle çokça vurguladığı ‘’çocuk’’ metaforudur. İyi bir eğitimci, her çocuğu kendi çocuğu bilir. İşte bu yüzden Akça, anne öğretmen olmanın özverisiyle yüreğindeki bütün şefkat, merhamet, sevgi… duygularını davranış haline getirerek öğrencilerinin eğitimine armağan eder. "daha gidilecek yerler / dokunulacak gönüller var / kerpiç duvarların arasında / kocaman gülüşlü bir o kadar ürkek / minik yürekler" diye başladığı şiiri "avuçlarında dua saklı çocukların / gözlerinden öp / geçer" dizeleriyle son bulur. Böyle bir duyguyu ancak adanmış öğretmenler dillendirebilir. Çünkü o bilir ki; öğretmen, çorak topraklarda gül bahçeleri kurar. Öğrencilerinin sevincine tebessüm, hüznüne gözyaşı olur. Akça, yetiştirdiği yüzlerce öğrencisi ve şiirlerinin okuyucularıyla gönüllere girmesini bilmiştir. Yunus Emre’nin sözüyle; ‘’Hepisinden iyice gönüllere girmek’’ sırrına mazhar olmuş bahtiyar insanlardan biridir. Yetiştiği topraklardan başlayarak görev yaptığı yerlerde iz bırakmıştır. Mevlana’nın deyişiyle; "Kâmil odur ki, koya dünyada eser; eseri olmayanın yerinde yeller eser.".
 
Onun şiirlerinde memleketi Elazığ’la birlikte Erzurum, Ankara, Tokat, İstanbul’dan esinlenmeler mevcuttur. Şair, bütün Anadolu’ya âşık bir insan olarak vatan toprağının her zerresine ‘’mistik’’ bir inanmayla yaklaşır. Ondaki Fırat sevdası dizelere dökülür: "böyledir işte / her ah çekişinde düşer aklına memleket / gün gelir / söz olur, şiir olur, aşk olur / su serper yüreğinin yangınına oy / gün olur / o kutlu gün de gelir/sabret!.."
 
Türk şiirinde “Saf Şiir” (Öz Şiir) eğilimi Ahmet Haşim’in “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı makalesiyle başlar. Günümüze kadar devam eden ‘’saf şiir’’ yazma çalışmaları bu yolda çok başarılı eserlerin verilmesine zemin hazırlamıştır. Şahsen Sündüs Hanım’ın ‘’Güvercin Çığlığı’’ kitabıyla bu başarıyı yakalayan bir şair olduğunu belirtmek isteriz. Bu yargıya varışımızdaki haklılığı, söz konusu kitabı okuyan dostlarımız onaylayacaklardır.
 
‘’Güvercin Çığlığı’’ kitabında Şair’in beslendiği edebi kaynakların geniş bir yelpazede sıralandığı bariz olarak görülmektedir. Halk, Divan ve Yeni edebiyatın özellikleri hem içerik hem de şekil olarak yansıtılmıştır. Hece ölçüsü yanında serbest şiirleri de ustalıkla işlenmiştir. Bununla beraber Divan edebiyatının beyit ilkesi titizlikle kullanılmıştır. Şair’in konu ve tema seçimi oldukça geniş bir yaygınlık sunmaktadır. Duygu, insanın iç aynasıdır. Hayata dair her şeyi bilip anlamada düşüncelerin yanında duyguların da etkin olduğu bilinmektedir. Duygu; birçok his tezahürlerinin ortak adıdır.
 
Duygunun alt kategorileri uyaranlara verilen tepkilerin ismi olarak değerlendirilir. Bazı bilim adamları; duyma, görme, tat alma, dokunma ve koklama duyularının yanında altıncı duyu olarak sezgiyi de almakta, sezginin şiire kaynaklık eden duyu olduğunu bir teori olarak ileri sürmektedirler. Duyguların bedii/estetik unsurlarla desteklenerek yazıya dökülmesinin bir ortamı da şiirdir.
 
Sündüs Hanım’ı ‘’Güvercin Çığlığı’’ eseriyle gönül dünyamıza kattığı güzelliklerden dolayı kutluyor ve okumaları için dostlarıma tavsiye ediyorum.
 

 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir