AHMET URFALI
Aristo’dan Farabi’ye Poetika
Felsefe, bir düşünme disiplinidir. Felsefe; bilgi, bilim, din, sanat, evren, insan gibi pek çok konuyu kendine mahsus yöntem ve açıklamalarla ortaya koymaya çalışır. Bu bakımdan sanat ve sanatın çeşitli dalları filozofların ilgi alanları içinde yer almıştır. Farklı bakış açılarından sanat üzerine düşüncelerini açıklamışlardır.
Aristo (M.Ö. 363-360), Poetika adlı eserinde şiir sanatı üzerine düşüncelerini açıklamıştır. Poetika; yapmak, üretmek, yaratmak anlamına gelen poiein fiilinden türetilmiş olup Türkçe’de ilm-i aruz, fenn-i şiir manasıyla Şemsettin Sami tarafından kullanılmıştır. Batı dillerinde şiir karşılığı olan poem sözcüğü de poetika ile ilişkilidir. Poetika, şiir sanatı üzerine teorileri kapsar.
Aristo, Poetika’yı yazma amacını şöyle açıklar: “Üzerinde konuşmak istediğimiz konu, şiir sanatıdır; ilkin genel olarak şiir sanatının ne olduğu, sonra şiir sanatının türleri ile bu türlerin teker teker ne oldukları, sonra da bir şiirin başarılı bir şiir olabilmesi için, onda konunun (öykü-mythos) ne şekilde işlenmesi gerektiği, bundan başka bir şiirin bölümlerinin sayısı ile bunların özellikleri ve daha bu araştırma konusu içine girebilen her şey. Bunu da yukarıdaki doğal sıraya göre yapmak istiyoruz.” ( *)
Aristo, bu eseri hem filozoflar hem de şairler arasında o kadar etkili olmuştur ki, konu günümüze kadar gündemden düşmemiştir. Şiirin ne olduğu, mahiyeti, sınırları, amacı, unsurları… gibi pek çok konu üzerine fikirler yürütülmüştür. Sanatın bir taklit etme etkinliği olduğunu belirten Aristo; “Şiir sanatı, ozanların karakterlerine uygun olarak iki yön alır; zira, ağır başlı ve soylu karakterli ozanlar, ahlakça iyi ve soylu kişilerin iyi ve soylu eylemlerini taklit eder; hafifmeşrep karakterli ozanlar ise, bayağı yaradılıştaki insanların eylemlerini taklit ederler” (**) sözleriyle şairleri yazdıklarıyla kategorize eder.
Felsefe dünyasında Aristo’nun takipçisi olarak bilinen ve ona izafeten ‘’ikinci öğretmen’’ adı ile tanınan Farabi (870-950), "Risale fi Kavanini Sına'ati'ş-Şi'r” (Şiir Sanatının Kanunları) adlı eserini yazma amacını şöyle açıklamıştır: “Filozof'un Şiir Sanat'ında ortaya koyduğu şeyi iyi anlamaya götürecek görüşler ortaya koymak ve fikirler zikretmektir.” (***)
Farabi, şairleri üç sınıfa ayırır: “Birinciler, şiir yazma ve okumada tabii bir vergiye ve yeteneğe sahip olanlardır. İster şiir türlerinin ekseriyetinde ister bazı türlerinde olsun teşbih ve temsil yaratmada onların çok güzel temayülleri vardır. Hiçbir şekilde bu şairlerin, bizzat şiir sanatı hakkında bilgileri yoktur; fakat yapmaya başladıkları şeyi gerçekleştirmedeki güzel istidatlarına ve temayüllerine dayanırlar. Onlar, kelimenin tam anlamıyla "kıyas yapan" şairler değillerdir, çünkü yazış şekilleri mükemmel değildir ve sanatta, pekişmiş değillerdir. Böyle bir kimse kendisinden ancak şairlerin fiilleri sudur ettiğinden "Kıyas Yapan Şair" olarak adlandırılır.
İkinci şair sınıfı, tamamen şiir sanatını bilenlerdir. Hangi sahaya girerse girsin; şiirin kanunlarından veya kurallarından hiç birisi kendisine yabancı değildir. Sanatı sebebiyle temsillere ve teşbihlere hakkıyla vukuftur. "Kıyas Yapan" şairler ismine hakkıyla lâyık olanlar bu şairlerdir.
Üçüncü sınıf, kendilerinin hiçbir şiirsel yetenekleri olmaksızın veya sanatın kanunlarını anlamaksızın, ilk iki sınıf şairlerin faaliyetlerini devam ettirerek, teşbihlerde ve temsillerde onların çığırlarını takip ederek, onları taklit edenler teşkil eder. En çok yanılgılar ve hatalar bu sınıf şairler arasında olur.”
Farabi’nin açıklamalarında da görüldüğü gibi Aristo’nun Poetika’sı sadece tercüme edilmemiş, yeni düşünceler, farklı yorumlar getirilmiştir.
Poetika konusu pek çok şair tarafından ele alınmıştır. Şairler, şiir hakkındaki düşünce ve görüşlerini açıklayarak şiir sanatının bütün özelliklerini tanımlamaya çalışmışlardır.
_________________________________
*Aristo, Poetika Remzi Kitabevi İst. 1987 Çev. İsmail Tunalı s.
** Prof Dr. Mehmet Bayrakdar, Farabı'nin "Şiir Sanatının Kanunları" risalesi s.17
*** a.g.e