İşrak Duyguları 

AHMET URFALI İşrak Duyguları 

AHMET URFALI
İşrak Duyguları 
 
‘’Üç sözden fazla değil bütün ömrüm, üç söz: Hamdım, piştim, yandım.’’  Hz. Mevlâna
 
HAMDIM
 
1.
Çekingendim mahcuptum davetsiz gelemezdim
Göçküncüydüm kararım yoktu eğleşip kalmaya
Rehin aldı bakışlarımı hiç tanımadığım üç atlı
Dediler bunun sırrını çözmenin bedeli çok ağlamaktır
Kervandaki yükten armağan vereceklerini söylediler
Ihtırıp tülü deveyi bir avuç efsun koydular heybeme
Yedi kat yerin altına sakladım ağu ile tılsımlayıp
Karun’un hazinesi zannedip haramiler ardıma düştüler
Bu yüzden delik deşik ve talan edilmiştir gönlümün mülkü
 
Oysa hep yanlış mekânlarda aradılar ben de unuttum yerini
 
2.
İçimdeki toprak kıraçlaştı bir susuz yazdı mevsimler
Ezeli bir bozkır çığlığı gibiydi estikçe karayel
Burada masallar bile hüsranla biterdi
Gökten üç elma yerine üç kâbus düştü
“Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm” diye büyüdü çocuklar
Öksüz yalnızlığıma göz kırptı uzak yıldızlar
Raviler anlattı ardıca yaslanıp söylediğim öyküyü
Cengiz’in savaşçıları kılıçlarını kırdı veda türküsü eşliğinde
 
Getirsin keşkülünü üç abdal sevgiler toplayalım
 
PİŞTİM
 
1.
Bir okudum bir dinledim çağrına uyup geldim
Bozkırın ortasına getirdiğin baharla yeşert beni
Sen oldum eşiğine yüz sürdüm kapının önündeyim
Telaşımdı bir muhip heyecanı ile kalbimdeki cezbe
Yoksulluk bildim sensizliği kuraklık ve çaresizlik
Çiçekler açmalı bin bir çeşit esirgeyen ve bağışlayan izniyle
Kıyamdaki müminler duruluğunda çiçekler açmalı
 
Aşk geldi bin gönül çerağı aydınlattı yüzümü
 
2.
Dün sabah işrak vakti alınca muştulu ilhamları
Iğrandı ulu dağlar zikirdeki dervişler gibi aşk ü niyaz ile
Benim gönül künyemde evrad yazılıydı nakışı anlımda şavklı
Gezdim demir asa demir çarık kaldı mı hilâlin doğmadığı yer
Üç müritle beraber içindeki gökyüzüne Zühre’yi getirdim
Henüz bitmedi seferim yarın yeni bir ülkede olacağım
Yalnız da gidebilirim kanatlarım kaç kere sınandı
Ardımdan kimse ağlamasın boynuma aldım azık torbasını
 
Düşün nasılda aldanmıştı Barsisâ yağlı urgan boynunda iken
 
YANDIM
 
1.
Muallaka şairlerinden değildim Suku Ukâz panayırına hiç katılmadım
Yürük bir küheylanım olmadı ahu peşinde koşturduğum
Kara çadırın içinde sızıp kalmadım gün ortasında
Yeldirmedim kuru bir hevesin ardı sıra gazeller okuyup bedenimi
Gecenin bir vaktinde mazhar olduğum müjdeli bağış bende kalsın
Aslında en büyük caize değil miydi söz hazinesinin bahşedilen hikmeti
Lakin kıskanmadım Züheyr’i duyuşumuz ayrı olsa da
Aynıdır terkibi gözyaşımızın sebebiyle birlikte çağlayışları
 
Ulu divana durunca muhâl bir hevesti terk edilen vehim
 
2.
Bir yeni çağın hazırlanışının habercisiydi bozkırın göğermesi
Sevginin müjdesini getirmişti alnı ışıklı ulular
Çiçeklenmesi ve aydınlanması Anadolu yaylasının gönül uygarlığına
Bezenmesi de bu yüzdendir azat edilmiş kelimelerin
Ve tutuklu kalplerden müphem kibirlerin silinmesi
Harap edilmiş şehirlere yıldızlar indi dün gece
Telaşlı bir yarasa şaşkınlığıyla birlikte terk etti bu diyarı
Mahzun gözlü yetimler gün yenisine çevirdi yüzlerini
Aşkın önsözüydü kuşandıkları cevşen İnşirah Suresinden
 
Andı çağrısındaydı ve her konuştuğunda sabah olurdu vakit
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir