Az, Eti Puf

HAYRETTİN TAYLAN
Az, Eti Puf  

İlk kan, Kenan’da akıtıldı bu yüzden hep kan revanlığın coğrafyasına aynadır Kenan…
Habil’in kanı hep akıyor
Vardır hikmeti
Vardır kısmeti
Kan, diriliştir, uyanıştır, kendimize kaçıştır.
 
Gönül kanar mı? Aşktan aşka giden yollar anar mı beni. Kenan ilinde değilim. Kenan’ın ta kendisiyim. İçimde yüzlerce kuyu. Her an, nefsim birine atıyor. Kanıyor yüreğim. Sosyolojik bir kirpi gibi yalanlarımın yılanlarına sarılıyım.
 
Sen de yoksun. Coşkun zamanların içinden, suskun sensizliğin dibine gidiyorum. Yol, beni anlıyor gibi yolumu uzatıyor. Bilinmezliğe doğru, bilindik acılarla gidiyorum.
 
Seni düşündükçe düşleri kırtılı düşlerim akla gelir. Seni, düşündükçe kavuşamayanların kavuştaklarındaki yangınlar aklıma gelir. Tel yanar; ama müzik çalar, aşk dilden tellere söylenir durur. Söyleşmeler başlar.
 
Sevmeyi kelebek edimlerinde gizledim
Gelmeyi bülbül kanatlarına ekledim
Yarın senden önce hem yâr hem yarın
 
Gizleme beni. Sen sözlerin cambazısın. İp gönlümde sarkıyor. Sen sözlerin düşünden düştün. Senin cümlelerin kanıyor. Senden Yusuf olmaz. Ki Yusufluk aşk değil. Aşka giden bir yoldur. Sen, aşk mısın, ben aşk mıyım ki? Düştüğün sadece nefsinin kuyusu. Nefsinin kuyusunda olmak Yusuf olmaya benzemez.Dünyayı içinde düştüğün kuyu gibi sanma şair.”

Evet, seni anlıyorum Şehrinaz; ama kendimi anlamıyorum. Bu sonrasızlığın sonsuzluğuna itilmiş ben’i de anlar mısın? Diyemediklerinin yankısını duyar yarınlar. Evet, bir yarın gibi süslendim zamana. Evet, yârim olacak tüm demlerin sıcağında demlendim. Evet, başlı başına bahar olduğum zamana geldim. Evet, gözyaşlarının suladığı lale festivalinde kendimle gezdim. Evet, el ele dolaştığımız yerlerde gezdim. Ama gezmek benimle değildi. Âmâ asık suratım beni okumuyordu. İyi olamamanın sancısını yaşıyordum. Herkes maskeli. Herkes, karakter krizinde. Bu ülkede karakter krizleri bitmezse diğer krizler bitmez. Önce insan olmalıyız. İnsanlığı satın alanların insansızlık gölgesinde insanlık hüngür hüngür ağlıyor. Evet, senin gözyaşlarına benziyor işte bu sözlerim…
 
Az, eti puf da bırak
Sevmenin çocuğuyum
Adıma karışsın t’adın
Yadıma yazılsın açlığın, suskunluğun
Sen gideli çocuk kaldı her şeyim, her anım
Annesini özleyen bir çocuk gibi gönül kapındayım
Kapı açıldı…gelen bendim yine…
 
“Kırık kalbimden sana söz de gönül de yok diyorsun şair. Toplumsal yozlaşma gibi kendimden uzaklaşmışım. Hicazı kırılmış suların sözsüz şarkısındayım. Teli yanmış gönlün dermansız sızısındayım. Nedenleri delinmiş neyin sözsüz nağmesindeyim. Ne sendeyim ne kendimde. Arafın rafına asılıdır dilim, gönlüm, sensizliğim, gelemeyişim. Ben, gelemem ki…
Gitmek, kaybolmaktır…
Gelmek, diriliştir…”
 
Bu ebemkuşağının sırrında, bu yediverenin yedisinde, bu güleç sözlerin izinde, bu algının izleğinde, bu beni, benden koparan kopuşun dizinde dizeler gibi akıyorum sana. Seni istemek fiillerimi taşıyamıyor filler. Nefritinin alevi arasında kendimden uzaklaşmayı yakıyorum
Yaralı gönlünün köşkünde köklerime bağlılığımı bağladım. Umudun şafağında, senli zamanın hükmünde çağladım. Delinmiş yüreğim ve dağımda dağlandım sana. Vakte düşen kısmetin izinde, izimi sürdüm sevmeye… Ben, seni sevmeyi seviyorum. Bu da aşkı aşıyor Şehrinaz.
 
Sevmeyi bilmeyen aç ve yoksul bir çocuğum
Kördüğümden kopardığım üç nazar boncukla
Mahzun, suskun, utangaç, vicdanı terleten duruşumla
Memeli bir şeker istedim senden…
Merhametin varsa… beni umutlandır Şehrinaz
 
“Ben, umutların bakkalı değilim. Benim veresiye defterimi de kalbimi kırdığın gün yaktım. Şimdi, gönül bakkalı olsam da merhamet kapılarımı kapattım. Vicdansız değilim. Sana iyilik ediyorum. Benim kapımın eşiğinde damlalarım var. Benim kapının kilidinde kırdığın umutlarım var. Benim gönlümün camında, acıttığın canım var. Benim temiz dünyamda, Juliet ‘in haz kirli kokusu var. Sen, ithal parfümle kokusu artırılmış, zevk yaprakları açılmış gülü istedin. Koklattı nefsin. Beni, Züleyha mı sandın? Beni Leyla mı sandın? Beni, Şirin mi sandın?
 
Ben, kendim bile değildim. Daha, yeni kendimi bulmuştum. Beni, kaybettirdin. Ben, ben’de değilim. Merhametimin metinlerini yaktın. Ünlemler mezarlığındayım. Acunları yakan saguların içinde ürüyor talihim, sensizlik tarihim. Şeker iyi değil hem. Şekerden uzak dur şair…”
 
kavruk hikâyesinde kor bilincin dışında yanıyordu gerçek
savruk bakiyesinde hor iletinin içinde sığışıyordu güç
elimde tüfeğim vurdum nefsimi
dilimde tüfeğim vurdum kötü sözleri
gönlümde tüfeğim vurdum haz tecimenleri
ben’imde tüfeğim vurdum kendimi
gidiyorum mutlak özden akan kendime şehrinaz
 
Kendimi vurdum. Yaralıyım. Yaraladın beni sözlerinle. Diyemediklerim dağ doğurdu içimde.
 
Öfkelerin uçurumunda düştüm. Hıncımın kayasını deldi görmezden gelişin. Evet, şeker zararlıymış anladım. Evet, tuz da zararlı. Bu sevda yemeği zaten sensiz, tuzsuz. Evet, fazla ekmek de zararlı. Oysa sensizliğin zayıflığındayım. Her ünleminde eridim. Her soruda boynum bir kez daha büküldü.Devrik cümlenin öznesinde aradım süslü, güleç ,merhametli dünya güzel olarak yazıldığın yüklemimi.Mesafesi bitmişti umudumun.Mumyası erimişti seni özleyişimin.Her acıklı filmin sahnesinde dökülen damlalarım dizeleniyordu yüreğimde.
 
Sessizliğin su gibi içimde akıyordu. Kızgınlığın yeni yanardağ gibi yar dağımı eritiyordu. Fay kırıklarımda depremlerinin düğünü vardı. Yine çatlak bir yerden sana çatırdıyor sevdam. Kızıp gidiyorum, ama bir adım öteye geçemiyor seni seven adım. Bir çocuk masalında meseller gibi anlatılıyorum dizinin dibine. Çocuklaşmış yüreğimle hep sendeyim.
Az, eti puf ver Şehrinaz. Belki, y’adıma karışır, seni unutmak. Belki, çok büyülü lafların mucizesinde tatlanır kavuşmak…
Az, eti puf… Çok sabır…
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir