Felsefi Hayret/Tinler

HAYRETTİN TAYLAN Felsefi Hayret/Tinler

HAYRETTİN TAYLAN
Felsefi Hayret/Tinler
 
yaşıyormuş gibi, seviyor gibi, sana ölüyor gibiydim
başka da işim yoktu bu simurgu yeniden uçuran heveste
başka da aşkım yoktu belkıs’ı yeniden sevdiren nefeste

-G/öz y’aşısı içimize yeni bir arayış fidesi. Mayiler meylimizi büyütür böylece. Balık ile Hâlık arasındaki aziz suların susamış dersinde kendimizi ararız. Aramak ile kendini aramanın son harfinde okunur yaşamak. Yaşamak ile seni yaşamanın arındırılmış sularına karışır gözyaşların. Ben’i taşırır böylece. Ben’den taşınmış” ben” beni de taşırır. Şaşı bir düzen içindeyim. Kendime koşarken
 
-Büsbüyük yüreklerimizin büstünü diker içinde çıkılmazlar. Kendini aramaya çıkar, iç çıkarımlar. Küsküçümenlere m’ama olur belkiler.
-Pesperdenin perdesi açılır. Oynar içsel çocuk. İç ana ile iç baba arasında dinler arası diyolog gibi depderin konular belirir. Apaçıkların berraklarında görürüm seni seven kendimi. Yusyumak yanılgılarımız aşkın algıları arasında dalgasını bulur. Buluşur açlık ile tokluk. Başlar baş edemediklerimiz. İnsan, baş edemediği her şeyin kurbanıdır. Kurban oldum sana. Bir adım da İsmail. Bir adım da hasret/ tin yurdu.
 
-Görebilmeliyi görmek ister istemler.  İçsel bir arınmaya yayılır yaşayamadıklarımız. Bulur, kendi özünü gerçekleri özetleyen düşler
ruh perdeleri arasında. Araşır kimlik. Yarışır doyumlar. Bekleşir, baki olan olanla demli olan yürek vurgusu. Asıl vurgulanan öğe gibi asil duruşumuz cümlenin tırnakları arasında kapanır. Kapanmayan yaramın ünlemleri arasında gözyaşların.  Damla damla vicdanımdaki tüm cümleleri yutmakta
– Bir “ben “bulma yolculuğunda seni bulmak çıkar, olmak ile ermek arasında. Nefs ile nefesin beraber sobelendiği içsel arzu yanardağı yanar iletişim dilimizde. İnsanın dilinden daha büyük yangın yoktur. Bazı sözler yangından daha yakıcıdır. Yangın somuttur, yanarsın merhemle iyileşirsin.
 
İçi yakan cümleler insanı bir ömür kül eder. Söz yangınlarını söndür gönlümde. Külün düşüyüm. Bizde anka olup dirilmek irsidir.
-Özünü ütüler içruhun dalları. Kökünde güçlü açlıkları olan insandır. Kökün uzantıları iç çocuğun aynasına yansır.
-Sen, seni arıyordun ki bir başka ben senin paydan olup işlemleri tamamladın. İnsan, tamamlanması bitmeyen özdür. Hiçbir zaman tamama eremez.
 
Bulamadılar, göremediler, işitemediler, hissedemediler, söyleyemediler; oysa benle sen yollardaydı. Oysa seni istemek içindi ömrün bir kısmı. İnanç, nefis, haz, kıskançlık, güven, sevgi, başarı, gibi içsel duruşumuzu özetleyen köklerimiz dallarımızın meyve vermesini aşındırır. Her duygu için milyon kere kerelenir, kirlenir, özlenir, arar aramayı.
 
-İç ruh susar, dış bakışımızın gölgesinde dinlenir istediklerimiz. Kendimizi aramanın armasını takar yaşadıklarımız. Hüzün ile huzur yan yana yürür. Hayatımızın büyük çoğunluğu huzur içindedir. Oysa hüzünler azdır; ama huzurlu demlerimizin hepsine denk olur.
 
Her şey çift ve denktir tözüne yuvarlanır gerçek. Tin ile dil, dil ile kelam, âlem ile seyir dizilir bizi tekil olmaktan kurtarır.
 
Ki teklik yalnızca “Yüce Yaradandır.” Bu yüzden değimlidir ki hep çift olmaya ruh ve yaşam çiftçisiyiz. Yaşadıklarımızın çoğu bir ben’e ulaşıp bir sen’le huzurun gölgesinde olmayı özetliyor. İç sesimizin radyosunda dinlediğimiz şarkılar birbirine neden benziyor. Farklı cinslerin cismani eylemleriyle diğer cinsin eylemleri neden aynı değil ki? Her insan kendi kaderinin, karakterinin frekansıdır. Herkes, kendisini yaşar. Yaşamayı, anlamayanlar başkası için yaşar.
 
-Ağlamak kadınların iç katığıyken, vurdumduymazlık neden erkeklerin vurgulu öğesi… Farkındalığın iç köklerini saymakla bitmez ki.
-Ben ile sen arasında binlerce ayrıntı olsa da özümüzün ateşini yakan aynı eylemlerin kibritidir. Bir gün kibritin kavları arasında üşürsen için yanarken, belki sana olan sıcağımı anlarsın.
 
Yanmak ile ıslanmak arasında uslanmışlıklarımızı yaşarız aslında.
Herkes kendi pişmanlık kitabını yazar sonunda. Ama önce can kırıklarımız olur. Günah, aslında sevaba gitmek için bize sunulan kebabın közüdür, kendimizi bulma gözüdür.
 
Gün ile ah arasındadır yaşadıklarımızın yakarışları. Bu yüzden hata ile doğru arasında aynı asal sayılarımız var. Bu yüzden ya pay ya da paydanın işleminde kendimizi böleriz yaşamın en güzelliklerine. Ama elde edemediklerimiz hep elde var olarak kalır bu bölme işleminde. Her şey bir yol, her yolun da bir yolu var. Her varın da bir yolu var. İnsanı ilgilendiren her şey bir yoldur. Her yolun da bir yolu ve sonu var. Farkındalık, en büyük diriliştir. Farkında mısın kendinden uzaklaşıyorsun, benden uzaklaştıkça.
 
Kendi çıkarlarımızın için çok kullandığımız “çıkarmalar” eksilerimizi görmemizi sağlar. Karakter ağacımız büyümüş ve budanma dışında ağacın değişme ihtimali düşüktür.
-Bu yüzden doğuştan bizimle doğan onca duruşumuz dalları asıl ve asil karakter ağacımızı değiştirmez. İnsan, değişmez. İnsanlık, değişir. İnsan, değişmez, şartlar değişir. Şartların arzusu, aidiyetlerin diyetleri, kâmil olmanın duruşu ve durulanması, insanı kendine vardırır.
 
Bir ağacı nasıl değiştirirsin ki? Meşe ağacından elma ağacı çıkar mı ki?
-Ben’den de sen çıkmaz.  İnsan kendi ağacının meyvesi. Yalnızca ağacımızı sosyal bağlarla, inançlarla gibi iç ruhun gelişmesini, iç çocuğun büyüyüp doymasını sağlayan nice etmenlere budayabiliriz.
 

 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir