Hikmet Saatleri ve İsm-i Hakem

MEHMET ALİ BAL

MEHMET ALİ BAL
Hikmet Saatleri ve İsm-i Hakem
 
Hikmet kelimesi İslam kültürünün temel kelimelerinden biridir kuşkusuz. Hatta bir açıdan “Hikmet, bütünüyle İslam’dır.” Bir diğer açıdan ise, “İslam’ın temel rükünlerinin özünde hikmet vardır.” Düşünce perspektifimizi afaka (Dışa) genişletirsek, kâinatta var edilenler, seyr ü hareketler, bütün tekevvünler (Oluşumlar) bir hikmet iledir, bir hikmete göredir. İnsanın arayışı hikmete erişmek içindir.
 
Hikmet saatlerine girmeden önce hikmet kelimesinin anlam dünyasına girmeye çalışalım. Sözlüklerde hikmet “İlim, ilim ile amel, akıl, felsefe, hekimlik, filozofluk, güzel söz, adalet, güzel söz, felsefe, bilgelik, irfan, en iyi şeyleri en iyi ilimle bilmek” anlamlarına gelmektedir. Vecize, darbımesel anlamlarına da yer verilmiştir. Muhakeme anlamı da vardır.  وعي حكمة Yani hikmetin şuurunda olma manasına kullanıldığında ise “Hüşyarlık” anlamı verilmiştir. Kelimenin pratik hayattaki anlamlarına yaklaşmak için veciz örnekler yol gösterici olabilir. Vakıa bu cümleler de bizatihi hikmettir denilebilir.
 
Mesela “İnsanları hikmetle yönetti.” Cümlesinin zıt anlamlısı olarak “İnsanlara kuvvetle hükmetti (Yönetti)” cümlesi verilmiştir ki, buradaki “Kuvvet” kelimesi “Kötü muamele ederek” anlamına işaret etmektedir. Muhakeme anlamında “Namuslu bir şekilde yargıladı.” cümlesi kullanılmıştır. “Birini bir yere yönetici atamak” da hikmet kelimesinin türeviyle ifade edilmiştir. “Hâkim adaletle hükmetti” cümlesindeki “Hükmetti” kelimesi de hikmet kelimesinin türevlerindendir. Bu arada, büyüklerin dualarında ve diğer dini metinlerde “Hakem” kelimesi ile “Adl” kelimesi yan yana zikredilmektir. Adil olan hikmetlidir, hikmetli olan adildir.
 
Biz bazen adaleti bazen de hikmeti göremeyebiliriz veya Allah bunlardan birini diğerine perde yapabilir. “Hikmetin esası Allah korkusudur veya hikmetin başı Allah korkusudur” özlü (Hikmetli) sözü hem kendisi hem manası itibarıyla hikmettir. Bu sözü İstiklal Marşı Şairimizin diliyle söylersek“Hikmet melekesi insanlarda Allah korkusundandır”. Batılı aklı hikmete “Bilgelik” anlamı vermiştir. Eski Yunan filozoflarının tercihi de bu yöndedir. Nitekim İslam dünyasına da “Hikmet ve felsefe” Yunan’dan gelmiştir. Beşeri ve kesbi yönü ağır basmaktadır. İslam dünyasında ise çaba yönü beşeri olsa da erişilen menzil İlahi boyutludur.
 
Hikmet İslam dünyasında Allah’ın (cc) eşya ve hadiselerde maksadını ve sanatını anlamaya çalışmaktır. Bu bazen yaratılışın esrarını çözmeye yönelik çabalar şeklinde ortaya çıkar.  Hükmü zati” terkibinde “Otonomi, özerklik” anlamına kavuşmaktadır. Kural, kaide anlamına da kullanılmaktadır. Hakem bir başka anlamıdır. Anlaşılıyor ki, hüküm veren ile hükmeden, esrar ile kurallar, hükmetme vasıtaları ile hekim ilaçları aynı havzada yeşermektedir.
 
Hikmet sanıldığı gibi çok gizli, çok derinlerde, çok tılsımlı bir tiryak değildir. Esrarengiz olan varlık âleminin ve olaylarının manasını kavrayan idrak melekesidir, marifet melekesidir, anlamaya iştiyak meselesidir. Mesele hikmete aşk derecesinde iştiyak duyabilme meselesidir. Hikmete aşkla başlar her şey. Sonra arama ve idrak cehdine dönüşür aşk ve iştiyak. Bu çaba ile yoğun ve daimi bir idrak prosesi ortaya çıkar. Teksif (Yoğunlaşma) ve tefekkür (Düşünce disiplini) idrakin kanatlarıdır kuşkusuz. Samimiyet, berraklık, akli cevvaliyet ve hissi coşkunluk hikmetin zeminidir. Hikmetin özgün keyfiyeti adeta bir Cennet haletidir.
 
Herkes aynı maddi şartları aynı anda yaşarlar. Ancak, her insanın idraki farklı şeyler algılar, aklı farklı şeyler düşünür, kalbi başka şeyler hisseder. Hatta her burun farklı kokular koklar, her kulak farklı sesler duyar, ciltler başka dokunuşlar hisseder. Hani duyduğumuz Cenneti isteyen duaların hikmetli ifadeleri vardır ya “Allah’ım bizi Cennete ehil hale getir” diye. Burada dikkat edersek Allah’ım bizi Cennetine al değil, Cennete ehil hale getir niyazı, yakarışı vardır. Bulunmak değil, bulunduğu yeri idrak etmek daha mühimdir.
 
Hele ki, göreceliliğin (İzafiliğin) hâkim olduğu dünyamızda, hikmeti aramak daha elzemdir. Çünkü tam ifadesiyle “Dünya dar-ül hikmettir.” Kudret-i İlahi burada perdelidir. Gayba iman (İman-ı bil gayb) meselesi her şeyde ve her işte açık seçiktir. Diyebiliriz ki, İslam akidesinin en başta gelen esasları hikmet meselesiyle ve özüyle iç içe geçmiştir. Biz birçok konuda, yeryüzünde ve âlemde gördüğümüz delilerden, işaretlerden yola çıkarak aklen tefekkür köprüleri kurarak inancımıza ulaşırız.
 
Bazen de ilahi kitaplar ve özellikle son İlahi Kitap olan Kuran-ı Kerimdeki hitap ile iman ederiz. Hazret-i Peygamberin (sav) sözleri ve davranışları da hikmet kökünden uzak değillerdir. Miraç hadisesinde Mekkeli müşrikler kendisine inanmayıp Hazreti Ebu Bekir’e (ra) gittiklerinde, o muhteşem Sıddık hiç tereddütsüz sorar: “Bunu O mu (sav) söyledi? Vallahi, o bunu söylediyse muhakkak doğrudur.” Bunun üzerine inanmayanlar (Müşrikler) tekrar:
– Sen onu doğruluyor ve kendisinin bir gecede Mescid-i Aksâ’ya gidip döndüğüne inanıyor musun, derler. Hz. Ebû Bekir [r.a] yine:
 
– Evet, bunda şaşacak ne var? Gecenin, gündüzün herhangi bir saatinde kendisine semadan haber geldiğini bana haber veriyor; ben buna inanıyorken Mescid-i Aksâ’ya gittiğine mi inanmayacağım, der. Bu cevap belki de İmanın, sıddıkiyet mertebesinin ve hikmetin zirvesidir.
 
Kuran'da kıssaları anlatılan peygamberlerin hayatlarına baktığımızda serapa (Baştanbaşa) hikmet görürüz. Kardeşlerinin kuyuya attığı Yusuf’un (as) Mısır’a sultan oluşu süreci her ayrıntısıyla hikmettir. İdris Nebinin (as) diktiği elbiselerdeki sanat başka bir açıdan hikmetin nişanesidir.  Hikmet aynı zamanda yüksek ilim ve sanatı de içerir çünkü. Nuh’un (as) tebliğinde yaşadıkları gibi emir üzerine yaptığı gemi hem kendisi hem kıssası hem de olayların oluş keyfiyeti açısından neredeyse bir hikmet gemisidir. Tıpkı ilim gibi hikmete de Müslüman’ın yitiğidir denilmiştir. Hazreti İbrahim’in (as) aile ve sosyal hayatında yaşadığı süreç ile oğlu İsmail (as) ile Kâbe çevresinde yaşadıkları hikmetten başka ne olabilir?
 
Bazen de İsrail Oğullarının bazı azgın güruhları tarafından katledilen şehit peygamberler aklıma geliyor. Zekeriya (as) gibi Cercis (as) gibi. Ve onlardaki mutlak iman ve teslimiyet ile ürperiyorum. Bugün Halep’te bombalanan Zekeriya Camii içimi yakıyor, hatırlattığı değerler ve olaylardan dolayı. Hazreti İsa’nın (as) Masume ve Muhtereme Annesi Meryem’in yaşadıklarına ne demeli? Büyük hikmetler ancak bu kadar masume bir kızın hayatına nakşedilebilir. Her anı ıstırap, hüzün, tevekkül, iman, ürperiş ve hikmet olan bu hayatın ne derece zengin bir âleme geçiş kapısı olduğunu bilemeyiz. Hazreti Meryem gibi Hazreti İsa da (as) genç ve tertemiz asırlar ötesinden bize bakmaktadırlar. Hazreti Musa’nın Firavunlar ülkesinde ve kendilerine tebliğin zor olduğu bir kavim karşısındaki hali de hikmet deryalarının çalkalanmasıdır.
 
Nitekim Kuran'da Hızır (as) ile O’nun kıssası bu esrarlı hayatın sahnelerinden birisi olarak verilmiştir. Ancak, beşeri nazarla baktığımızda yaşananlar katlanılacak gibi değildir. İsrail oğullarının doğan tüm çocuklarının öldürülmesi emrini düşünelim. Küçük bir bebeği sepet içinde Nil’in sularına bırakan şefkatli bir annenin ruh halini hayal edelim, his edelim. Hikmeti ararken sadece akli ve fikri çabalar yetmiyor. Hikmet bazen bu denli acılı ve tahammül gücünü aşan olayların arkasında gizleniyor. Hazreti Peygamberin (sav) yetim doğması, kavminin kendisine gösterdiği şiddetli tepki, yaşadığı hüzün yılları, vatanını terk edişi, hele ki Uhud Savaşında amcası Hazreti Hamza (ra) gibi yol arkadaşlarını kaybedişi, çölü ortasında kafile kafile müşriklerle Medine’de kuşatılması ve daha nice olaylardaki hikmetleri biz bugün kısmen kitaplardan okuyoruz.
 
Bunların yaşandıkları an içinde ne derece anlaşılmalarının güç olduğu, hikmetin sadece zorluklar, ıstıraplar ve acılarla kuşatılmış bulunduğu görülmektedir. Bu yakıcı olayların içinde hikmet ve basiret nazarıyla İlahi Maksadı anlayabilmek, an itibarıyla anlaşılamasa da iman edebilmek ne büyük bir hediyedir! Kuran'da sadece lafız olarak baktığımızda bile Allah (cc) kendisini hikmet sahibidir, hâkim olan, hüküm ve hikmet sahibi, her şeyi yerli yerince yapan, hükümdar, Hakîm (hükümdar her şeyi hikmetle yapan) gibi sıfatlarla defalarca anlatmakta ve bildirmekte olduğunu görürüz. Peygamber kıssaları gibi diğer tefekkür ayetlerine de baktığımızda varlığın özünde ve arkasında gizlenmiş hikmet incilerine işaretler edildiğini anlarız.  Hatta Kuran-ı Kerim diğer özelliklerinin yanında baştanbaşa bir Kitab-ı Hikmet'tir.
 
Allah’ın İsm-i Azam’ı arasında sayılan “El-Hakem” ismi mutlak hüküm sahibi, hüküm kendisine ait olan, hüküm yetkisini elinde tutan, son hükmü verecek olan, hakkı yerine getiren, işi, sözü ve ilmi tam ve doğru olan anlamlarına gelmektedir.  Marifetsiz yani “El” takısı olmadan “Hakem” hikmet sahibi olan, yaptığı her işte hikmeti gözeten, hikmeti gözeterek hükmeden anlamlarını içermektedir. Bu anlamlar içindir ki, İç âlemin sırlarla doldurulması için geceleyin bir miktar “Ya Hakemü” isimi şerifi okunması tavsiye edilmektedir.
Bu ismi şerif Alim, Kadir, Rahman, Rahim, Kuddüs, Gaffar, Settar, Fettah isimleri gibi nice ismi şerifinin içinde yer aldığı bir İlahi Havza mahiyetindedir. Zira Allah’ın (cc) hangi tasarrufu ve işi olmasın ki onun içinde bir hikmet bulunmasın ve o yapılan iş bizatihi hikmetle süslenmiş ve tesis edilmiş olmasın? Özellikle bilim ve düşünceyi ihmal etmiş günümüz Müslüman dünyasının El- Hakem İsm’i Azam’ını yeniden düşünmeye ve tefekküre ihtiyacı vardır (Hazreti Ali’den (kv) naklen İmamı Gazali (Cünnet-ül Esma) İsm-i Azam içinde Hakem ismi şerifini zikretmektedir. Prof. Dr. Bekir Topaloğlu- Diyanet Vakfı Ansiklopedisi). Ancak, bu tefekkür ve tezekkürün hurafe tarzı bazı anlayış ve kabullerle ilgisinin olmadığını ifade edelim.
Hikmet kavramı çerçevesinde Hakem İsm-i Şerifinin içerdiği anlamları, gösterdiği ilim ve hikmet yolunu, incelik ve sanat yönünü, zamanın esrarını ve hükmünü, vb. düşünmek, kendimizi birey ve toplum olarak yenilemek, tasavvur etmek kast edilmektedir.
 
Zamanın esrarını ve hükmünü düşünmek açısından saatler hem araç hem de mana ve mazmun olarak hikmete çok yakındırlar. Hatta bazı yönleri itibarıyla hikmeti temsil etmektedirler. Zamanın ruhunu anlamak, ruhuna nüfuz etmek, çağın araçlarına sahip olmaktan zamana hükmetmeye, hükmederken bilgelik, zarafet ve inceliği inşa etmeye kadar birçok farklı perspektiften hikmet kapıları açmaktadır.
 
Medeniyet görüşümüzü ifade edersek çizdiğimiz bir ölçüyü tekrarlamak istiyorum. Eğer bir maddi eser maddesinin ötesinde anlamlar ifade ediyorsa, bu anlamlar medeniyet katkısıdır, medeniyettir. Maddi zaman araçları olan saatlere yüklediğimiz anlamlar da medeniyetimizin hediyesi, tesiri, ürünüdürler. Bugünkü toplum yaşantımızın, kültürümüzün prestijli sembolleridirler.
 
Bu alanda emek veren biri olarak en büyük hayalim, kültür, sanat ve medeniyet dünyamızda, her şey gibi saatlerin maddi tasarımlarına da şekil veren bir dinamizm ve yetenek kazandırmaktır. Ruhumuzu, aklımızı bizim damgamızı taşıyan saatlere nakşedebilmektir.
 
ROTAP- banner-

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir