Zamanın Bıraktığı ve Zamana Bırakılan

MEHMET ALİ BAL
Zamanın Bıraktığı ve Zamana Bırakılan
 
Geçmişi ve Geleceği Ölçen Saatlerin Tartışması
 
Saatler denildiğinde aklıma hemen bilgelik gelir. Gerçekten de bilgeler değil midir geçen zamanın bıraktığı izler ve zamana bırakılan eserler üzerine düşünenler? Zamanın akışı üzerine onlardan başka akıl yoran kimler vardır? Diğer yandan, kim düşünür gelecek zamanın dallarındaki yeşeren ve olgunlaşan meyveleri? Gelecek zamanın ruhunu bugüne taşımayı, bugünden gelecek zamanı dokumayı kim amaç edinir? Elbette bilgelerden başka kim olabilir onlar?
 
Bugün o bilgelerin eserleri, geçmişin ve geleceğin saatleri üzerine bir konuşmalar ve hayaller dünyasına gireceğiz hep birlikte. Saatlerin ve zamanların esrarlı dünyasında gezineceğiz.
 
Önce her şey geçmişten doğduğu için, geçmişi ölçen saatlerin sanatkârları olan bilgelerin sözlerini dinleyeceğiz. Onlar ki, zamanın mahrem odalarında nice doğuşlara ve nice şafaklara şahitlik etmişlerdir. Bazen kanlı başlar dökülmüştür zaman şeridine bazen de dünyanın mücevheratı ve bahtiyar insanları yürüyüp gitmiştir aynı yoldan. “Ya hu!” deyip gaip perdesinden öteye geçiveren dervişleri de görmüşlerdir. Kervanlarının yüküne paha biçilemez tacirlerin maddi zenginlik kadar hayal zenginlikleriyle aynı gaip perdesinden yürüyüşlerini seyretmişlerdir. Onlar ki, akrep ile yelkovan arasındaki mesafeleri, iki oyuncunun arasındaki oyunları, oyuna katılan saniye ve salise gibi isimler yakıştırdığımız kız kardeşlerini, onlar arasındaki zamana dair mahremiyetleri, esrarı, rumuzu en iyi bilenlerdir. Hem gelecek de geçmiş bilinerek inşa edilmez mi? Bu yüzden geçmiş zamanları ölçen saatlerinin üstünlüğünde ısrar eder geçmiş zaman bilgeleri. Hamasi tonlarında, zarif kemerlerinde, tarih kokan yazılarında bu üstünlüğü tekrar eder dururlar saatin tik-takları gibi…
 
Gelecek zaman bilgeleri ise hep hayalin ümitle yeşerenini, gençliğe davetini, büyümeyi, refahı, zenginliği, bilimin aydınlığını ve düşüncenin ışık tutuşunu vaki olmadan yaşatmışlardır, inanmışlardır. Elbette geçmiş büyük olaylarla doludur ama geleceğin hamile olduğu dünyalar bugün hayal ettiğimizden bile daha büyüktürler. Fatihlerin geleceğe izdüşümü geçmişten daha fazla gerçektir ve bugünü inşa etmektedir. Bugünün inşası gelecek ümidiyle ve tasavvuruyla mümkündür. Saatin akrebi yelkovanı üzerinde uçuşan devasa emperyal hayaller ve barok efsaneler hep geleceğin yataklarına doğru akar giderler. Gelecek adeta zaman-ı mev’uddur (Vaat edilen zamanlar), arz-ı mev’uddur (Vaat edilen topraklar). Bütün seyyahlar ve maceracı kaptanlar, cesur gemiciler, yapı ustaları, akıl kaynakları, yeni bir dünya kurma tasavvuru ve cesaretine sahip olan herkes ve her toplum bu zaman-ı mev’udu (Vaat edilen zamanları) aramaya ve fethetmeye çıkarlar.
 
Gelecek zaman bilgeleri sadece bütün bu gizemli gelecek büyümesinin şahidi değildirler. Aynı zamanda, elbette ki, gelecek zamanın mutasavver kahramanlarıdırlar. Onlar ki, geleceğe geçmişe gider gibi gidip, asır asır olacakların tarihini yazabilirler, acıları ruhlarında bütünüyle yaşayabilirler, ümitleri vaki olmuş gibi mücessem (somutlaşmış) halleriyle görebilirler. Tabi ki onların saatlerinde bu gelecek resmedilir bütün ihtişamı ve tazeliğiyle. Gönül defterlerinde bahar kokulu yazılara rastlarız. Onların saatleri adeta bilek bağının cansız bedeni üzerine taşmış ve oradan bugünü geleceğe bağlama iddiasındadır. Geçmiş zaman bilgelerinde ne kadar mazi kokan yazılar varsa, gelecek zaman bilgelerinde o kadar can taşıyan resimler vardır. Gelecek ancak tasavvur edilebilirse vardır bizler için. Bilgeler bunun bilincindedirler. Saatlerine bu bilinci yansıtmışlardır. Haliyle üstünlük iddialarını yenilerler gelecek ve yeni sedalarıyla…
 
Geçmiş ve gelecek zaman bilgelerini anlama çabasıyla büyüyen bugünün zamanından süt emen çocukları ise büyüme sancıları içindedir. Geçmişin bilgeliği gibi geleceğin bilimi de anlaşılması gereken bir meçhuldür onun için. Her iki devasa zaman coğrafyası arasındaki bu küçücük zaman dilimi, hatta dilimden de mütevazı “An” bu meçhuller arasında kaybolmuş gibi görünmemtedir. Ama tam tersi, her iki zaman denizinden de daha gerçek, daha nefesli, daha hayat dolu görünmektedir. Hatta bazen bu büyük mesuliyetin altında ezilip, Hayyamvari sarhoşluğa ve bohemliğe kendini teslim edivermiştir:
 
“Geçmiş günü beyhude yere yad etme
Bir gelmemiş an için de feryad etme
Geçmiş gelecek masal bütün bunlar hep
Eğlenmene bak ömrünü berbad etme”
 
Hâlbuki bu sarhoşluk ne denli aldatıcıdır! Keşke “Anın” parçacıkları bunu bilseler! Geçmiş, hal gibi vardır ve mevcuttur. Gelecek, vaki olmuş gibi hakikattir. Bugün ile geçmiş ve gelecek zaman arasında bir uzviyet bütünlüğü söz konusudur, burada bugün her iki zaman okyanusunun kavuştuğu boğaz, her iki büyük hakikatin taşıyıcısıdır. O iki hakikat ki, bugün olmasaydı var olmayacaklardı. Bugün, geçmiş ve gelecek kanatları olan bir Zümrüdüanka’dan başka nedir ki?
 
Geçmiş ve gelecek zamanın bilgelerinin tartışmalarının müzakereye ve zaman hakikatinin heykelinin dirilmesine dönüştüğü anlarda üstünlük iddiası ideale ve ölmezliğe yönelir adeta. Bu yeniden dirilişin coşkusu ve derinliği tevazu ve yalınlık ile zarafet kazanmıştır:
 
Yunus Emre’nin “Her dem yeni doğarız / Bizden kim usanası” mısraları bu gerçeğin yalın ve saf bir aşk çığlığına dönüşü değil midir? Sadece aşk çığlığı mı? Bu aynı zamanda bir doğum sonrası ağlamadır ki karşılığı gülmektir, güldürmektir, hayattır, umuttur. Zira bugün gibi geniş bir zaman diliminden an gibi onun en küçük parçacığına kadar şimdiyi ifade eden her zaman birimi sayesinde geçmiş ve gelecek bir uzviyete kavuşmaya ve biyolojik varlık olmaya hak kazanırlar. Bu aynı zamanda sonsuzluğa giden esrarlı algoritma için küçük bir anahtar yazılımının ana şifresidir.
 
“Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.” (Ahmet Hamdi Tanpınar)
 
Başka bir ifadeyle içinde bulunduğumuz yekpare an sayesindedir ki zamanın içine hapsolmaktan veya dışına kalmaktan kurtuluruz. Bu an iledir ki, zaman parçalanmaz yani dilimleri arasında hayat irtibat bağı kesilmez mahiyet kazanır. O an bizi biraz da birey yapar. Yine aynı şairin:
 
“Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.”
 
İfadesi içinde an sayesinde “Kökü bizde sarmaşık olmuş bir dünyayı sezeriz”. An en fazla birey olan bir zaman profilidir, kesitidir aslında. Orada geçmiş zamanın hüzünleri, hatıraları, acıları, esefleri gibi gelecek zamanın da kaygıları, beklentileri, iyimserlikleri bir anlam ifade ederler. Eğer an olmasaydı ne geçmişi ne de geleceği bu halleriyle kavramak mümkün olmayacaktı. Bu yüzdendir ki, bilgelerin ikisi de işte bu an dediğimiz genç çocuğun ellerini tutarak bir araya geldiler, anı bütün bir yekpare zaman için üstat eylediler.
 
 
ROTAP- banner-

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir