MEHMET ALİ BAL
İzafileşen Zamanın Merhametsizliğine Ağıttır
Küçücük bir gezegeninde yaşadığımız koskocaman evrenin başka yerlerinde zamanın değiştiğini biliyoruz. Hatta aklımızın alamayacağı kadar gizemli hızların, değişimlerin, patlamaların içinde zamanın bütünüyle değiştiğini adeta anlamının da yeniden oluştuğunu okuyabiliyoruz artık. Bu yönüyle bakarsak zaman elbette izafidir. Hatta inancımızın penceresinden gördüğümüz varlık ötesi âlemlerde zaman tamamen ait olduğu dünyanın özelliklerine bürünmüştür. Artık orada belki adı zaman değildir. Başka bir mahiyettir.
Ancak içinde yaşadığımız dünya hayatında bu izafilikler (Göreceli oluşlar) daha objektif kıstaslar ile gizlenmiştirler. Yüce Yaratıcı (cc) herkese mükemmel başlangıç noktası yaratmıştır. Herkese ancak lütufla var olabilecek, hiçbir değerin ödeyemeyeceği hediyelerle muamele etmektedir.
Bundan olsa gerek ki, şair de bir ayırım yapmamıştır hayatın hediye edildiği insanlar arasında:
“Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana.” (A. Behramoğlu)
Tıpkı hayat gibi hayatın bir yüzü olan zaman da adil bir şekilde dağıtılmıştır insanlar arasında. İnsanın doğum zamanı eşittir, çocukluk zamanı eşittir, delikanlılık çağı eşittir, yaşlılık zamanı da aynıdır. Ortalama insan ömrü ülkeden ülkeye değişse de akıl almaz büyüklük farkları yoktur bu zaman dilimleri karşılaştırmasında. Biz aslında insanla eşittir derken, insanların yaşadıkları zaman ölçüleri de eşittir diyoruz. Hiçbir insan diğerinden daha az veya fazla fani değildir.
Hiçbir insan diğerinden daha İlahi güçlerle donatılmış değildir. Hiçbir insan diğerinin kulu da değildir, Tanrısı da. Dolayısıyla insanların yaşadıkları zaman dilimleri de eşittir, zamanın dallarından yedikleri dünya yemişleri de. Birine acı bir diğerine mutluluk aynı terazinin iki kefesi değildir. Birine yoksulluk hükmü bir diğerine zenginlik ihsanı anlamını taşımamaktadır. Hayat değerleri herkes için eşittir. Herkes nasibi ölçüsünde yaşar gider bu dünyadan.
Bu adil paylaşımın ve ortak hediyenin en fazla zarar gördüğü çağlar, zamanın dünya şartları içinde Yaratıcısı (cc) tarafından değil kulları tarafından izafileştirildiği çağlardır. Zamanın coğrafyası ve hareketinin başka başka ölçülere ve idraklere maruz bırakıldığı çağlardır. Bir coğrafyanın zenginliği için bir başka coğrafyanın göklerinden bombaların yağmasının denk tutulduğu adaletsiz idraklerin, merhametsiz akılların doldurduğu dönemler ne acı dönemlerdir. Açıkça zaman yaratıldığı ölçülerinden koparılmakta, beşerin izafi ölçülerinin kalıplarına sokulmaktadır. Bu izafi ölçüler ise en fazla insanın hırsları, ihtirasları, inanç değerlerinden sapması, içindeki kötülük tohumlarının yeşermesi ile belirmektedir.
Cennetten kopmuş bir yemiş dalı hükmünde olan dünyamız bütün insanlar için yetecek kadar verimli topraklara, besinlere, havaya, suya sahiptir aslında. Duyguların ve hayallerin bile en geniş sınırlara erişmeleri durumunda herkese yetecek kadar büyüktür, zengindir, bitmezdir. Çünkü maddi olmasına rağmen, Cennetten kopmuş bir yemiş dalı gibidir dünyamız. Kurumuş bir hurma dalına dönünceye kadar takdir edilen yörüngede dönüp duracaktır. Birbiriyle uyumlu saatin tik takları gibi takdir edilen vakte kadar devam edecektir.
Ancak, insanın içindeki kötülüğü emreden nefis, bu herkes için zengin şartların bazılarına yokluk, acı ve sefalet coğrafyası olmasını istemektedir. Bu tam bir izafileştirme harekâtıdır. Bugün yaşadığımız, gördüğümüz zulümlerin ta kendisidir. Masum insanların üzerine sağanak sağanak yağdırılan bombaların, nefret oklarının, yoksunlaştırıcı saldırıların bundan daha başka bir açıklaması olabilir mi? Dünya hep bize cennet bahçesi olsun, başkalarına cehennemler yağsın.
Böylesi zaman dilimlerinde adeta zaman bütünüyle bir merhametsizlik örtüsü olur çocuklarına. Bu örtüyü nefislerindeki kötülüğe ram olmuş zalim çocukları taşırlar masumlar üzerine. Örtükçe örtmek isterler. Bu kapkara ve boğucu örtünün altında ölsünler isterler. Bazen bu örtü geçmişte Afganistan’da, Bosna’da, Kafkasya’da olduğu gibi bir milletin tamamı üzerine örtülmek istenir. İşte o zaman acılar bir milletin nişanı olur. Mazlum milletler izafileştirilen zamanın ağrıları ve acılarını yaşarlar. Bugünkü İslam dünyasının mazlum ve masum milletlerinin yaşadıkları gibi zulümlere maruz kalınır. Hüzün, acı, hafakan ve ümitsizlikler evlerimize yerleşirler, sahiplenirler hepimizi. Bize de zamanın merhametsizliğine ağıt yakmak düşer…
Yakılan bu ağıtlar zamanın acılı coğrafyalarında birikirler. Bu ne birikmedir Allah’ım? Acı biriktikçe adeta katılaşır, cisimleşir, mazlum milletlerin göğüslerinde bir darlık yaratır. Bu darlıktır ki, hayatın olağan akışını, zenginliğini, canlılığını imha eder. Hayatın özünü kurutur. Bu özün ve canlılığın kurutulmasını zembereğin boşalmasına benzetiyorum. Bilir misiniz, mekanik saatlerde genelde kapalı bir topaca benzeyen bir zemberek vardır. Saat kurulduğunda zemberek gerilmeye başlar. Bu aşamadan sonra birbiriyle ilişkili çarklar birbirlerini döndürürler.
Akrep, yelkovan ve saniye kolu kendi hızlarında dönerler. Bu dönüşler tıpkı dünyamızın kendi şartları içindeki objektif ölçülerine benzerler. Çok ayrıntıya girmeden ifade edersek, mekanik saatlerin için cereyan eden bir saat olayı da zembereğin boşalmasıdır. “Saatin kurma kolunu çevirdiğinizde eğer belli bir aşamada yer alan çatal dişlisi sökülürse (Veya kırılırsa) saniye kolu, (Dolayısıyla akrep ve yelkovan da) hızlıca dönmeye başlar. Zemberekteki enerji olduğu gibi hızla tüketilir… Zembereğin boşalması, zembereği boşalmış gibi deyimlerin kaynağı aslında budur”.
Saat, dakika ve saniye kollarının hızlıca dönmesinden anlıyoruz ki bu saat zamanında var olan enerjinin hızla yükselmesi değil, hızla tükenmesidir. Birçoğumuzun bildiği bu basit saat olayını niçin anlatıyorum? Zamanın da bir zembereği olduğunu ifade için. Altın asırlar boyunca dünyaya medeniyet sunmuş coğrafyamızın zamanlarının soluklarının azaldığını hissetmek ne kadar da acı! Hâlbuki bugünkü sancılı coğrafyamızın melodili sesleri, letafet ve zarafet terleyen semavi medeniyetin sahipleri asırlarca insanlığa huzur vermişlerdi.
Geçmiş yüzyıllarda Tuna’dan, Don ve Volga’dan akan hüzün, acı, mağlubiyetler, hicretler ve göçlerle hızla boşalan zamanın zembereği bugün Halep’te, Bağdat’ta, Darüsselam’da sonlanmaktadır. İslam memleketleri bir kan, zulüm, acı ve gözyaşları coğrafyasına dönmüştür.
Allah’ım bizi zamanın merhametsiz örtüleri altında zayıf kalmaktan koru. İzafi zamanların değil, Kitabında vaat ettiğin hakiki zamanların yolcuları eyle. Zembereği boşalmış dünyamıza yeni bir ümit, heyecan, güç ve enerji ver. Hem coğrafyamıza hem de bütün insanlığa Cennetten koparılmış yemiş dallarını, barışı, huzuru ve zenginliği taşıyan salih kullarından eyle. Zamanın merhametsizliği ve saatin zembereğinin boşalmasına dair ağıtlarımızı duaya inkılâp ettir. Âmin.