MEHMET ALİ BAL
Kerim İsm-i Cemili
“El-Kerîm” İsm-i Cemili "Keremi, lütuf ve ihsanı bol, karşılıksız veren, çok ikram eden" demektir. Burada manayı takviye edecek tarzda “Sebepsiz olarak kullarına çok ihsanda bulunan” da denilmiştir. Bu cümledeki “Sebepsiz” kelimesi perspektifinden baktığımızda aslında Ulûhiyetin en temel meselesini hatırlamaktayız: Tolstoy’un uzun uzun tartıştığı “Yaratılışta ilk muharrik güç” sorunsalı. Varlık âleminde yaratılış zincirlerini izlerken eskilerin tabiriyle “Kesrette” (Yani çoklukta) dağılmak ve dikkati dağıtmak riski vardır. O yüzden ilk ve mutlak muharrik güç nedir veya kimdir sorusuna cevap bulmamız gerekir. Bu cevabın bir yönünü de “Kerim ism-i cemilinin” manasında buluruz.
Şöyle ki, tevhit prensipleri içinde idrak ve iman ettiğimiz Allah (cc) ilk muharrik gücün yaratıcısı olduğu gibi (Hüvel Evvelu) bu yaratmasının tecellisine mazhar olduğu bir diğer isim de “Kerim İsm-i Cemilidir”. Allah (cc) hikmeti ancak kendisine açık bir şekilde sebepsiz, karşılıksız ve ihtiyaçtan ari bir şekilde bizleri ve evreni varlık nimetiyle nimetlendirmiştir. Bu yüzdendir ki, Kerim manasına gelen bütün tanımları ve cümleleri nispi hakikatleri itibarıyla değil, mutlak ve yegâne İlah idraki itibarıyla yorumlamamız icap eder. Varlık nimeti Kerim İsm-i Cemilinin bir tecellisi ve tezahürüdür.
Kerim İsm-i Cemilinin derinliğine idrakine pencere açması ümidiyle, kelimenin lügat manalarına bakalım istiyorum. Kerim kelimesinin kökenine dair araştırmada ilk önce “Kereme/ yekrumu / kermen” yani “Birine kerem sahibi olmakla üstün gelmek” fiiliyle karşılaşıyoruz. (Anlaşılıyor ki, Kerim ismi önce “Olmak” manasında sonra da “Kerem sahibi olmakla birine üstün gelmek” manasında belirmektedir. Her şeyden önce kerem sahibinin kendisinden başka her şeye bu vasfı itibariyle üstün gelecek bir kudreti, ilmi, kabiliyeti, hikmeti, basireti, vb. olmalıdır. Nitekim ardından, “Kerume / Yekrumu / Keremen, Keraameten, Keremeten” kelimesi gelmektedir: “Bir şey aziz ve kıymetli olmak” demektir (Bilinir ki, Ayn el Fiil ötre olursa bu failin söz konusu manada mükemmeliyetine delalet eder.).
Kelimeyi takiben “Eşşey’u” gelirse “Cömert olmak”; “Essehaabu” gelirse “Bulut çok yağmurlu olmak”; “Kerume fulaanun” şeklinde ise “İyi ve ahlaklı olmak”; “El ardu” gelirse “Yer bereketli mahsul vermek” anlamlarına gelmektedir. “Ekreme ikraamen fulaanen” “Birine hürmet ve tazim göstermek”, fiil “Erraculu” eklendiğinde “Cömert çocuklara sahip olmak”, “Nefsehuu anizzillaat” eklendiğinde “Nefsini zellelerden korumak” manalarındadır. Bu manaların hepsi de dikkat çekici olmakla birlikte “Nefsini zellelerden korumak” manası daha da dikkat çekicidir; şu halde ki Kerim olan eksik sıfatlardan münezzehtir. Kerem öyle bir haslettir ki nefsi zellelerden, eksikliklerden, zaaflardan temizler; olgunlaştırır. “Kerreme / tekriimen” “Hürmet ve tazim göstermek, faziletli kılmak”; “Kerremessehaabu” “Bulut çok yağmurlu olmak”” demektir. “Faziletli kılmak” manasını da dikkatlere sunmak istiyorum. Kerim olan kendisi keremde kemalde olduğu gibi başkalarını da keremde kemale ve fazilete tevcih eder.
“Tekerreme tekerrumen anhu” “Yakışmayan şeyden kaçınıp sakınmak”; “Tekaaremu tekaarumen anişşey’i” yine aynı anlamdadır. Nihayet bu babta da “Yakışmayan şeylerden kaçınmak manasıyla karşılaşıyoruz ki, bunların hepsi Kerim olan Zatın münezzeh ve mukaddes tavsifine işaretlerdir. Bu kökten gelen “İkraamiyye” kelimesi “Ücret, bağış, atıyye” demektir. “El keraametu” kelimesi “Şeref, azizlik. Küp ve desti kapağı. Keramet. İtibar, cömertlik. Kerem. Senin yüzün suyu hürmetine, hatırın için” anlamlarındadır (Cömertliği yanında itibarın da zikredilmesi ne kadar da ilginçtir!). Nihayet “El Keriimu” kelimesi “Cömert, kerem sahibi adam. Avfı ve müsamahası çok adam. Kıymetli. Allah’ın (cc) güzel isimlerinden biri. Asil, nazik, misafirperver” anlamlarına gelmektedir.
Bu İsm-i Cemilin İlahi kaynağının izdüşümü nispi hakikatler dünyasında içerdiği “Asil, nazik ve misafirperver” manaları son derece dikkat çekicidir. Kerem sahibi asalet sahibidir aynı zamanda. Bu hakikatin İlahi boyutunda ise Kerim olan Zatı Kerim’in (cc) mutlak münezzeh ve mukaddes mahiyetine işaretler vardır. “Rızkun keriimun” “Rızkun kesiirun” manasındadır. “Soyu sopu belli ata” sıfat da yapılır. “El keriimetu” “Kerem sahibi, Hasebi düzgün. Burun. Şerefli uzuv, kulak, el, vs.”, “El Mükerremu” ise “İkrama, hürmete değer kişi, şerefli, mübeccel” manasına gelmektedir.
“Kerim” kelimesinin Kuranda içerdiği manaları da hatıra getirmek isterim. Mesela “Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, ana babaya güzellikle muamele edin, eğer onlardan biri veya ikisi senin yanında ihtiyarlık haline ulaşırsa, sakın onlara “Öf” bile deme ve onları azarlama. İkisine de iyi ve yumuşak söz söyle” (İsra / 17) ayetindeki “İyi ve yumuşak söz” manasına “kavlen kerîmâ” gelmiştir.
“…Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbim müstağnidir (Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur), Kerimdir (Çok kerem sahibidir)” (Neml / 40) ayetinde ise Kerim İsm-i Cemilinin Ulûhiyetin ve tevhidin yüksek hakikatleri dairesinde ve yörüngesinde yerleştirildiğini görüyoruz. Bu öylesine yüksek bir hakikattir ki, Zatı Kerim’in (cc) tek İlah olarak varlığını nazara vermektedir. Ardından da O’nun (cc) yarattıklarından müstağni olduğu kuvvetle vurgulanmaktadır. Bu öylesine bir istiğnayı mutlaktır ki, yapılan ibadetler, şükürler, tespihler ancak kulların ihtiyacı içindir. Allah (cc) hiçbir şeye ihtiyacı olmayandır, Ehad olduğu gibi Samed’dir. Nankörlük eden ise ancak kendine zulmeder, zira Allah (cc) müstağnidir.
Bu müstağni oluş başta da zikredildiği gibi beşeri bir istiğna ve nispi hakikatler dairesindeki bir istiğnadan farklıdır. Bu istiğna Ulûhiyet ve tevhit hakikatinin bir unsurudur. Bu yüzden, Ehadiyyet (Vahidiyyet) ile Samediyyet aynı yerde ilan edilmektedir (İhlas / 1 ve 2). Zatının istiğnayı mutlak ile örtülü olması keremi mutlak ile kudret sahibi olmasıyla tamamlanmaktadır adeta (Bu kısımdaki ifadeler, münezzeh ve mukaddes hakikatin idrakine yaklaşmak için teşbih içeren ifadelerdir, tecsim ve tecessüm değil). Bu yüksek hakikatten dolayıdır ki, Kerim İsm-i Cemili ne zaman tecellisiyle idrakimize ve kalbimize doğsa, diğer Esmayı Hüsna’ya yol açılmaktadır. Özellikle varlık âlemi (Varlık en başta sebepsiz bir nimet ve lütuf olduğundan) serapa (Baştanbaşa) Kerim İsm-i Cemilinin tecellisidir. Böyle olunca, diğer Esma-ül Hüsna da Kerim ismi ile bir bütünlük oluşturmaktadır. Varlığın farklı boyutlarında da Kerim İsmi nümayandır.
Mesela hayat nimeti bir cisme girdiğinde, İlim ile tanzim edilmektedir. Bari ve Musavvir isimleriyle inşa edilmektedir. Hikmet ile yaratılmaktadır (Hakim ve Halik). Kerim İsmi tecellisiyle de hayatın meskenini ihtiyaçlarına göre tertip ve tezyin etmektedir. Sonra bu hayatın devamı ve kemali için Rahim isminin tecellisiyle türlü ihsanlar yapılmaktadır. Milletimiz arasında çok sık söylenen bir cümleyi hatırlatmak isterim ki, çok darda kalan milletimiz “Allah Kerim” der. Bu Allah (cc) ikram edecektir, yardım edecektir, lütufta bulunacaktır inanç ve manasını taşımaktadır genel anlayışımız itibarıyla. Ancak, bir de bizatihi sözün batnında özel manası vardır ki, bana çok daha güzel gelir. “Allah her şeyi kudret elinde tutan Zatı Kerimdir. Ancak o ihsan edebilir. Ancak o sebepsiz verebilir. Hem Rahimdir. Hem Kadirdir. Bizim dünya şartlarında yaşadıklarımızın içindeki mihnet ve sıkıntıları, yokluk ve türlü belaları giderecek olan yegâne güç Zatı Kerim’indir (cc).” Bu kısa cümle tevhit ve tevekkül anlayışımızın ne güzel bir ifadesidir. Milletimizin bağrında yaşamaktadır, şükürler olsun.
Kerim ism-i cemili has manada Rahman ve Rezzak isimleriyle zikredilse de yukarıda arz ettiğim hakikat (Ulûhiyet ve Tevhit hakikatinin bir unsuru olma) üzere birçok başka İsim ve sıfat ile irtibatlıdır. Bu çerçevede; Hakim, Rahim (Rahim-i Kerim), Rezzak (Rezzak-ı Kerim), Kadir (Kadir-i Kerim), Semi, Basir, Rabb-ı Kerim (Terbiye ve rızık sahibi Kerim’dir), Adil, Hafız, Sadık-ul Va’d-il Kerim, Hannan, Mennan, Rahman, Alim, Musavvir, Bari, vb. isim ve sıfatları sayabiliriz. Bütün bu Kerim ism-i Cemiliyle bir sistemde tecelli, tezahür ve tebarüz eden isimler ve sıfatlar ise “Hayy u Kayyum, Muhyi ve Mümit olan Şems- i Ehadiyyeti netice verirler. Zira “Kaim ve daim olmayan kerem” kerem olamaz. Eğer Bir Olan Allah (cc) olmazsa ne varlık kaim olur (Kayyumiyyet) ne de hayat ebediyeti kazanır.
Bu nedenledir ki, Uluhiyet ve tevhit delilleri gibi ahiret delilleri arasında da İsm-i Cevvad, Cemil, Hakim, Kerim, Adil ve Rahim’in tecellileri sayılmaktadır. Bu tecelliler iledir ki bizler dünyada varlık âlemi ve eşyada tertip, nizam, tezyin, taltif, tevzin ve sanatı görmekteyiz. Ahiret vesilesiyle de bu mükemmel nizamın devam ve tamamlanması hakikatini idrak etmekteyiz. Bu ahiret hakikatinin en canlı delillerinden biri elbette Kerim İsm-i Cemilinin tecellileridir. Bunu bireyler olarak içimizde de hissetmekteyiz ki, bir Zatı Kerim (cc) ihsanıyla bizleri gayet derecede “Tezyin, tenvir ve terbiye etmektedir” (Bu aynı zamanda, lügat manalarından da biridir). Bütün ilimlerin, beşeri kemalatın ve insanlığın en mükemmel tabakalarının hakikatlerinin İlahi Esmaya istinat ettiği hakikatini esas alırsak, eşyanın mahiyetinin bu mutlak hakikatlerin nispi gölgeleri olduğunu anlarız.
Bu idrak ile varlıkta ve eşyada Kerim İsm-i Cemilinin galip tecellisi ile yüksek derecede bir sanatı ve inayeti görürüz. Ancak, İsm-i Kerim, Latif, Rahim, Vedud tecellilerinin tamamlandığı bize bildirildiği şekliyle nihai âlem Cennet Âlemidir. Bu isimler, Cennet üzerinde o derece kuvvete hükmetmektedir ki, Cennet ve muhteviyatı bir müzeyyen varlık, bir münevver sanat, bir cisimleştirilmiş lütuflar, ceset giydirilmiş kerem cilveleridir. Orada her şey bir başka güzelliğin, lütfun, nimetin, münezzeh manaların vücut giydirilmiş dünyasıdır. Üzerinde İslam Ulemasının ihtilafı varsa da oradaki varlıklar hem maddidir hem manevi. Zatı Kerim (cc) dünyada iman nimeti ve amel zenginliğini ve İslam hakikatini keremiyle lütfettiği kullarını Cennette tamamlamaktadır, tamamlayacaktır. Şükürler olsun Rabbimize…
Kerim İsm-i Cemili bizim dünyamızda o derece yer tutmaktadır ki, bazen Peygamberimiz’e (Sav) “Resul-i Kerim” denildiği gibi en yaygın haliyle Mukaddes Kitabımıza “Kuranı Kerim” denilmektedir. Zira Kuran mahiyeti itibariyle Kerim bir kitaptır, insanlığa “Tenezzülat-ı İlahiye (cc)” nev’inden bir lütuf ve hediyedir. Mevlid-i Şerif sahibi Süleyman Çelebi bu ism-i cemilin tecellilerinden birini şöyle zikreder:
“Hak Teâlâ’dan duyuldu bir nida,
Ya Habibim ben sana kıldım atâ.
Ümmetini sana verdim ey Habib,
Cennetimi onlara kıldım nasib.”
Kerim İsm-i Cemilinin en hususi tecellileri elbette ki Zatı Kerim (cc) ile Habib-i Ekrem’i Muhammet Mustafa (sav) arasındadır. Allah (cc) O’nun (sav) “Ümmetini en makbul ümmet kıl” duasını kabul buyurmuştur. Dilerim bizler layık oluruz.
Kerim İsminin tecellisine en ziyade mazhar olanlardan biri şüphesiz Kuranı Kerimdeki beyanlar içinde Hazreti Yusuf’tur (as). O ki kendisini kuyuya atan kardeşlerine merhamet etmiş, affetmiştir. “Yusuf dedi ki: “Bugün size kınama yok. Allah sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir” (Yusuf / 92). Merhamet kerem sahibi yüksek vasıflı ve yüksek seciyeli insanların özelliğidir. Affetme de öyle. Allah merhamet ve af ile şereflendirdiği kullarını kudret ve zenginlik ile de donatmıştır. Onlara en açık fethi lütfetmiştir.
Mekke’nin Fethi esnasında, büyük tevazu içinde Mekke’ye giren Hazreti Peygamberin (s.a.v.) sözlerini ve tavrını hatırlayalım: “Ey Kureyşliler size ne yapmamı istersiniz?" diye sorduğunda, Mekkeliler: "Sen kerim bir kardeşsin ve kerim bir kardeşin oğlusun" demişlerdir". O’na kerim kardeşi Yusuf’u (as) hatırlatmışlar ve kendisinin de el hak kerim bir kardeş olduğunu söylemişlerdir. Hazreti Peygamber de (sav) “Haydi gidin, hepiniz tulekaasınız/ yani azâdlılarsınız" buyurmuştur. Hem onların savaş esiri oldukları hakikatini vurgulamış hem de kerem ile muamele etmiştir.
Bilindiği gibi, dönemin savaş hukukuna göre fethedilen yerlerin halkı esir edilir, malları da ganimet olarak alınırdı. Hazreti Peygamber (sav) Mekkelilere: "Gidin serbestsiniz" demiş, kendisine her türlü zulüm ve işkenceyi yapmış, hayat hakkını elinden almış, Bedir, Uhud, Hendek savaşlarını tertiplemiş olan Mekkelileri birkaç kişi hâriç toptan affetmiştir. Bu kerim davranış sonrası, kısa zaman içinde Mekkeli Müşriklerin hemen hepsi Müslüman olmuşlar, içlerinden o asrın zafer dolu ordularının şerefli askerleri ve komutanları çıkmıştır. İslam Tarihi bu hakikatin şahidi ve kayıt defteridir. Keremle muamele eden kerem, şeref, bereket, hayır ve güzellik biçer.
Eksik sıfatlı insanlar ve toplumlara benzemeye başladığımız zamanlarda Kerim İsm-i Cemilinin tecelli ve tezahürleri için duada bulunmalıyız. Duada bulunmalıyız ki, Zatı Kerim (cc) bizi ve milletimizi “Asil, şerefli, tam, faziletli, bağışlayan, merhamet eden, affedici olan, güzellik içeren, ikrama ve hürmete değer, mübeccel, muteber, başka milletlerden kerem ve faziletle üstün gelen, her tür eksiklik ve zelleden kaçınan, hele hele dinin en fazla çirkin gördüğü işleri yapmaktan içtinap eden fertler ve millet haline getirsin!” Biliyoruz ki dua ve idrak de Kerim İsm-i Cemilinin tecellisiyledir. Yine duada bulunmalıyız ki, Zatı Kerim (cc) bize duada bulunma ve idrak kabiliyetini ihsan buyursun.