Kabıd İsm-i Celili

MEHMET ALİ BAL

MEHMET ALİ BAL
Kabıd İsm-i Celili
 
El-Kâbıd İsm-i Celili "Dilediğine darlık veren, sıkan, daraltan; her şeyi mutlak kudreti ile ihata eden ve kabzeden; dilediğinin maddi ve manevi rızkını daraltan" manasındadır. Ayrıca ruhları kabzeden,  bir şeyin dizginini elinde tutan manası da vardır.
 
Sözlüklerde “Kâbıd” kelimesi “Kabzeden, tutan, daraltan, sıkan, zorlaştıran ve az veren” manalarına gelmektedir. Kabıd ismi ayrıca “Acıyı tahrik eden, bir işin dizginini elinde tutan, kalbi sıkıştıran” anlamlarına gelmektedir. “Kabz” kelimesi ise “Hacet giderme sıkıntısı, tutma, zapt etme eylemi” anlamındadır. “Kabzatü” kelimesi ise “Avuca sığacak miktar, “Saytaratü” manasında ise güç, otorite, egemen otorite, dominant güç, hegemonya, moral ve entelektüel yönetme” anlamlarını içermektedir. Ayrıca “Bir makinenin bazı organlarını kumanda levyesi” gibi bir anlamı da vardır. Silahın kabzası dediğimizde de bu kelimeyi kullanmaktayız. Ancak, bir makinenin bazı organlarını kumanda etmek ve çalıştırmak için kullanılan levye” anlamı çok ufuk açıcıdır.
 
Anlaşılan odur ki, sadece lâfzen kelime manasında bile, “Daraltma, sıkma, zorlaştırma” gibi açık manalarının yanında gizli veya lihikmetin başka manaları da vardır. Mesela bu ism-i celilin ma’kesi tezahürü olan insan, toplum veya varlık tecelli anında bu daraltmanın tesirini kuvvetle hissetmektedir. Ancak daraltma sonrası verilen feyizler, İlahi hediyeler “El-Kâbıd ism-i celilinin” şümulünü göstermektedir.
 
Bundan dolayıdır ki, tasavvufta “Kabz hali” çoğunlukla münferit (Tek başına) zikredilmemiştir, genel olarak “Kabz u Bast” ibaresiyle bilinmektedir. Yani ilgilinin şuuruna vardığı ve dolayısıyla sabır ve şükürle kabul gösterilen “Kabz hallerinden” sonra bir “Bast” yani “Genişletme ve ferahlatma” anları lütuf buyrulmaktadır.
 
“Kabza” kelimesi İslam kültüründe “Kabza-yı kudret” tamlamasıyla da çok sayıda kullanılmıştır. “Kabzatü” kelimesinin “ise güç, otorite, egemen otorite, dominant güç, hegemonya” anlamlarına da geldiği dikkate alınırsa “Kâbıd İsm-i Celilinin tecellisinin şümullü olarak “Daimi hâkimiyet, daimi yönetmenin” tezahürü olarak anlaşılması mümkündür. Kâbıd İsm-i Celili belki de – Doğrusunu Allah (cc) bilir- tevhidi isimlerin, Zata raci kudret, ulûhiyet ve rububiyet isimlerinin ve sıfatlarının tecellilerinin çok daha görünür, hissedilir olduğu tecellilerinin ve tezahürlerinin kaynağıdır. Uyku hali, ölüm anı, fevkalade daraltma anları gibi bu ism-i celilin en şiddetli tecelli ettiği anlarda zaten cüzi olan insan veya mahlûk iradesi hiç ender hiç mesabesinde yoktur. O lahzada Allah (cc) Âlemi Kudretindeki manasıyla mutlak kaim ve hâkimdir. “Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki, Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak O’na döndürüleceksiniz” (Bakara / 245).
 
Kabz anında kalplerin tutulgan oluşu, daraltılmışlık içinde bulunması avamın halinden havassın haline doğru farklı mahiyetlerdedir. Şüphesiz avam (Sıradan insanlar) sadece daraltmayı (Daralmayı), iç sıkışmasını hissederler ve bu dairede kalırlarken havas (Dinde ileri gelen yüksek taife) daralma sonrası “Bast halinin” yani genişlemenin, bollaşmanın, ferahlamanın da ümidi içindedir. “Kabz ve Bast” Allah’tan (cc) geldiği için iki hali birbirine eş tutarlar. Sabır ile şükür halinin eş tutulması gibi.
 
Fertler gibi milletlerin de “Kabz halleri” olabilir. Milletin de kalbi daralır, ümitleri sıkışır ve ölüm anındaki sekerat baskısı gibi bir baskı üzerinde durur. Bela ve musibetler sağanak halinde gelir. Bu zamanları avam bela zamanı gibi görse de havas lütuf vesilesi ve “Bast hali” öncesi ve bu hali getiren anlar olarak idrak eder. Bu zamanlarda şükür, istiğfar, dua ve tazarruda bulunmayı artırdığı gibi Allah’tan (cc) ümidini de en yüksek noktada tutar. Hatta “Kabz halini” görmez bile.
 
Mesela “Ve müminler, (düşman) birliklerini gördükleri zaman: "Bu (zafer), Allah’ın ve O’nun Resul’ünün vaat ettiği şey. Allah ve O’nun Resul’ü doğru söyledi." dediler. Ve bu, onların sadece imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı” (Ahzab / 22) ayetinde büyük ve birleşik bir müşrik ordusunun karşılarında beliriverdiğini gördüklerinde hiç tereddütsüz “Bu (zafer), Allah’ın ve O’nun Resul’ünün vaat ettiği şey. Allah ve O’nun Resul’ü doğru söyledi" deyişlerini berrak bir şekilde anlatmaktadır. Burada, şu anki hale sabredersek, tahammül edersek Allah (cc) mükâfat verecektir şeklinde yoruma girmeden doğrudan “Bu zaferdir, Allah (cc) ve Resulünün (s.a.v.) vaat ettiği şeydir” demişlerdir; Allah (cc) onların kalplerindeki bu büyük imanı buyurmaktadır. Ne büyük şeref!  Adeta o şanlı sahabeler “Kabz halinde” doğrudan “Bast halini” ruhlarında ve hissiyatlarında yaşamışlardır.
 
“Kabz ve hüzün hali” öyle bir pasajdır ki, oradan çıkıldığında geniş, ferah ve huzur dolu bahçelere erişilir. Ancak kalbin genişlemesi için bir süreliğine o geçitlerde kalınır. Mesela manevi bir kabz halinde ruh daralır daralır ve içinde yaşadığımız kocaman dünyaya sığmaz hale gelir. Bu hal artık sadece ve sadece Allah’a (cc) yönelme, dua, tazarru ve niyazda bulunma halidir. Kabz hali buna davettir. Bazen belli olaylar neticesi kalp daralır, ruh bunalır. Mesela Tebük Seferine katılmayan üç şanlı sahabenin yaşadığı iç daralması böyledir. Mazeretsiz olarak Tebük seferine katılmayan, Peygamber’e de (s.a.v.) bunu sefer dönüşü doğru olarak beyan bu üç sahabe hakkında Allah Resulü (s.a.v.) vahyi beklemiştir. Vahiye gelinceye kadar geçen 53 gün bu üç şanlı sahabe için öyle bir azap geçidi olmuştur ki, eşleri kendilerine yabancı olmuş, Peygamber (s.a.v.) selamlarını almayacak derecede onlardan yüz çevirmiştir. Bu onlara dünyayı yabancılaştırmış ve kalplerini daraltmış, büyük bir imtihan süreci yaşamışlardır.
 
Nihayetinde vahiy nazil olmuş, Allah Resulü (s.a.v.) bu sahabelerden Kab b. Malik’e (ra) bu müjdeli haberi bildirmiştir: “Ve Allah, (Haklarındaki hüküm) geri bırakılan üç kişinin de (Tövbelerini kabul etti). Yeryüzü, olanca genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları sıkıştıkça sıkışmıştı. Nihayet Allah’tan (O’nun azabından) yine Allah’a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra eski hâllerine dönmeleri için Allah, onların tövbelerini kabul etti. Çünkü Allah, tövbeyi çok kabul edendir, Rahim’dir. (O hâlde) ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun!” (Tevbe / 118-119). Ayette kullanılan “Yeryüzü, olanca genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları sıkıştıkça sıkışmıştı” mübarek ifadesi “Kabz” halinin bir ifadesidir.
 
Keza bazen hayatımızda yaşadığımız rızkın daraltılması, maişet sıkıntısı da bu İsmi Celilin tecellilerindendir. Avam olarak bizler bu daralmadan şekva ederken, havas daralmadan sonraki ferahlığı ve genişlemeyi ümit etmektedirler, hatta havass-ül havas daralma anı geldiğinde sahabe gibi “Bu (zafer), Allah’ın ve O’nun Resul’ünün vaat ettiği şey. Allah ve O’nun Resul’ü doğru söyledi” demektedirler. Mutlak iman ve tevekkül göstermektedirler.
 
Ölüm anında ruhların kabzedilmesinde Kabıd ism-i celilinin bu dünyada yaşayabileceğimiz ve bilebileceğimiz en önemli tecellisine şahit olmaktayız. Bu anda Necip Fazıl gibi zeki ve şair ruhlu biri “Demek ki böyle ölünüyormuş” demiştir. Allah Resulü (s.a.v.) ise ne kadar yüksek bir kulluk mertebesinde bulunmaktadır ki, mübarek başları ter içinde kalmış “Allahümme er Refik el Ala” buyurmuştur, Rabbi Celiline ve Hazreti Kabıd’e (cc) kavuşmuştur. Bu tecelli Kur'an-ı Kerim’de “Allah ölümleri anında ruhları alır. Ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkoyar, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır” (Zümer / 39,42) ayetiyle anlatılmaktadır. Bu halin bir tekrarının hesap günü tecelli edeceği ifade edilmektedir ki, o dehşetli günde kalbimizin sıkışmasından Allah’a (cc) sığınırız. Vakıa Kabıd İsmi Celilinin tecellisi hikmetlerinden biri de bizi hep Allah’a (cc) ve O’na duaya yöneltmektir.
 
“Allah’ım! Ruhlarımızın ve kalplerimizin darlaştığı bu dehşetli zamanda bizi Basıt İsminin tecelli ettiği geniş ve açık ve ferah geçitlerden kurtuluşa erdir. İslam dünyasının ve milletimizin üzerindeki baskıyı izale eyle. Bireyler olarak ve topyekûn toplum halimizle yaşadığımız iç sıkıntılarımızı aç, daralan maddi ve manevi rızkımızı genişlet ve bollaştır, bizi Esma-ül Hüsna’nın feyizlerine ve marifetine nail eyle. Kabz-ı ruh anlarımızı sana mutlak yöneliş anları kıl. Tevhit ve iman hakikatinin ruh ve aklımızda daha da inbisatını nasip eyle. Ve bizleri Kuran’da buyurduğun üzere, nefislerimizin kaldıramayacağı ölçüde Kabıd İsmi Celilinin tecellilerinden muhafaza eyle. Âmin.” 
 
 
 
ROTAP- banner-

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir