Godot’yu Beklerken ve İnsanın Anlam Arayışı

SELAHATTİN YILDIZ
Godot'yu Beklerken ve İnsanın Anlam Arayışı
 
Godot'yu Beklerken eseri Samuel Beckett’e, İnsanın Anlam Arayışı eseri ise Victor Frankl’a aittir. İki eserin aynı dönemde olmasına ilişkin bir bağ kurmaya çalışacağız. Biri umutsuzluğu diğeri ise umudu bize öğretmeye çalışır.
 
Öncelikle bu iki eseri yan yana getirmenin bir tesadüfe dayalı olduğunu belirteyim. Victor Frankl’ın İnsanın Anlam Arayışı kitabını okuduğum sırada şair ve yazar Necati Sarıca, kendisiyle sohbetimizde bana Godot’yu Beklerken’den bahsetti. Bende o çaresiz bekleyişe denk gelen elimdeki kitapla sentez yaptım. Necati Sarıca buradan bir makale çıkar dedi ve başladım kalemle harfler inşa etmeye. Buyurun cümleler sofrasına…
 
Hayal kurmak olmasaydı beklenen şeylere karşı olan umudu nasıl taze tutabilirdik ki. Hayal kurmanın ötesinde can yakıcı bir şey var ki, o da gerçekleşmesi mümkün olmayacak şeyleri gerçekleşecekmiş gibi beklemek. Rüya da rüya görmek gibi bir hayalin retorik bir anlatımıyla tabire muhtaç kalan çaresizlik ikliminde gezinmek gibidir. Peki bizi bu ufuk ötesinde görmek istediğimiz aydınlığa ne ulaştırabilir. Godot’ mu, o da ne?
 
Victor Frankl, başta belirttiğimiz İnsanının Anlam Arayışı kitabında yer alan, esir kampında yaşanılan ağır fiziksel ve psikolojik olayların içinden çıkış yollarını aramaktadır. Bu, toplama kampından kurtulmak isteyenlerin arzusu yerine kurtulduktan sonra yaşam için bir anlamın olmayışı içinde daha bezgin bir koridorudur. Daha sonra ne olacak sorusunun cevabı bizi ya hayata bağlar ya da tümden koparır.
 
Şimdi burada İnsanın Anlam Arayışı’na bir es verip Godot’yu Beklerken’le ilgili birkaç söz edelim. Geriye dönüp iki eseri birleştirip öyle bir bakış açısıyla bakmaya çalışacağız. Çünkü eserler ikinci dünya savaşı sırası ve hemen sonrası için yaşanan travmaların sonuçlarını ortaya koymaya çalışır.
 
Samuel Beckket’in Godot’yu Beklerken eseri ellili yıllarda tiyatro sahnesine girdi. Başlarda pek ilgi çekmese de da daha sonra beklenen ilgiye kavuştu.
 
Tiyatronun bir saate yakın gösterimini video sitelerinden bulabilirsiniz. Ben kısaca anlatmaya çalışayım.
 
Bir akşam üzeri hayatından bıkmış gibi görünen iki kafadar olan Didi ve Gogo bir kurtarıcı beklemektedir. Kurtarıcının adı Godot’tur. Sahnenin olduğu yerde kurumuş bir ağaç vardır. Mekân ise tamamen grinin tonlarına bürünmüş ve hayat belirtisi görünmemektedir. Sahnenin başında Gogo ayakkabısını çıkarmaya çalışır ama çıkaramaz. Çıkardığında ise bastığı yer kuru bir arazidir. Bu, yaşanılan dönemin geçmişten o güne insanları bir kıskaç içerisinde bıraktığını anlatıyor. Sonra sahneye bir efendi ve köle gelir. Kölenin boynunda bir ip vardır ve sürekli efendisinin komutlarıyla hareket eder. Kölenin özel bir durumu vardır. Kafasında efendisinin taktığı fötr şapkadan vardır. Kafasında şapka varken konuşamaz. Köle şapkayı çıkardığında düşünmeye başlar çok akıcı ve mantıklı konuşur. Onu susturmak için şapkayı takmak gerek. Şapkayı takarlar ve köle susar. Şimdi burada şöyle durup düşünelim bizim başımızda kimlerin şapkası var. Devam edelim, sonra efendi ve köle sahneden gidince, sahneye bir çocuk gelir. Çocuk onlara Godot’yun yanında çalıştığını ve yarın geleceğini söyler. Çocuk burada masumiyeti sembolize eder. Bir sonraki gün çocuk tekrar gelir ve Godot’yun gelmeyeceğini söyler. Ama onlar Godot’yun gelmeyeceğini bilmelerine rağmen sahne kapanırken hala orada beklemeye devam ederler.
 
Umarım çok sıkıcı anlatmamışımdır. Gelmesi ya da gerçekleşmesi mümkün olmayan bir bekleyiş içinde bulunmak hem zamanı geçmez kılar hem de yaşamı çileli yapar. Yazar burada ikinci dünya harbinden sonra bunalım, kaos ve yoklukla çırpınan insanların çaresizliğini sahneler. Ve çıkışı göremediklerinden gri bir dünya hayali içinde kalırlar.
 
Şimdi gelelim İnsanın Anlam Arayışı içinde Godot’yu Beklerken’in anlamına. Viktor Frankl’ın, esir kampında bir adamın kamptan kurtulmuş olsa bile onu bekleyen bir ailesi ve umudu olmadığı için yaşamak için bir neden bulamayıp intihar etmek isteyişi içinde ona yaşamak için bir anlam bulmaya çalıştığını görüyoruz. Adamın yarım kalmış bilimsel çalışma ve makalelerinin olduğunu ona hatırlatır. Senin hayattan beklediğin bir şey olmayabilir ama bu hayatın senden beklediği çok şey var diyerek onu motive etmeye çalışır. İşte insanın anlam arayışı içinde çok önemli bir bakış açısı. Bizim hayattan beklediklerimiz kadar hayatın bizden ne beklediğini sorgulamak.
 
Godot’yu bekleyenler hayatın onlardan ne istediğini düşünmediği sürece insanın anlam arayışını keşfetmeden yenilmiş bir hayatın kabulüyle hayatlarını anlamsızlık içinde geçirirler.
 
İnanç, umut ve değer katma felsefesi hayatın içinde alacağımız rollerin bize daha anlamlı olacağını gösterir. Godot burada kurtarıcıdır. Sahte kurtarıcılara sarılmak yerine, kurtarıcı ararken, inanç, ümit ve değer katmanın insana gösterdiği yön tabelaları anlam arayışına bir cevap sunacaktır.
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir