Bir Kar Hikâyesi

SELAHATTİN YILDIZ Bir Kar Hikâyesi |ÖYKÜ|

SELAHATTİN YILDIZ
Bir Kar Hikâyesi |ÖYKÜ|
 
Beyaz kaplasa her yanı. Şu bildiğimiz doğanın beyaz gelinliği. Soğuk ve üzerine basınca katur kutur sesler çıkaran beyaz. Çok özledik öyle değil mi? Adını bilmediğimiz mevsimlerde yaşıyoruz. Aralık, Ocak dedik inat ediyor beyaz. Hafif adımlarla kar süzüldü şehrin caddelerine. Sahi bu mevsimin adı ne? Kış mı? Hayır, kış gelince kar daha belirgin gelirdi. Şimdi de yağdı kar öyle mi? Hayır bu sadece bir fragman ve gösterime girmeyecek bir film gibi. Peki bu mevsimin adı ne? Bu mevsimi bilmeyiz ama kış eskiden kış gibi yaşanırmış. Bu günlerde olduğu gibi bir varmış bir yokmuş değil, yağdığında hayat dururmuş. Yani gökten kış yağarmış hayatların üstüne.
 
Rüzgâr öyle sert esiyor ki, yerden kaldırdığı karı insanın suratına vuruyordu. Ayaklar üç hafta önce yağıp daha sonra üzerine yeni yağan karın içine batıp çıkıyordu. Hava kararmadan şu karşı dağı aşmak gerekiyor. Karşıdan rüzgâr öyle esiyor ki, kar yağsa bundan daha iyi. Dondurucu soğuk durumu iyice zorlaştırıyor. İyi de bu havada kimin ne zoru var ki yola çıkmışlar.
 
Hamile bir kadın ağaçtan yapılmış bir kızağın üzerinde ecel terleri döküyor. Köyde ebelerin çaresiz kaldığı bu doğum için kasabaya gitmek şart olmuştu artık. Gençler ellerinden geldiği kadarıyla hızlı hareket etmeye çalışıyordu. Ayakları batmasın diye tahtadan kar ayakkabıları bile bir yere kadar batmayı engelliyordu. Yine de gençliğin dinamikliğiyle iplere sıkıca sarılıp çekmeye devam ediyorlardı kızağı. Köpekler yolun emniyeti için önlerinden koşarak gidip arada geri dönüyordu bir tehlike yok demek için. Kasabaya ulaşmak için karşıdaki sırta ulaşılsa yeterdi. Ondan sonrası zaten inişti ve daha hızlı ilerleyeceklerdi. Hamile genç kadın ağzına aldığı tülbenti ısırarak acısını dindirmeye hem de sesini olduğunca az çıkarmaya çalışıyordu. Gökyüzünü izlerken bir sonraki günün emniyetiyle uyanmayı o kadar çok istiyordu ki…
 
Köpekler kulakları sağır edecek gibi havlamalarıyla köye girdiler. Neden erken geri döndüler ki diye mırıldandı büyükanne. İçine bir sızı düştü. Çocuk yolda doğmuş anne kan kaybından ölmüştü.
 
Doktor Ahmet randevulu hastalarına muayenehanesinde bakıyordu. Bir çocuk ve annesi girdi içeri. Buyur etti hastayı Doktor Ahmet. Çocuğu muayene ederken annesi kar yağmadı ondan dolayı hastalıklar çoğaldı diye yorum yaptı. Öyle diyorlar doktor bey sizce de öyle mi, kar yağarsa daha az mı olur hastalıklar diye sordu.
 
Doktor Ahmet için değişen bir şey yoktu aslında. Kar yağsa gam yükü yağmasa hasta yükü. İçinde kar geçen her kelime zaten Ahmet için zorlu bir kıvranıştı. Karın çok yağdığı zamanlar hayat şartları zormuş, az yağdığı zamanlarda şartlar kolay. Gümümüz insanı karın yağmasını ekolojik denge için değil yağsa da çoluk çocuk kar topu oynasak diye istiyor. Bilmiyorlar ki karın çok yağdığı zamanlarda herkes kartopu oynamıyordu.
 
Ahmet kar yağmasını hiç sevmedi. Hiç kartopu oynamadı. Oğlu Emre ve kızı Nur kaç defa ısrar ettiler baba kartopu oynayalım diye ama o hep annenizle oynayın yorgunum diyerek geçiştirdi.
 
Emre uzandığı koltukta etrafı izliyordu nedensiz bakışlarla. Babasının tanıdığı bir psikologdan yardım alıyordu. Baba oğul çatışması yaşanıyordu aralarında. Durum daha da ilerleyince klinik bir duruma dönüşmüştü. Çocukluktan konuşurken okula gittiklerinde herkes babasıyla nasıl kartopu oymadığını anlatıyor gülüp eğleniyordu ama Emre bunu bir türlü yapamıyordu. Çünkü babası onunla kartopu oynamıyordu. Böyle anlatmıştı psikoloğa.
 
İklim bozulmadan önce dolu dolu yağardı kar. Bozulduğunda ise bir varmış bir yokmuş gibi az yağardı bu günler gibi. Kimi oyun arardı az yağan karın içinde, kimi de kar yığınları içinde annesini. Doktor Ahmet gibi bir tipinin içine bıraktığı annesinin hatırasıyla nasıl kartopu oynanır ki.
 

 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir