En İyi Taşı Kim Seçecek

SELAHATTİN YILDIZ En İyi Taşı Kim Seçecek

SELAHATTİN YILDIZ
En İyi Taşı Kim Seçecek
 
Ayrıksı adımlar atıyor ve atmaya devam ederek ilerliyoruz bu dünya çemberinde. Ayrık otları gibi sarılıyoruz arza. Sözler söyleyip iddialar diziyoruz geçen her günün içinde. İnsan dolu bu dünyada insan dünyanın neresinde.
 
Taşın toprağın ve etin yosun gibi birbirine sarılışı. Ruhun azap çekişi yankılanıyor apartmanlarda. Sermayesi insandan şehirler kurup hayatın anlamını modern mengenelerin arasında arıyoruz. Alemi bilmeden alemin içinde yaşayıp küçük şeylerin büyük sanılışında kalıyoruz. Kazancın taş toplamak sayıldığı bu alemde taşları cebine koyup gidemiyor insan. Ruhun yükselişine ona bağladığımız taşlar engel oluyor. Etin tatmin olması için taşın kutsandığı çağdan geçiyoruz. En iyi taşı kim seçecek telaşındayız.
 
Kim fazla önemsiyor ya da kim fazlasıyla az kalıyor. Dün ve yarın arası bir varoluş kurup bugünü görmezden geliyoruz. Düne sarılıp yarını yaşama arzusu bizi bugünden kaçırıyor. Çünkü bugünü idrak etmek işimize gelmiyor. Bugünü idrak etmek gerçekle yüzleşmek anlamına geliyor. Hayat bugün yaşanıyor ve biz bugünün insanıyız. Ondan kaçtıkça kendinizden de kaçıyoruz. Oysa dün ve yarın bizi oyalıyor fazlasıyla. Peki insan neden bugünden kaçıyor.
 
Varoluş nedenini sorgulayan insan bugünün insanıdır. Yüzleşmek gibi ağır bir sualin yanıtının peşindedir. İnsanın kendisiyle yüzleşmesi. Bizim dışımızda herkesi yargılamak bize en kolay geleni. Bizi de başkaları yargılıyor bu kesin. Yargılamalar girdabında dolaşırken kendini yargılamaya fırsatı kalmıyor insanın. Çünkü kendine ayıracak zamanı ve cesareti yok. Zaman bulsa bile cesaret o kadar da iyi tanıdığımız bir duygu değil. Tanıyoruz cesareti, başkalarını yargılamakta. Kendimize cesaretimiz kalmıyor ya da gözümüz kesmiyor.
 
İnsan mükemmel bir varlık. Kusursuz bir yaratılış. Kodlarında melekleri kıskandıracak kadar güzellikler barındıran müstesna canlı. Ne zamana kadar? Kendini bilene ve bulana kadar. Kendini bilmek bilişlerin en kıymetlisidir. Her şeyi bilip kendini bilmeyiş ise bilişlerin en müflisi. Çünkü insan kendini tanımakla sorumludur.
 
Kendini bilmek kalbini bilmektir. Gönlünü, vicdanını, arzusunu, benliğini bilmektir. Ben’lik yani bendeki ben. Tanımadığımız ben. İnsan en iyi kendini bilir deniliyor ya. Bu sözü eskisi kadar pek geçerli bulmuyorum. Bana göre günümüz insanı en az kendini biliyor. Çünkü en az kendine zaman ayırıyor. İçinde neler barındırdığı ne kadar iyi ya da kötü olduğunu bilmek değil bu. Ya da insanlardan sakladığı “gölge” kendisi değil, bütün duygularını nerede kaybettiğini bilmediği için bilmez insan kendini. Sürekli yürüyoruz ve geçmiş her geçen gün bizden uzaklaşıyor. Unuttuğumuz “ben” hep arkamızda kalıyor. Arkamızdan gelmiyor ve bıraktığımız yerde kalıyor. Mesafe açılıyor ve o çocuk arkamızdan hep emekliyor. Bırakıldığına değil, unutulduğuna değil, yaşamdan koparıldığına ağlıyor. Gerçek benlik geride kalırsa insan bugün ne ile yaşıyor peki? İhtiraslarıyla, etiyle, topladığı taşlar ve kavgasıyla.
 
Peki ne için?
 
Kazanmak muradıyla biriktirdiği taşları kibir pazarında satmak için.
 
Ruh bedenden ayrılınca insan ölümle tanışır.
 
Peki ölmeden ruhunu kaybetmişler neyle tanışıyor?
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir