Sandık Sandık Usandık

SELAHATTİN YILDIZ Sandık Sandık Usandık

SELAHATTİN YILDIZ
Sandık Sandık Usandık
 
Bu ülkede yaşamak gerçekten maharet işi. Bir toplumun toptan politize olduğu bir yerde kim sağlıklı yaşayabilir ki. Umut edişlerimiz karamsarlık sandığı içinde kayboluyor. Bahar geliyor, çiçekler açıyor ve bundan bize ne. Baharı en güzel hayvanlar yaşıyor çünkü biz yine politize olmuş duygularımızla çiçekleri koparıp koparıp atıyoruz. Seviyor sevmiyor diye papatyaları dımdızlak bıraktık. Papatya ne bilsin senin sevip sevmediğini. Sen daha karar vermemişken papatya mı karar verecek. Sen daha seçeceğin kişinin kim olduğunu bilmeyen sandık mecnunuyken, seni kim seçer. Çocukluğumuzda yaşadığımız o baharlar cennette kalmış da biz arafta kalmışız şimdi. Bahar gelmiş bize ne, biz yine kavga ediyoruz adam bildiklerimizi baş etmeye.
 
Bu topraklara tohum atarken birileri de tuz ekmiş üstüne. Demokrasi sakat doğmuş ülkemde. Her gelen fahişe muamelesi yapıyor düzene. Ayağı aksıyor, kulağı sağır, gözü biraz kapalı. Liyakatliler haddini biliyor, liyakatsizler en önde. Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. En iyi bildiğimiz iş yutkunmak. Arılar uçuşuyor çiçekten çiçeğe dolduruyor balı sandığa. Bizde koşacağız arılar gibi sandığa, atacağız içine içimizde ne varsa. Acaba tadı nasıl olacak.
 
Peki ne doldurduk içimize ne atacağız o sandığın içine. İçimizin deprem yıkıntısından farkı yok. Hangi görüşten olursak olalım yönetime eli dokunamayanların hayatlarına dokunulacak. Bu hayattan cırcır böceği kadar zevk almadan göçüp gideceğiz. Bizleri politize edip sandığa koşturup gönlümüze yalancı sevgileri sokanların elleri seçim sabahı cebimizde olacak. Bu döngüyü hep yaşayıp yanılıyoruz. Biz insanız, insan nasıl yaşamalı acep.
 
Bilmem kaça bölündük. Şucu olduk, bucu olduk. Bölündükçe zayıfladık ve zayıfladıkça kolay lokma olduk. Çocuğunun geleceğinden daha çok siyasilerin geleceğini düşünen bir anne baba geleceğe ne bırakabilir ki. Parti liderlerinin seçtiği adamları seçmek zorunda kaldığımız seçimlerin kaçıncısındayız. Bunun adı seçim değil seçilmişleri seçmeye maruz bırakılmaktır. Uyutuluyoruz ey halkım. Sen de bundan pek şikayetçi değilsin. O zaman susma hakkını kullan ve sus.
 
Panayırlar kuruldu, bayraklar asıldı, billboardlar renklendi. Vaatler, janjanlı paketlerle cici şekerler gibi havada uçuşuyor. Halkın siyasete verdiği vergiler halkın desteğini almak için ulufe gibi dağıtılmaya başlandı. Bitmeyen vaatler hep ülke selameti için. Yersen.
 
Hep korkutulduk. Geleceğin aydınlık olması için “bize gelin vatandaş” dendi. Biz gelmezsek ülke batacak. Herkesin tezgahında farklı korkular satılıyor. Korkuya en çok inandıran kazanıyor. Oysa biz, siyasetçi pazarında tezgahtaki korkunun değil, mutfağa sokacağımız şeylerin hesabını yapmalıyız. Patates ve soğanla dinin karşı karşıya getirildiği yerdeyiz. Akıl almıyor bu kıyaslamalara. Aç kalırız ama vatansız kalmayız “mış” Hayır açta kalmayız, vatansız da hürriyetsiz de. Zaten bir vatana sahip olmak istemenin en önemli yanı hürriyetine sahip olup aç kalmamak değil midir. Aç kalacaksak itler gibi gezip dolaşalım sokak sokak, ülke ülke, dağ dağ. İşte bu, siyaset cambazlarının karanlıkta çocukları korkutan gulyabani masallarından ibarettir. Sen aç kal kardeşim ben niye aç kalacakmışım. Kork vatandaş kork. Sen kork ki biz semirelim şöyle en kallavisinden.
 
Doğruları yok mu, elbette var. Zaten sistem öyle işliyor. Doğruları büyütüp yanlışları küçülterek “aman efendim olur o kadar”cılar cüzzamlı gibi geziyor içimizde. Sakın fazla yaklaşmayın, sizin de içinize devlet kaçar çıkaramazsınız. İçine cin kaçsa daha kolay, cinci hocalar çıkarır. Ama içine devlet kaçanlar kendini devlet sandığı için o iş biraz zaman alıyor. Dikkat etmek lazım. Akıllı olun adamın canını sıkmayın.
 
Yokluk mertliği bozar der eskiler. Bir babanın çocuğuna istediği şeyleri alamamasını hafife alan siyasetin tezgâhına koyduğu dinin hiçbir hükmü yoktur. Önce onlar yokluğu tadacak ve dinle karınlarını doyuracak sonra vatandaşa akıl verecekler. İnsanları inançlarından vurmak zayıf karakterli kişilerin işidir. Tıpkı orta çağ kilise papazları gibi, doyur babam doyur dinbazları. Günlük hayatlarında ve işlerinde dinin emrettiği şeylerin yeri olmayan bu hokkabazları yere göye sığdıramayan halk, kendileri ölüp gittikten sonra torunlarına sefilliği miras bırakacak. O hokkabazların çocukları dünyadan gam ve nam alacak, garip halkın çocukları da onların sözleşmeli kölesi olacak. Ne ala memleket değil mi.
 
Ülkedeki marjinal gruplar ittifaklara bile isteye müesses nizam tarafından eklenecek. Müesses nizam onlara göz kırpıp gel gel yapacak ama bize tabanda kavga etmek düşecek. Ülkenin en itibarlı kurumu olan Meclis’te meclisi yönetme hakkı verilecek, komisyonlarda yer alacaklar ama sahaya inince düşman elbisesi giydirip kavga ettirilecek. İnsan onurunun ve aklının aptal yerine konulduğu yerdeyiz. Benim aklım almıyor, alanların da aklından şüphem var.
 
Aydın görünümlü insanlar sırf kendi çocuklarının refahı için gerçeği karartıyor. Milyonlarca insanın gözünün içine baka baka yalan söylüyorlar. Ben çok merak ediyorum yastıkları neyden yapılmış ki, uyku problemleri yok. Vicdan bu kadar mı terk eder bir vücudu. Arada gelip yoklamaz mı. Belki yokluyor ama kapıya diktiği nöbetçiler içeri almıyor. Çünkü nöbetçiler tunçtan yapılmış heykel.
 
Biz usandık bizden gibi görünüp bizi aldatanlardan. Sandığa gide gide usandık. Bir ümit belki bu defa dediğimiz birçok seçimde yanıldık. İnşallah bu defa yanılgıların en asgari seviyeye indiği seçim olur. Allah bu milletin hayrına ne olacaksa onu nasip etsin.
 
Selam ve hürmetle…
 

 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir