Etkin Akıl ve İnanç

SELAHATTİN YILDIZ
Etkin Akıl ve İnanç
 
“Etkin akıl, ruhun muhakeme yapabilme ve düşünme yönüdür. Bu akıl, tasarı halindeki düşünceyi ve kavrayışı fiil haline getirir ve böylece edilgin (pasif) akla düşünme imkânı verir. Tıpkı ışığın bize renkleri görme imkânı vermesi gibi”
 
Aristoteles böyle izah etmiş etkin aklı. “Etkin aklı” ilk duyduğumda dikkatimi parıldayan bir ışık gibi çekmişti. Felsefe işte budur dediğim ve akıl çemberi içinde olan her felsefi akıma ilgim daha bir artmaya başladı. Şimdi gelelim benim anlatmak istediğime. Buyurun başlıyoruz.
 
En büyük siyaset, insanın duygularına karşı politik davranmasıdır. Duygulara karşı “etkin aklı” kullanıp duygusal zekayı geliştirerek bedeni istila altına alan dış etkenlere karşı zinde tutmak gerekir. Bunun için güçlü bir ruha ihtiyacımız var.
 
Etkin akıl, sıradan aklı kontrol eden ve ona ne yapması gerektiğini öğreten akıldır. Yani aklı akılla kontrol etmek. Sadece aklı çalışan insanlar tehlikeli ve faydacıdır. Çünkü normal akıl insana sadece kendisi için faydalı olanı düşündürür; etkin akıl ise çerçeveyi geniş tutar ve aklı daha insani ve insafi mecraya yönlendirir.
 
Bir aklı etkin hale getirmenin yolu ise duygulara politik davranıp sınırlarını çizmekle ve onları kontrol altına almakla mümkündür. Bu bir süreçtir ve hemen kazanılmaz. Nasıl ki uzun zaman vücut çalışan insanın kasları zamanla gelişiyorsa, duygulara politik davranıp onları olması gereken noktaya getirmek de zaman ister. Ruhu görmüyoruz diye ihmal etmemek gerek.
 
Kendine zaman tanıyan insanlar hayatı daha verimli hale getirebilir. Niteliksiz işleri bırakıp kalan zamanı kaybettiğimiz zaman dilimindeki eksiklerimizi tamamlamaya ayırmak kendimize yaptığımız en büyük iyilik olacaktır. Bunu yapmanın yolu da aklı etkin hale evirmekle olur.
 
Etkin akıl, aklın ürettiği değerlerin neden sonuç ilişkisini kurabilmesiyle anlamlı hale gelir. Reddedici veya şüpheci felsefi anlayışını bir yaşam biçimi ya da düşünce akımı şekline getirmek havalı görünebilir ama insanlığa bir reçete sunamamıştır.
 
Dünyada bütün canlıların yaşam organlarına baktığımızda canlılıklarını sağlayan mükemmel bir nizamla karşılaşırız. Bu nizam içinde dünya ve içindekileri reddedici bir felsefi anlayışla izah etmek bahsettiğimiz etkin aklın uzağında kalır. Çünkü bu felsefenin bir iddiası vardır ama ispatı asla yoktur. Evet felsefe iddia işidir ve ispat etmek zorunda değildir ancak hayat ispat edilmiş bilimsel formüllerin varlığıyla dünyanın içinde dönüp duruyor. Havalı olsun diye insanlar neden sonuç ilişkisine bakmadan üzerlerine bu felsefi rozeti takabilirler ama rozetlerin hiçbir hayat ibaresi olmaz.
 
Bana göre Felsefe, Tanrı’nın dünyasında Tanrı’nın yarattığı varlıkların varlık nedenini bulmak için insan tarafından yorumlanma şeklidir. İnancı reddeden felsefe, Tanrı’nın kural ve sınırları içinde kendi sınırlarını çizip çelik çomak oynamasıdır. Doğrusu Tanrı’nın dünyasında tanrısız bir dünya yaratmak oldukça lüks bir istek.
 
Bugün inançsızlık havalı gibi gösterilip inanç basite alınmaya çalışılıyor. Hatta inançsızlar inançlıları akılsızlıkla itham ediyor. Hayatımda şimdiye kadar inançsızlığına iman etmiş bir ateistle karşılaşmadım. Tanışırsam saygı duyacağım. Neden böyle düşünüyorum çünkü inancı olmayan her fert ahlak felsefesini dinlerin edep kuralları içinden almıştır. Felsefenin ahlak dediğine din edep der. Hiçbir ateist tanımadım ki dinlerin edep dediği şeyi ahlak felsefesi içine almasın. Yani ateizm ve deizm doğmadan ölmüş bir çocuk gibidir. Sadece gençlerin havalı görünmek için kullandığı bir argüman olarak kalmaya mahkumdur. Zira bilim ve tekniğin her geçen gün ortaya koyduğu yenilikler aklın bir üst planlayıcısının olduğunu gösteriyor. Evrendeki sönümsüz enerjiyi ateşleyen kim acaba. Tesadüfler mi? Hangi aklın kârı böyle düşünür.
 
Akıl sınırları olmayan bir umman gibidir. Kullanabilene. Kullanmayana ise içi yeni bir kaynakla tazelenmeyen su birikintisi gibi bulanıktır.
 
Unutmayalım ki, evrilmeyen akıl devrilir.
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir