Gençlik Masalından

SÜNDÜS ARSLAN AKÇA Gençlik Masalından

SÜNDÜS ARSLAN AKÇA
Gençlik Masalından
 
Avucumda kuşlara sunduğum buğday taneleri… Gözlerimde bin ömür bereketinin ahvalime sirayeti, yıkık gönül haneleri…

 Bir döngünün içinde başlar gençlik hayalleri. Sürekli gelecek kurguları yapar yıkarız o çağlarda. Hepsi güzellikler şehrinden alınmıştır. Her biri ayrı güzel ve o kadar ki hangisini seçeceğimize karar vermekte zorlanırız.

Temiz hayaller temiz düşler ülkesinin masum çocuklarıydık. Canımız düştüğümüzden acırdı. Akla eseni yüreğimiz onaylardı. Laf söz dinlemezdik. Dünya etrafımızda dönüyordu. Ve kimseler bizi anlamıyordu Günlüklerimizde safiyane duygular gezinirdi. Şiirlerimiz aşk kokardı. Kalbimiz, heyecanını hiçbir zaman yenemeyen bir kuş gibiydi. Bir o kadar içten, bir o kadar kendince bir o kadar sevgilice. Bu safiyane duygular adap, edep çerçevesinde yaşanırdı. Aşikâr edilmezdi. Ar duygusundan elbiselerimiz vardı.

Konusu açıldıkça yanaklarımıza pembe güller yerleşirdi. Sözler yüreğe çivilenir mektuplar gizlenirdi. Düşler ülkesinde gezintiye çıkardık; fakat düşlerimiz katıksız sevgi ile süslüydü. Şimdi neden süslerimiz zemheri gülüşlü? Yüreğin pır pır ettiği çağlardan hicrana bulanmış bakışları taşıdık yanımız sıra. Düşler prensesini gerçek yaşamımıza taşıyamadık. Büyüdükçe hüznü giyindik üzerimize Masalımızla başlayan ömrümüz, hikâyemizle sonlanırmış. Masalın uyku mahmurluğunda bunu görebilmemiz biraz geç olsa da yaşam bizden parçalar kopararak acı bir fatura ile öğretti.

 Hülyalar gözlerimizden aktıkça hicranın siyahî bulutları çöktü üzerimize. Gençlik ömrümüzden akıp gitti. Gençler de elimizden akıp gidiyor. Aynı duygularla aynı hayallerle ve aynı masalla başladılar onlar da. Çoğu zaman biz, çağın dişlilerine takılan gençliğimizi kendi meşakkatlerimizin kurbanı ettik.

Kendi hallerine bırakıp buhranlarında cebelleşmelerine seyirci kaldık. Onlara sunduğumuz maddi imkânlarımızla hayatlarını doldurduğumuzu sandık. Verdik bolca verdik sevgi ve ilgiden geriye kalanı. Şimdi eserlerimize bakıyoruz ve onları suçluyoruz. Düşler ülkesinin prensleri ve prenseslerinin ne suçu vardı? Hepsi hayata bir masalla başlamışlardı. Hikâyelerini çarpıtan bizler olduk. Masallarından çıkaran yine bizler… Maneviyatından uzaklaştırıp maddi doyumsuzluk aşıladığımız çocuklarımızdan medet bekler olduk. Onları bütün çirkinlikleri boyayıp güzel diye sunduk. Zehirlediğimiz nesli dönüp eleştiriyoruz şimdi. Biz ne kadar iyi anne- baba olduk? Ne kadar iyi bir devlet, medya, eğitmen olduk?

 Gönüllere vaktinde tohumu vermezsen hasat zamanı avuçların da boş kalır. Umuda zincirledim umutsuzluklarımı. Biliyorum ki ruh direnişini yapacak ve kalbe yerleştirilmiş iman tılsımı ile hayata düşler ülkesinden başlayacak. Ar'ından yanakları kızaracak. Sevda yüklü vagonlarda yüreğin hoşluğunu yaşayacak. Gözlerinde aşkın melal bakışlarını bir ömür saklayacak. Umudun tükendiği yerden geliyorum umut adına.

 

5 Ocak 2015 / Asanatlar

 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir