Birazdan bir bardak çayın buğusuyla misafir edeceğim sizi. Yamacıma oturtup her yudumlayışta döküleceksiniz iyiden iyiye. Ve ben döküleceğim yüreğimden size. Yarım yamalak duyguların eksik kelimeleri ile anlatmaya çalışacağım. Kimi zaman suskunluğumun hırçınlığı yoklayacak. Dalacağım uzaklarıma. Siz gözlerimde siyahın koylarında gezineceksiniz. Beni arayacaksınız uzun uzadıya. Kaçıracağım gözlerimi usulca sizden ve dört duvarımın arasında tezgâhımı kuracağım. Hangi dil dilsizliğime nokta koyabilir ki? Size geldiğimde dilsizleşiyorum böyle. Hele acıyan yanlarım çoğaldıysa başımı yaslayacak bir umut arıyorum, aşkın şekil almış haline sığınıyorum.
Gerisinin bir o kadar uzağındayım.
Dört duvarımın arasına vefa sızdı. Ben vefanın elleriyle sürmeledim gözlerimi. Yüreğinin yüreğimle hemhal olduğu saatleri unutmak mümkün değil. Bilmeseniz de ben biliyorum. Yüreğim; vefalı yüreklerin önünde düğmesini ilikliyor. Ben biliyorum gözlerime sürme çeken elleri. Ben biliyorum gönül evimin kapısından gülümseyen yüzleri. Ben biliyorum soluğu ile yanımda bulunup ellerimi tutan dostun dostça halini.
En güzeli de aşkın gülleriyle gönül evlerini donatmaktı. Beklentiler sevgiden yanaydı.Bir gül için,bir gülüş içindi. Sana sunulan nimetlere aşkla karşılık vermek içindi. Vefa neydi?
‘’Sözlükte "bir şeyi yerine getirmek, sözünde durmak, bağlılık" gibi anlamlara gelen vefa, ahlâkî bir terim olarak, görülen iyilikleri unutmama, iyilikte bulunanlara misliyle veya daha fazlasıyla karşılık verme demektir. Vefalı davrananlara vefakâr denir. En büyük vefakârlık, yüce yaratıcıyı tanımak, verdiği nimetlerin kıymetini bilmek, kulluk görevlerini eksiksiz yerine getirmektir. En büyük nankörlük ise kulun Rabbini inkâr etmesidir. Tasavvufta vefa "ezelde, bezm-i elestte Allah'a verilen söze, misaka bağlı kalmak" şeklinde tanımlanmaktadır. Bir ayette Allah "Bana verdiğiniz sözde durunuz ki, size verdiğim sözde durayım." (Bakara, 2/40) buyurmaktadır. Yapılan akitlere, verilen sözlere bağlılığın bulunmadığı toplumlarda güvensizlik doğar ve sosyal çözülme meydana gelir. Hz. Peygamberin hayatı vefa örnekleriyle doludur. (M.C.)‘’
En güzele vefa borcumuz katlandıkça katlanıyoruz. Susmalarımız, bükülmelerimiz bundandır. Nice nimetlerin içinde olup da muhabbetin kıymetini bilememek ne acı. Nice güzellikler sunulsun, her güzelliğin sahibine şükretmemek, herşeye kör olmak, gönül dilinden bihaber olmak ne acı…
Belki de yanlış yerde çadırımızı kurmuştuk. Belki de bir yanılgının eteklerinden tutunmuştuk. Belki haddimizi, yerimizi bilememiştik. Belki de yakın sandığımızın çok uzağındaydık ve biz yanlış anlamıştık.
Nice sorular, nice yargılar ziyaretçim bugünlerde. Yanılgılar içine düşmek acıtıyor insanı bazen. Her yanılgı yaşamın içinde daha iyi pişmene vesile oluyor. İyi yanından bakıp bize kazandırdıklarını görmek en güzeli değil mi?
Söze hacet yok, savunmam yok, yargım yok… Var olan ince bir sızı o kadar. Hayatta beklentilerini sıfırlayacaksın, sevgini de fazla sarfetmeyeceksin. Dengeyi kuran olabilmek ne zor bu saatten sonra…
Değişmek zor olduğuna göre kendimizi değil de karşımızdakileri değiştirmemiz en güzeli idi. Alıp yerine yenisini koymak gibi…