Bayburt Bayburt Olalı…

SÜNDÜS ARSLAN AKÇA
Bayburt Bayburt Olalı…
 
“Bayburt dağlarında tabakam kaldı
Şen ol Bayburt şen ol sen de nem kaldı
Bayburt dağlarında kunduram kaldı
Şen ol Bayburt şen ol sende nem kaldı”
 
Ne güzeldir türkülerimiz. Hüzünlerimiz, hasretimiz, ayrılıklarımız ve bütün duygu yoğunluklarımız türkülerimizle hayat bulmuştur. Bayburt’ta geçirdiğim 3 güzel ve dolu dolu günü anlatmaya türküyle başlayalım dedim. Çünkü etkinlik boyunca Bayburt türküleri ve şiirlerle demini aldı gönül dünyamız.
 
Hani dönüp bakınca koşturmana ve yaşadığın zorluklara akıllı işi değil diye geçiriyorsun ve tabi ki yine aklından. Yaşamın yorgunlukları arasında durup bir nefes şiir diyor yüreklerimiz. Yüzümüzü şiire dönüp, bütün yorgunlukları arkamıza alarak sesin geldiği yöne doğru koşuyoruz.

 
Bu sefer de şiir bizi Bayburt’ta ağırladı… 
 
Aylar öncesinden davet edildiğimiz 24. Bayburt Dede Korkut Kültür ve Sanat Şöleni Celali Baba Şiir Gecesi’ne icabet edeceğimizi bildirerek günü iple çekmeye başladık biz de.
 
 
İlk göreceğim bir şehrin hikâyesini öğrenmek. Aynı dili konuştuğumuz şuara ile şiir soluma aşkıyla yola koyulduk. Şehrin ruhunu kitaplardan ziyade, onu daha iyi hissedebilmek için size uzattığı kollarına koşacaksınız. Biz de kollarına doğru ruhuyla hemhal olmak için bir yol havası tutturduk bile.
 
 
Gecenin en koyusunun içinde akarak bitiş noktasındaki aydınlığa döndük yüzümüzü.
 
Ve Bayburt otogarı… Vakit 06.00
 
Ortalık sakin, herkesin yüzünde sabah mahmurluğu, hiç uyuyamayan ben de o mahmurluğu görmek zor elbette.
 
 
Öğretmen evine geçip programlar başlayana kadar uyuyayım dediysem de, uykunun yanıma yöreme uğramayacağı tuttu.
Her zaman ki, kalp çarpıntım, heyecanım uyarıcı etkisini göstermeye başlamıştı bile.
 
Davetlilerin bir kısmı gelmiş bir kısmı da yolda idi.
 
Misafirlerin büyük bir çoğunluğu geldikten sonra Cuma günü öğleden sonra Bayburt Kalesi’ne gidildi.
 
 
Bayburt şehrinin tarihi M.Ö 3000 li yıllara kadar uzanmakta olduğunu öğreniyoruz bu arada. Bayburt ve yöresi Türklerin de Anadolu’da ilk yerleştikleri bölgelerden biri. Kesin Türk hâkimiyeti Malazgirt Savaşı’ndan sonra gerçekleşmiş.
 
 
Ve yine Türkler’in Anadolu’ya ilk yerleştikleri yerlerden; kızı olduğum Harput ve gelini olduğum Niksar arasında köprü olmak da şahsım için bir nasipti.
 
 
Bayburt Kalesi şehrin kuzeyinde ihtişamlı dağların üzerine kurulmuş. Kimlerin yaptığı tam bilinmemektedir. Milattan önceye dayanmaktadır tarihi. Türklere geçmeden önce Roma, Ermeni,Bizans ve Kommenos hâkimiyetinde kalmıştır. Birçok kez tamir görmüştür.
 
 
Kalenin bütününü gezemesek de bir bölümünü gezip, oradan şehri temaşa ettik. Çoruh şehrin ortasında bir nazlı gelin gibi süzülüyordu.
Kalenin girişinde semaverle çay demlenip ikram edilmesi de çok güzeldi.
Kaleden sonra Anadolu’da kurulan ilk Türk beyliği Saltukoğulları komutanlarından Mengüç Gazi’nin kardeşi Osman’ın ve de kızkardeşinin türbeleri ziyaret edildi. Bu iki türbe dışında isimleri bilinmeyen eski mezarlar olduğu görüldü. Hemen yanı başında şehitlik anıtı ve şehitlerimiz…
 
Kale ile tam karşı karşıya bir yerdeydi. Ruhlarına Fatihalar göndererek ziyaretlerimizi tamamladık.
 
 
Bir diğer mekân ise Şölene ismi verilen Dede Korkut’un türbesiydi.
“Türk Kültür tarihinin temel taşlarından birisi olan Dede Korkut 7. 8. yüzyılda yaşamış önemli bir şahsiyettir. 9. yüzyıl ortalarında yapıldığı tahmin edilen kümbet 1994 yılında restore edilmiş, köy halkı tarafından “Ali Baba” veya “Korkut Ata” kümbeti olarak anılmaktadır.’’
 
 
Dede Korkut çeşmesinden suyumuzu içip, dualarımızı göndererek buradan da ayrıldık.
 
Ardından ata sporumuz olan cirit oyununu izleme vakti gelmişti. Sadece televizyonlardan gördüğümüz bu sporu izleyebilmek heyecanlandırmıştı beni.
 
 
Hep birlikte cirit oyununun oynandığı alana gidildi. İlgiyle ve merakla izledik. Atlar muhteşem görünüyorlardı. Oyunun kurallarını bilmediğimizden biz sadece görünene hayranlıkla bakıyorduk.
 
 
Bu arada da oyuna vakıf şair dostlarımızdan kuralları ile ilgili kısa kısa bilgiler alıyorduk.
Hiç uyumadan güne başlayan ben, hala ‘’yıkılmadım ayaktayım’’ diyordum. Daha sonra şehrin güzel mekânlarından ormanın içinde semaverde demlenmiş çaylar içildi, Gün tamamlandı.
 
 
Akşam da ayrı bir program tabi ki; Bayder’de şiir soluyacaktık.
 
Bu gecede âşıklık geleneğinin yaşayan isimlerinden İsmail Öksüz’ü tanıma fırsatımız oldu. Hem türküler hem de türkülerin hikâyelerini anlatarak güzel bir sunum yaptılar. Bu geleneğin hâlâ yaşıyor olması da çok güzel.
 
 
Davetli şairler de şiirlerinden okudular. Çay, şiir, türküler ve muhabbet… Gönüllerimize hoş bir çeşni bıraktı.
 
 
Cumartesi sabah kahvaltıdan sonra şuarayı davet eden İsmail Öksüz’ün bahçesine doğru yola koyulduk. Herkesin yüzünde bir hoşluk vardı. Yol boyunca ezgiler, şiirler bizimleydi. Bahçede semaver hazırlanmıştı daha biz gelmeden.
 
 
Anadolu insanının gönlünün güzelliğini görmemek mümkün değildi. Yaşın ileri olmasına bakılmadan misafir baş tacı ediliyor ikramda, hürmette yarışılıyordu. Bu güzelliklerin hala yaşatılıyor olması ne hoştu. Güya modernleştiğimiz dünyada kaybolan geleneklerimizin belki son uzantısıydı.
 
Bayburt musikiyle, şiirle yunmuş gibiydi. Buraya gelmemiş olsaydım, kafamda tasavvur ettiğim Bayburt’tan bir adım öteye gidemeyecektim. Kültürün derinliğini hayranlıkla izliyordum. Hele memleketim Harput’la benzerlikler gördükçe daha bir içim ısındı şehre ve şehrin güzide insanlarına.
 
İkramlarla, türkülerle, şiirle ve de muhabbetle geçen güzel bir günün daha sonuna geldik.
Vedalaşılarak merkeze doğru yol aldık.
 
Çarşıdan geçerken Pazar yerine dikkat çekildi ve ismi Sahipsizler pazarı imiş. İlginç tarafı pazardan akşam hiçbir şeyin toplanıp kaldırılmaması ve hiç kimsenin de asla hiçbir şeye dokunmaması, çalıntının asla olmaması. Ülkenin her köşesinin böyle olmasını diledim içimden.
 
Diğer bir güzellik de Bayburt ta her caminin yanında muhakkak mahalle odalarının bulunduğu, cenazelerde, düğünlerde, önemli işlerde bu odaların kullanıldığı söylendi.
Gün yine dernekte şiir, müzik ve söyleşilerle noktalandı. Bu gece de yine Bayburt’un yaşayan türkü yakıcılarından İmdat Sancar ile tanışmak nasip oldu. Hani hepimizin çok iyi bildiği ‘’O Nennı Koçari’’ türküsünün sahibi. Türküyü bilmeyenimiz yok ama kaynak kişisini bilenimiz yok, ne acı. Yöresel ve çoğunluğu kendisine ait türkülerle hepimizin gönlünde taht kurdu.
 
Ve etkinliğin son günü
 
Sabah yine erkenden kahvaltı yapıldıktan sonra Aydıntepe merkez ilçeye gidildi. Burada Aydıntepe Yeraltı Şehri’ni gezdik. Romalılar tarafından kovulan ilk Hıristiyanların saklanmak ve barınmak amacıyla yaptıkları söylenmektedir. Yeraltında birçok koridorla birbirine bağlanmış odaların bulunduğunu gördük. Toplam 1200 metre uzunluğunda olan bu şehri daha gezmeden Türk Ocakları başkanı Hasan Basri Kadakal bizi uyarmıştı aslında.
‘’1200 metre yüzü guylu sürüneceğiz’’ dediği halde dinlemedik, sürünsek de tamamladık sonunda.
 
Ve ardından etkinlik boyunca bize eşlik eden aracımızın şoförü, hanesinin kapılarını açtı bize. Davetine icabet edildi. Ve yine öncesinden her şey hazırdı. Bayburt’un yöresel lezzetlerinden tadıldı. Lor dolmasını ilk defa tatmıştım ve muhteşemdi. Helva da çok güzel yapılmıştı. Ve yine saz, söz, şiir, türküler bize eşlik ediyordu.
Bu arada Bayburt ve Gümüşhane’nin tatlı çekişmesi de devam ediyordu. Elazığ’ın da Malatya ile vardır bu tatlı çekişmesi.
Etkinlik boyunca yanımızda olan Hasan hocamızdan dinlediğimiz Bayburtlunun duasını da yazalım.
‘’Allah’ım birsen
Ne diyeceğimi bilirsen
Ne diye gevezelik edim.’’
 
Kısa ve öz… Epey bizi güldürmüştü.
 
Hanenin kadınları o kadar sevgi dolu bakıyorlardı ki, hani söze gerek yok kalpten kalbe bir yol bulunmuş gibi.
Muhabbete doyum olmuyordu fakat etkinlik saati de yaklaşıyordu.
Karşılıklı güzel dileklerde bulunup ayrıldık.
 
Ve Celali Baba Şiir Şöleni
 
Bayburtlu Zihni, Hicrani’yi ve daha nicelerini yetiştirmiş bu şehir, yine en güçlülerinden olan Celali Baba ismi ile şiir şöleni düzenlemiştir.
‘’Bayburtlu Celâlî Baba’nın 1850 de Tahsını köyünde doğduğu ve orada vefat ettiği kabul edilmektedir. 14 yaşında iken Sünür Medresesinde ders gördü. İcazet aldıktan sonra köyüne dönmüş. Daha sonra Sarıkamış Harekâtında şehit olan oğlunu öksüz bırakarak, vefat eden karısı için söylediği ağıt, Dünya Edebiyatı’nda benzeri bulunmayan bir eserdir.’’
…..
Ele kısmet balsa bize pay taştı,
Yokluktan derdimiz deriden aştı,
Açlıkla uğraşmak hayli savaştı;
Çektiğin mihnetten âh u zâr götür.
 
Yetim kalmış idin emzik tavında,
Gamla kavrulmuştun gençlik çağında,
Bir gül yeşertmeden vuslat bağında;
Gönül yaraların beraber götür.
 
De ki Kaadir Mevlâ'm bize ilişme,
Dünyâda sızıyan çıbanı deşme,
Celâlî Baba'dan sorma söyleşme;
Bu dertli çobandan bir selâm götür.
 
Celali baba Şiir Şöleni'ne Azerbaycan'dan Prof. Dr. Memmed İsmayıl, Gümüşhane'den Hışır Osman Nebioğlu, Talat Ülker, İzmir'den Hava Avcı Köseoğlu, Maraş'tan Mehmet Dalkanat, Samsun'dan Kenan Yavuzarslan, Bingöl'den Hacı Gürhan, İstanbul'dan Ahmet Akkoyun, Bayburt'tan Önder Eryılmaz, Yusuf Malkoç ve Tokat'tan şahsım katıldı.
 
Güçlü kalemlerin sunduğu şiir ziyafetinin ardından geceyi ölümsüz kılan fotoğraflar ve plaket töreninin ardından Bayburt Valisi Hamza Pehlivan, Bayburt Belediye Başkanı Mete Memiş'in ev sahipliğinde eski Bayburt evlerinin bütün kültürünü bir arada toplamış konuk evine gidildi. Uzun soluklu muhabbetin arkasından yine Bayder'e gelindi. Bayder'in Başkanı ve etkinliğin en büyük emektarı Fatih Dündar hazırlattığı plaketleri şairlere takdim etti. Genel bir değerlendirme ve teşekkür konuşmalarından sonra erken gideceklerle vedalaşıldı.
 
Bir şölenin daha sonuna gelinmişti. Şiire koşup gelmek iyi de gitmek haliyle zor oluyor. Pazartesi sabah da kalan şairlerle vedalaşılarak yola koyulduk.
 
Öncelikle etkinliğin en çok yorulanı Fatih Dündar ve ekibine, görünen ve perde arkasında olan bütün emeği geçenlere teşekkür ediyoruz.
 
Şehrin insanları güzel olunca şehir daha bir güzel gözüküyor. Hoş geldik, hoş karşılandık ve hoş döndük.
 
Şen ol Bayburt!
 
Ve yine bir Bayburt türküsü ile noktayı koyalım. Bu türkü o kadar çok söylendi ki, mırıldanıp duruyorum ben de.
 
Geydim çarıklarımı
Gel bağla bağlarımı
Terk ettim gidiyorum
Bayburt’un dağlarını
 
Ağam tanina rinaynam
Paşam tanina rinaynam
Güzel tanina rinaynam
Yosmam tanina rinaynam
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir