SELAHATTİN YILDIZ
Uyuyalım Boncuklar Tespih Olsun
Bazen gerçeklerle yüzleşmekten kaçıp sürekli uyumak isteriz. Uzun bir rüyaya dalmak ve uyandığımız da her şeyin normale dönmesini bekleriz. Belki de bu duygu bize Allah tarafından verildi. Öldükten sonra dirilişe inanmak mümin için rahatlık olduğundan insan daraldığı vakitlerde kaçış için uykuyu seçiyor olabilir.
Gücün bittiğinde akıl ve iradenin dokunamadığı acılara, üzüntülere, kaypaklıklara ve adına ne dersek diyelim hayatımıza dokunma hakkı bulan her münasebetsiz sebep için uyumak ve uyanmamak. Hiçbir ağrı kesicinin sağaltamadığı vaktin kıskacında öylece çaresiz beklemek yakıcı bir hal alıyor. Hani diyoruz ya o anlarda elim kolum kırık uzanamaz haldeyim diye. Gördüklerimize karşı hissettiğimiz ama dokunamadığımız için şuramız yanar ya. İşte öyle.
Şuram yanıyor dediğimiz anlarımızda genelde yalnız oluruz. Bizi O'ndan başkasının anlayamayacağı noktadır orası. Yaratanla yaratılanın özel buluşma anıdır. Hiç kimsenin girip fikir beyan edemeyeceği nokta. Hiç kimsenin de haddine değildir. O anda dünya çekilir aradan ve sadece biz kalırız bir de yaradan.
Ya beni de öldür ya da ne kadar masum varsa onların da yüzünü güldür denilecek çağdayız. Ne yediğimiz ekmek bizden razı ne içtiğimiz su. Karınlarımız doymadan kalkmadığımız sofralardayız. Diyor ya şair "Peygamber sofrasında boncuk ne arar" İşte bu nedenle çektiğimiz tespih değil boncuklardan ibaret.
Tespih, insanın Rabbiyle buluşma anıdır. Saliseler içinde açılır kapılar, sen daha elin değmeden boncuğa. Ancak günümüz insanı onu da maddeleştirdi. Tespih koleksiyoneri olduk. Keşke her gördüğümüz tespih bize Allah'ın bir adını hatırlatsaydı. Mesela mavisi Rahman sıfatını, beyazı Latif sıfatını hatırlatsaydı. Siyahı kahhar, yeşili Rahim. Fil dişi Musavvir, kukası Vedud, kehribarı da Kuddüs sıfatını hatırlatsaydı. Koleksiyonlarımız böyle olsaydı keşke. Hiçbir şeye yetişemediğimiz dünya da hiçbir şeye geç kalmış değiliz. Yoksa sadece biçimsel ve tarihsel olarak değerlendirmek tespihin kıymetini alıp boncuk sınıfına koymaktır. Duyarım hep, şunun şöyle koleksiyonu varmış diye. Keşke o koleksiyonların ruhu olsaydı. Açtığında sandığı yukarda adlandırdığımız gibi adlandırılsa tespihin manevi yanları.
Yani benim güzel dostum ne kadar içi dolu şey varsa özünü boşaltıp cürufu tattık. İçlerimiz meydan muharebesi gibi. Kazananı yok bu savaşın. Ganimeti gırtlağa oturan taşlar gibi. Ne çiğnetiyor kendisini ne de yutturuyor. Kalıyoruz çaresiz. Savaş sonrası geri döndüğünde evini yerinde bulamayan bir süvarinin hayatı ne kadar hayatsa hayatlarımız öyle hayatlar olmaya başladı. En yakınlarımız en uzakta. En sevdiğiniz mukaddesler türlü türlü şeytani tuzaklarda. Mazlumların ahı kulaklarımızda ve bitap düşüyoruz onlara el uzatamamaktan. Bir de eve döndüğümüz de kendimizi bulamamak.
Onun için uzunca bir uyku istiyorum bazen. Uyandığımda her şeyin normalinde olduğu. Belki de şu dünyanın cinnetinden kurtulup cennet arzusundandır bu uyumak sevdası. Belki de acıların sonlanmasına gücümüz yetmediği için bir kaçış rampasıdır. Sebep ne olursa olsun gözlerimiz bu dünyayı izlemekten pek yorgun. Öyle işte güzel dostum. Dinlenme durağımızdır uyku. Uyuyalım da boncuklar tespih olsun. Nede olsa şu dünyanın merhametsizleri uyandığımız da karşımıza dikilecek.