İSMAİL OKUTAN 
 Mavi Düşlerinde Yıkandım 
 Her vakit koşar deli yüreğin, ele geçirir aşk dağını
 Mavi düşler alır üzerimden çaresizliğin kara bahtını
 Sağanak yağmurla birlikte hüzün yağar her dem saçlarıma
 Yurtsuz kalmış ülkeler konar saçaklarıma
 Bir lahza isyanla genişler yüreğim
 Yeni heyecanlar doğurur ceylanlar üzerime
 Yüreğime sürmeli mermi gibi duygularını
 Ey gözü sürmeli küheylanım
Terk edilmiş sevdaların unutulmuş yalnızlığında
 Daha yeni babamız olmuş ülkenin şahlanışında
 Şehvet dolu caddelerde betona isyan eden çınarlarda
 Mülteci duyguların boynu bükük neşesinde
 Penceremde kokusu hiç gitmeyen menekşesinde
 Mezar taşı yüreğinde dikili sevinç yangınında
 Mavi düşlerinde yıkandım ey gözü sürmeli küheylanım
 Zemheri soğuklarda içimi ısıtan dost sıcaklığında
 Kalbi sökülmüş çağa ruh veren mücadele aydınlığında
 Sıradağların ardından uzayıp giden bakışların engin ufkunda
 Sağanak yağmurların getirdiği bir meltem serinliğinde
 Acılara postalanmış bir asker mektubunun özleminde
 Yazgısı kölelik olan öz ülkenin özgürlüğünde
 Sen varsın, ey mavi gözlü kara sevdam
 Gecenin koynunda üşüyen titrek kuşların ötüşünde
 Zamanın tenhalarında aç bırakılmış çocukların öğününde
 Kireçli odalarda çile dolduran hayatların her vaktinde
 Hüznün bağrında ağıt yakan bir gencin titreyişinde
 Kayaların dibinde bitmiş bir çoban çiçeğinde
 Her güne bir bozlak yakan halkın garip kederinde
 Sen varsın ey mavi gözlü kara sevdam
 Bir okyanus sevda çıkar, gelir yanına
 Üç kıta kanla karılmış toprağı serer altına
 Sen gözyaşları ile dolup taşan deli bir pınarsın
 Aşkın papatya kokusunu ciğerlerime dolduran baharsın 
 Şimdi her saniye gittikçe ağırlaşan hüzünlü bir gündesin
 Coğrafyalarında her gün destanlar saklanıyor şimdi
 Özgürlüğü besteleyen tutsakların göğsünde elemim var
 Her dem içimde öğütür acıları ölüm değirmenleri
 Ben Ortadoğu’dan bir coğrafya,  ihanet kokuyor burası
 Yürekten yüreğe yayılır katliam korkusu
 Seher vakti baharın üstüne düşer kırmızı çerağımız
 Bir talan rüzgârı esiyor şimdi
 Düşlerinde gece gündüz gezen bir gezginim
 Dağını, taşını, ırmağını, saçının her telini sevmişim
 Ben sana tapulu, senetli, mühürlenmiş bir aşığım şimdi
 Göğsünde gömülü kalmış kutsal acıların kitabesiyim
 Aşkı vaaz eden bir gülün ateşli hitabesiyim
 Semalarında özgürce uçan beyaz, billur bir kuşum
 Gözlerimden ölü kentler dökülüyor şimdi
 Ayaklarım taş yağdırıyor orduların üzerine
 Sevda dolu toprakları yüzüme sürüp yürüyorum sokaklarında
 Ey öksüz kalmış şehirleri şakaklarında saklayan ülkem!
 Ben her dem taze bir imanla dirilim şafağında
 Ben ırmaklarla süslenmiş, sarmaşıklarla bezenmiş bir vahada
 Direniş ruhunu içime doldurup temizlerim kalbimi
 Dün özlemle dolaştım damarlarında
 Bugün toprağına karıştım yavaş yavaş
 Sen ki elimi uzatsam, dokunabilirim her teline
 Gökten yıldızlar dökülüyor şimdi içime
 Öldürücü hüzünler akıyor şimdi kılcal damarlarıma
 Aşkın vurdu damgasını yüreğime
 İçime ekti yeniden tohumunu
 Bir çiçeğin diriliş iksiri kaldı içimde
 Mavi düşlerin koynunda sakladım kendimi 
 Artık sevgiyi söküp alamaz kimse göğsümden
 Asanatlar "şiirden sinemaya"
Asanatlar "şiirden sinemaya" 

