Kalp Ağrısından Baş Ağrısına Aşk

MUSTAFA ORAL
Kalp Ağrısından Baş Ağrısına Aşk
 
Ev temel, duvar ve çatıdan oluşur.
Temel sağlam değilse küçük bir sarsıntıda yıkılır.
Bir yerdeki sorun başka yerlere yansır.
Hatta önemsiz görülen bir çatlak tamamen yıkabilir.
 
İnsan evdir; temeli aşk, duvarları merhamet, çatısı şefkattir.
İnsan evdir; temeli kalp, duvarları vefa, çatısı şefkattir.
Aile evdir; temeli anne, duvarları çocuklar, çatısı babadır.
Temel sarsıldığında duvarlar çatırdar, çatı çöker.
Aşk sarsıldığında evlilik çatırdar, çatı çöker.
Bazen önemsiz görülen bir çatlak evliği yıkabilir.
 
Gıda mideye girdiğinde bütün organlar nasibini alır.
Bir acı veya sevinç kalbe girdiğinde bütün duyular ve duygular hissesini alır. 
Bir organdaki hastalık başka organlarda uç verdiği gibi kalpteki hastalık da başka yerlerde uç verebilir.
Basit bir diş ağrısının altında altmış çeşit hastalık bulunabilir.
Basit bir kalp ağrısın altında altmış çeşit aşk ağrısı olabilir.
 
Gözler evin duvarlarıdır.
Duvar aynadır.
Ayna karardığında diğer duvarı görmez ve göstermez.
Sevenler birbirilerine tutulan aynalardır.
Göz görmek, gönül görünmek ister.
Göremediği ve görünemediği zaman başkalarını görmek ve başkalarına görünmek ister.
Aynalar gibi gözler de sapar.
Göz saparsa aynalar körleşir.
Görmez, görünmez.
 
Sevenler birbirinin Gönül Dağıdır
 
İnsan kalbine karşılık bir kalp ister.
Bir ayna olsun, kendini göstersin ister. 
Bir dağ olsun, sesine ses versin ister.
Değil mi ki dağa ne söylersen dağ sana onu söyler.
Sevenler birbirinin Gönül Dağıdır.
Ne söylerlerse onu dinlerler.
İnsan duymak istemediği şeyleri söylememeli.
Aksi halde yankı, sızı ve ağrı yapar.
Gönül Dağı, Ağrı Dağı olur.
Koca dağ ufalana ufalana kayaya döner.
İnsan bazen kayayı dağ sanır.
Kayadan dağ olmasını bekler.
 
Kalp ağrısından baş ağrısına
 
Aşkta asıl olan denkliktir.
Muhabbet ve muhatap denkliğin iki tarafıdır.
Muhatap bile olunmayacak birine muhabbet edilince denge bozulur.
Aşk ağrısı kalp ağrısına, kalp ağrısı baş ağrısına döner.
Zamanla ağrı çekilmez olur, vefat eder.
İnsan dengesizliğe ne zamana kadar sabreder.
Eğik bir ev ne kadar ayakta kalabilir.
Kırık kalp ne kadar yaşayabilir.
 
İnsanın başı aşktan ağrır
 
İnsan kalp ve kafadan ibarettir.
Kalbinde duygu, kafasında fikri vardır.
Duygu ve fikir bir olunca samanlık seyran olur, dünya cennete döner.
Aşk evliliği, mantık evliliği gibi saçma kavramlar konuşulmaz.
Ne var ki günümüzde madde mananın, kafa kalbin, düşünceler duyguların önüne geçmiş.
 
Aşk görev ve sorumluluktur.
Biz görev ve sorumluluklarımızı unutuyoruz. Yetmiyor bir de hak ve yetkiler istiyoruz.
Aşklar genelde can kıpırtısıyla başlıyor, kalp ağrısıyla sürüyor, baş ağrısıyla bitiyor.
Çoğumuz iki ağrı (dağı) arasında (kalp ve baş ağrısı) a’rafta yaşıyoruz.
Kayadan dağ, damladan derya olmasını bekliyoruz.
 
Sevdiğimizle birbirimizin aynası olalım, diyoruz ama gözlerinin içine bakmıyoruz.
Yine de hep bize baksın istiyoruz.
Oysa aşk birbirinin gözlerinin içine bakmak olduğu kadar aynı yere bakabilmektir de.
Ayna her zaman aynı değildir, çok boyutlu değildir.
Aynadan her zaman aynı olmasını beklememeli. 
 
Aynı yastığa baş koyunca başlarımızın da aynı olmasını istiyoruz.
Karşımızdakinin kendiyle baş başa kalmak istediği zamanları olabileceğini kabul edemiyoruz.
Kafalar uyuşmayınca zorlamamalı, uyumalı.
Uyumalı ki uyuşmazlıklar unutulsun.  
 
Karşımızdakinin yerine getirilmesi çok da büyük çaba gerektirmeyen isteğini “baş göz üstüne” deyip kabul edemiyoruz.
Baş ağrısı biraz da ‘baş olmak’ ve ‘başa güreşmek’ arzusundan kaynaklanıyor.
Kimse “başaltında” güreşmek istemiyor.
Cemal ile başlayan ilişki celal ile noktalanıyor. Hepimiz pek bi asabiyiz, atarlıyız.
Kendimizi aşkta değil de savaşta sanıyoruz.
“Baş (kelle) almaya” kalkıyoruz.
Ortalık kelleden geçilmiyor.
 
Ağrısız baş, sorunsuz ilişki olmaz.
Biz ağrıyla baş etmek yerine ağrı kesiciler alıyoruz.
Oysa sevgi, ilgi, şefkat, fedakârlık kadar etkili hangi ağrı kesici var.
 
Aşk ağrısıyla da, baş ağrısıyla da baş etmenin birçok yolu var.
Reçete herkese göre değişmekle beraber herkese önerilebilecek ilaçlar var.
Karşımızdakini önemsemek, her sözünün, halinin altını çizmek, arzularımızın üstünü çizmek herkes için en etkili tedavi yöntemi.
 
Ancak dost olan sevgili olabilir
 
Muhataplığı hak edeni sevgili ve dost seçebilsek…
Birbirimizin gözlerinin içine bakmak yerine aynı hedefe bakabilsek…
Kendini düzeltmeyen başkalarını düzeltemez, deyip işe kendimizden başlayabilsek…
Birbirimizde fani olabilsek, kendimizi sevdiğimiz için feda edebilsek…
Karşımızdakini Hz. Mustafâ (s.a.v.) ve Hz. Hatice’nin (r.a.) çağımızdaki gölgesi olarak görebilsek…
İşte o zaman kayalar dağ olur, sesimize ses verir.
İşte o zaman Hz. Davud oluruz, dağlar hizmetkârımız olur.
 
Aşk rüyadır, rüyadaki gözyaşları gerçek değildir
 
Bizler aşk ve mantık evliliği gibi iki ağrı dağı arasında ara’fta yaşıyoruz.
Hâlbuki hiç evlenmemiş, aşka pirim vermemiş, aşka pirim dememiş o kadar çok insan var ki.
Onların hiç başı ağrımıyor.
Onlar rüyalarında Ağrı (Ararat) Dağı görseler de başları aşkla ağrımıyor.
Onlar insanlığın sonsuz mutluluğu için hayatlarını feda etme rüyaları görüyor.
Bu gün hâlâ bizlerin aşkımızdan, evliğimizden, ailelerimizden başları ağrımaya devam ediyorsa, bu aşka pirim demeyen, kendini insanlığa adayan insanlar gibi Ağrı Dağı büyüklüğünde ağrılarımızın olmamasındandır.
Onların rüyasının rüyamız olmamasındandır.
Böyle giderse daha çok Ağrı Dağı ve Aşk Efsanesi dinleyeceğiz.
Daha çok
“Ağrı Dağından uçtum
Çayır çimene düştüm
Ne belalı başım var
Vefasız yâre düştüm…”
diye diye türküler söyleyeceğiz.
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir