Geçmiş Geçmişin Mezarıdır

SELAHATTİN YILDIZ
Geçmiş Geçmişin Mezarıdır
 
Mekân giderse o mekanla ilgili hatıralar da gider. Mekanları değiştirmek ya da yıkmak bir devri değiştirip yıkmak gibidir. Günümüzün hoyratça yaşam şekli hiçbir değeri makbul kabul görmediği gibi müzik, sanat, edebiyat ve mimariyi de sakin bir katil gibi ortadan kaldırabiliyor. Bu konularda fazlaca gelenekçi olanlar ahşabın yerine modern yapı malzemelerini koymakta güçlük çekse de buna karşı direnemiyor. Değişen her şeyin hayatımızdan birçok şeyi alıp götürdüğünü gördükçe hayıflanmamak ne mümkün.
 
Günümüz insanının sığmamak gibi bir sorunu var. Şehirlere, mahallelere ve evlere sığamıyoruz. Sorun mekanlarda değil gününüz insanı gönüllere sığmakta zorlanıyor. Fazla değil otuz kırk yıl önce kalabalık evlerimize sığardık. Hem de salona bir ya da iki oda açılan sobalı evlerde. Hiç darlık da hissedilmezdi. Evde üç nesil vardı. Dede, baba ve torunlar. Şimdi gönlümüz daraldı geniş evlerde. Ne gönüllere sığıyoruz ne de gönlümüze sığdırabiliyoruz.
 
Çarşıya pazara sığamıyoruz mesela. Alışveriş merkezleri cazibesini her geçen gün artırıyor. Bizim kuşak çarşı pazar bilir yine de. Ancak uzaktan satın almaya alıştırılmış bir nesil geldi ve yaşamın merkezine oturdu. Onlar yine de çarşı pazar olmasa da alışveriş merkezlerine gidiyor hele şükür. Daha yeni nesil oynamak için bile dışarı çıkmıyor. Onlar için alışveriş de kalmadı. Beğenip onaylama ve çekiş. Dijital ortamda dokunmadan hissetmeden beğeni ve kısa süreli sahip olma hazları. Suçlamıyorum onları. Çünkü onlara bu dünyayı biz hazırladık. Bilinçli ya da bilinçsiz. Ağzımızı açıp şimdiki nesil diye burun kıvırarak konuşuyoruz. Suç ebeveynlerde. Herkesin çocuğu en mükemmel. Herkesin çocuğu dokunulmaz. Onlara öğretmeni bile dokunamaz. Öyle mi al sana hisleri, duyguları ve merhameti alınmış bir nesil. Hayrını görün.
 
Sıcaklık kayboluyor. İnsani etkileşim ortadan kalkıyor. Çarşılarda pazarlık usulü vardı. Merhabayla başlayıp ikramlarda yeni dostluklar kurulan çarşılar. Şimdi her şey tek fiyat ve üzerinde yazıyor. Sohbet için sebepler bir bir kalkıyor.
 
-Bu kaç lira
  -Yetmiş lira
-Almış beş olsun
  -Hadi olsun
-Ne ikram edelim
  -Teşekkürler
 
Bu ve buna benzer diyaloglar muhtemelen eskiden böyle olurmuş diye anlatılan bir tını olarak aktarılacak geleceğe. İnşallah böyle olmaz ve korktuğumuz ve endişe ettiğimiz ne varsa güzel bir sebeple ortadan kalkar. Bu da bizim dünya ve içindekiler için iyi niyet duamız olsun.
 
Dünyayı duygusuz bireyler Cumhuriyeti'ne sürüklüyorlar. Büyük bir Cumhuriyet. Tek elden ip cambazlarının parmağında çevrilen çevrimiçi bir dünya. Seçen ama kimi niye seçtiğini bilmeyen. İnsani vasıflarını elinden almak isteyen bir hegemonya. Esirlerin kırbaç tutanı seçtiği ama seçtiğinin sirk cambazı olduğu bir Cumhuriyet.
 
Ne çok mezarımız oldu son yıllarda. Yazının başlığındaki netameli yerdeyiz. Biz geçmişi, gelecek de bizi gömecek ve gelecekte geçmiş olduğunda üzerimizde düşünceli bir karga kinayeli gaklarıyla süzülüp gidecek. Eskiler kargalara kalan dünya derlerdi. Onlar bizden daha çok şaşırıyorlardır. Düşünsenize şu son iki yüz yılı görmek ve değişimlerine hayret etmemek elde mi. Dünyanın düzeni bu. Sorun ne mezar olmakta ne de ölmekte. "Ölüm Allah'ın emri şu ayrılık olmasa" diye bir söz vardır. Yaşarken geçmişten gelen hatıraları da mezara gömüyoruz daha müreffeh yaşamak uğruna. Sorun şu ki, daha müreffeh olunmayacak. Olamıyoruz da.
 
Şehirleri şehirlerin üzerine gömdük. İstanbul'u İstanbul'un üzerine, Ankara'yı Ankara'ya, Erzurum'u Erzurum'a gömdük. Sarı gelin Nine'nin üzerine gümüldü. Nerede o yedi tepeli İstanbul. Nerede hafızamızda hatırasıyla yer tutan o mekanlar. Gökdelenden gecekonduya bakıp iç çekmenin hiçbir faydası olmayacak. Bu günler geçtiğinde bu günleri geçmişin mezarı yapıp geleceği de bugüne mezar olarak hazırlayacağız. Sahi insan profesyonel bir mezarcı mı yoksa?
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir