Güzelliğin Estetiğinden Estetik Güzelliğe

SELAHATTİN YILDIZ
Güzelliğin Estetiğinden Estetik Güzelliğe
 
Estetik, güzelliğin hoşa gider şekilde görünen yanıdır. Güzel olma isteği her insan da vardır. Çünkü beğenilme duygusu insanı mutlu eder. Demek ki estetik ve güzellik arzusu mutlu olmanın bir ön koşulu halindedir. İşin içine arzu da girdiğine göre insanı başta tetikleyen şeyin arzu olduğunu görürüz.
 
Arzu, güzellik, estetik ve mutluluk. Bunlar zincirleme reaksiyon göstererek insanı bir serüvenin içine doğru itmeye başlar. Çünkü bunlar elde edilmesi gereken ve sonuçta mutluluğa eriştiren yoldur. Zihnimiz bizi aldatıyor mu acaba. Sanırım aldatıyor. Çünkü zihnimizin içine yerleşmiş toplumsal kabul kalıpları aynı zamanda bizi onun için emek vermeye zorluyor.
 
Güzellik algısını yakalamak için estetiğe koşarız. Peki hangi estetiğe. Kime göre güzel, neye göre estetik sorusu burada karşımıza çıkıyor. Güzellik algısını oluşturan toplum mühendisleri işte burada devreye giriyor. Oluşturdukları güzellik algısını iletişim yoluyla bize ulaştırıyorlar. Yukarda bahsettiğim zihinlerimizdeki kalıplar biz fark etmeden oluşmaya başlıyor.
 
Güzel olan nedir? Ahşap bir ev midir, modern bir villa mıdır? Üzerine bindiğimiz at mı, son model bir araba mı? Estetik olanın doğal haline rağmen estetik algımızla oynanması sonucu gözümüzü villaya ve lüks arabaya dikeriz. Elbette postmodern devirde sizi ata bindirmek niyetinde değilim. Sadece estetik anlayışımız dışardan işgal mı edildi yoksa özümüzde hala ilahi estetiğin mayası duruyor mu bunu bulmaya çalışalım.
 
Genetiği bozulmamış domatesleri bilirsiniz. Şekil olarak bozuktur. Genetiği bozulmuş olan domatesler de şeklen daha pürüzsüzdür. Güzellik algısına buradan baktığımızda şekli düzgün olan domateslerin tadı bozuk, tadı güzel domateslerin de şeklinin bozuk olduğunu anlarız. Kapitalizm bizi şekli düzgün domates satmaya çalışıyor. Biz aslında neyin güzel olduğunu biliriz. Ancak kapitaliz uyanıktır. Bu defa algıyı zorlamak için şekli bozuk domatesin tadını alır şeklini bırakır ve öyle tohum üreterek satar. Biz onun tadının iyi olduğunu düşündüğümüz için alırız ama bakarız ki tadı da bozuk. Bilincimiz bize şunu der: ikisinin de tadı aynı olduğuna göre bari şekli düzgün olanı alayım. Yuttuk mu zokayı, yuttuk.
 
Güzellik ve estetik algımız değiştiğinde tercihlerimiz de değişmeye başlar. Güzel olanın biçimsel olarak da güzel olduğuna bizi inandırdılar. Holywood filmlerinde baş rol oyuncuları güzel kadınlar ve yakışıklı erkeklerden seçilir ve bu kişiler de içsel olarak da iyidir. Gerçek dışı olan bu bakış açısı bütün dünya insanını etkisi altına aldı. Çünkü bu anlayış bütün dünya da film sektöründe uygulandı. Çirkinler kötüdür iyiler de güzeldir. Bunun böyle olmadığını bildiğimiz halde inandık. Ancak bir dönem içten içe çirkin Kral Yılmaz Güney'i de insanlar sevmedi değil. Çünkü güzel olmak çirkinlerin de hakkıydı. Malum ki herkes dışsal güzelliğe sahip değil. O halde dışsal güzelliğe sahip olmayan insanlar da içsel güzelliğinden ya da başka meziyetleri nedeniyle sevilebilir. Ancak Çirkin Kral örneği fazla olmadığından sinema sektörü algıları alt üst etti ve güzeller iyidir anlayışını kabul ettirdi. Şimdi izlediğimiz dizilere de bakın aynı şeyi göreceğiz. Ancak bu hayatın gerçek akışında böyle değildir.
 
Peki bundaki kasıt nedir. Neden Hollywood ve onu taklit eden uzantıları böyle bir anlayışı misyon haline getirdi. Çünkü arkasında büyük bir pazarlama sektörünün satacağı ürün ve hizmetler vardır. Biz film izlerken duyguya odaklanırız. Bu nedenle filmin bize çaktırmadan yedirdiği algıyı gözden kaçırırız. Özellikle maliyetli filmeler dikkatli izlenmeli. Masanın üstünde duran çiçek, duvarda asılı olan bir nesne ve gördüğünüz birçok şey orada boşuna durmaz. Gün gelir hepsini size satarlar. Diyaloglara dikkat edin sizi hep bir algıya yönlendirir. Film izlerken şunu düşünürseniz olayı daha çabuk kavrarsınız. Filmin yönetmeni ve senaristi sizsiniz ve neden o sahneyi öyle çektiniz. Sizi buna iten sebep ne olabilir. Elbette filmler böyle izlenmez ancak buna kendinizi alıştırırsanız zamanla daha kolay anlar ve algıyı da çözersiniz. Efendim ne gerek var izler geçerim diyebilirsiniz de. Bu da bir seçim. Hai hazırda yapılan da zaten budur.
 
Peki öyle derseniz ne olur. Sinema ve görsel medya unsurları size kendi algılarını kabul ettir. Sizi giyindirir, soyundurur, makyaj yaptırır, estetik cerrahın masasına yatırır ve karşılığında size güzel olmanın karşılığın da filmlerdeki güzel insanların iyi olma manipülasyonunu satar. Artık piyasa maymunu gibi gerçeği ıskalayıp iyi olmanın güzel olmaktan geçtiği yalanıyla avunursunuz. Siz artık Ayaş domatesi değilsiniz. Çarliston kıvamında renkli fakat tadı olmayan çeşni.
 
Bakara suresi 205. ayet de "İş başına geçti mi yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise bozgunculuğu sevmez" der.
 
Domates örneğinde anlatmak istediğim bütün ürünler de uygulanarak yiyeceklerin genetiği bozuldu. İnsanın yiyip içtiği bozulduğun da metabolizması da bozulur. Böylelikle insanın algılama düzeyi de bozulduğu için âyette belirtilen "iş başına geçti mi" diye ifade edilen zümre insanın bozulması için ve kontrol altına alıp istediği minvalde yönlendirmek için işe koyulmuştur. Sonuç olarak da insanı bozdular ve algısıyla oynadılar.
 
Yazımızın başlığındaki ana nedene geri dönersek güzellik normal haliyle estetiktir görüşündeyim. Ancak estetik anlayışı değiştirmiş sanatsal ve simgesel faaliyetlerin sunduğu birçok argüman bizi güzel olmak için estetiğe yönlendirdi. Halinden memnun olmayan kadınlar, aynı kaş, aynı yüz ve aynı burna sahip olmanın peşine düştü. Erkekler ise metroseksüellik saçmalığıyla yakışıklı olmanın inorganik güzelliği peşine düştüler. Sonuç ortada. Dahasını etrafınıza bakarak siz tahlil edin.
 
İsmet Özel'in Üç Frenk şirinden bir mısrayla yazımı sonlandırmak isterim.
 
"Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata,
Görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını"
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir