SELAHATTİN YILDIZ
Takkeli Messi
Cuma namazındayım. Hoca Allahuekber dedi ve namaza durduk. Başımı kaldırdığımda dört saf ileride biri dikkatimi çekti. Bu arkadaşın yapısından genç irisi ve yirmi beş otuzlu yaşlarında olduğu muhtemeldi. Üzerinde çubuklu Arjantin forması vardı ve sırtında Messi yazıyordu. Hoca o sırada Fatiha suresini bitirdi. Hem namaza devam ediyoruz hem de gördüklerim kafamda geziniyor. Bu arkadaşın başında takke var. Öyle ince falan değil kallavi bir takke. Yani Messi formasının üstüne cübbe giydirseniz olacak falanca cemaatin müridi. Rükû secde derken kalktık ayağa. İkinci rekâtta aklıma Suriye’de, Irak'ta, Gazze'de çocukların ve gençlerin üzerinde gördüğüm tişört geldi. Tam bu düşünceler içindeyken hoca Asr süresini bitirmek üzereydi. Bu konu daha önce dikkatimi çekmişti fakat bir yazı yazma fikri henüz oluşmamıştı. Ama bizim bu "takkeli Messi" bana ilham kaynağı oldu. Namazım kabul oldu mu bilmiyorum ama o namazdan bu yazı doğdu.
Ortadoğu'da savaşın, ateşin, tozun toprağın arasında oynayan çocukları sıklıkla haberlerde görürüz. Hatta bir saldırı sonrasında babasının kucağında hastaneye yetiştirilmeye çalışılan çocukları da çok görmüşüzdür. Bazılarının elbisesinin üzerlerinde İngilizce yazılar vardır. Biz dahil Ortadoğu da her ülkenin gençlerinin birçoğunun üzerlerinde bu yazılar vardır. Los Angeles, Colorado, Paris, London ve daha birçok yabancı dille yazışmış kelimeler. Dillere karşı bir antipatim yok. Olamaz da. Hepsi Allah'ın insanlara milletlerince verdiği dillerdir. Mevzumuz dilin arkasına saklanmış hegemonyaya karşı ön alamamaktır.
"Düşman" önce kendisine özendiriyor. Düşman diyorum çünkü biz kimseyi düşman görmesek bile onlar karşımıza o kimlikle çıkıyor. Huylu huyundan vazgeçmiyor. Yılan bu, geninde var illa ki sokacak. Önce genç neslin giyim kuşamını kendi kültürüne göre dizayn ediyorlar. Kahvesini içirip, mekanlarında oturtuyorlar. Tabi ki bunu düşman olarak değil medeni bir dost olarak yapıyorlar. Sosyal medya yoluyla dünyayı küresel bir köy haline getirip benzemezleri birbirine benzetiyorlar. Ne yöresel giyim tarzı kalıyor ne de örf ve adetler. Sonra da biz dünyaya adalet getireceğiz yalanıyla ortalığı kan gölüne çeviriyorlar. Hem de yiyip içip giyip çıkardığımız ne varsa onları güzelce batı losyon ve sosuyla satıp karşılığında aldıkları parayla. Biz de her defasında aynı delikten aynı yılana sokulmaktan bıkmıyoruz.
Düşünün bunu öyle bir hale getirdiler ki doğrular ve yanlışlar birbirine karıştı. Kültürler de yozlaşarak birbirine karıştı. Bizim kızlarımız düğünlerde bindallı giyerdi. Bazı kınalarda hala giyilir ama nedense bu adet düğünlerde batı kültüründen gelen gelinliğe yenildi. Artık bizim coğrafyanın kızlarının gelinlik hayali bindallı değil. Onu artık çok yerel ve geleneksel buluyorlar. Yerel ve geleneksel olmak kötü bir şeymiş gibi hem de. Bir şey ne kadar yaygınlaşırsa o kadar normalleşiyor. Ağaç kökleriyle yaşar. Kökünü unutanlar tarihte bunun cezasını en acı şekilde gördü. Bosna'ya gittiğimde bunu orada çok net gördüm. Hırvatlar ve Sırplar gibi yaşamaya başlamış Boşnaklara sırf dinleri farklı diye soykırım yapıldı. Yani istediğin kadar onlar gibi görün onlar gibi yaşa bir gün onlardan olmadığını sana hatırlatacaklar. Çünkü şeytanın planı öyle. Bosna da bazı binaların üzerlerinde mermi ve top güllesi izleri duruyordu ve onarmamışlardı. Sorduğumda şöyle bir cevap aldım. Bun yapılar böyle dursun ki gelecek nesil yaşadıklarımızı hatırlasın.
Bugün de görüyoruz. Ortadoğu da gençlerin üzerinde batı kültüründen gelen tişörtler var. Üzerlerindeki o elbiseler benzer marka silahlarla delinip hayatları alınıyor. İçirdikleri Cafe Latte’ler burnumuzdan gelip kan olarak akıyor. Bir boykot meselesini bile beceremedik ve elimize yüzümüze bulaştırdık. Aynı tehlike bizim için de geçerli değil mi. Çok hayıflanıyorum gençleri umursamaz tavırlarla birçok batı markalı Cafelerde görünce. İçimize sızdılar. Çocuklarımızı ve bizi çaldılar. Mesele sadece giyim kuşam yeme içme değil, düşünce tarzımızı, anlam verme ve anlam bulma anlayışımızı da değiştirdiler.
Peki bunlar yaşanırken biz neredeydik. Nasıl oldu da bu denli yanıldık. Diyor ya İsmet Özel "Celladıma gülümserken" şiirinde, "Her şey ben yaşarken oldu, bunu bilsin insanlar" Bu şiir bulunup baştan aşağı idrakleri gusleder gibi okunsa ne güzel olur. Evet her şey biz yaşarken oldu. Yöneticiler göz yumdu iktidarları ellerinden gitmesin diye. Yönetilenler zaten teşneymiş şeytanın hilelerine. İnsan bu yanılacak ya. İnsan bu burnu sürtecek ya.
Necip Fazıl gibi söyleyip bitirelim sözü "Durun kalabalıklar, bu cadde çıkmaz sokak. Emin olun bu cadde çıkmaz sokak. Tehlike üzerimize üzerimize geliyor. Rabbim savsın üzerimizden. Benim umudum sadece şu, bu millet asırlardır İslam'a hizmet edip mihmandarlık yaptı. Bu sebeple onların hışmından korur bizi Mevla. Yoksa halk deyimiyle "yandı gülüm keten helva"…