MEHMET BAŞ 
 Heybemde Öksüz Hatıralar
 Enver Bey’in saçları gibi ağarır Fergana şafakları
 Orada bir şehit yatar taşların koynunda
 Çeğan tepesinde bir bulut ağlar sessizce
 Kızılelma bir gül gibi açar kalbimin eşiğinde
 Gaspıralı İsmail, Sultan Galiyev, Kazım Karabekir
 Eski bir türkünün notalarında akşamın hüznü
 Yağmur yerine kurşun yağan iklimlerde
 Sivastopol önünde yatan gemileri seyrederim
 Antik bakışlar arasında bir Frig şarabı içerim
 Yazılıkaya üzerinde mührü durur eski sahipliğimin
 Ülker yıldızı yol gösterir demirden dağların arasında
 Hızır ve Oruç Reis’in gazabına uğrar eski denizler
 İlk şafakta kan içen ejderlerin sofrasından geçerim
 Kalbimde dosyasını kaybetmiş bir davanın mühürsüz dilekçeleri
 Bir silahşor asla ve asla korkmaz bilirim
 Ben ve arkadaşım Yakup Cemil bir de Eşref Bey
 Dalgalanan bir başak gibi elimizde akşamın pusulası
 Boğazın sisli denizine doğru bakıp
 Geldikleri gibi giderler diyen sarışın bir kurt
 Kalbim hep aynı şarkının aynı nakaratında
 Vatan denilen nazlı gülü soldurmadan
 Seyit Çavuş’un sırtında güneşten daha ağır bir yükle
 Çanakkale içinde aynalı çarşılardan geçerken
 Seydiler köyünde mermilerini bebek beler gibi beleyen
 Şerife Bacı’nın soğuktan buruşmuş ellerinde
 Gözlerimden rast makamında bir şarkı geçer
 Bir bulut olup yağarım Yemen çöllerine
 Afyon ovasında güneşin ışıkları yanarken
 Eskişehir’in içinde çelikten bir kılıç parlar
 Kocatepe’de masmavi bir denizin köpürüşleri
 Tarihin aynasını paramparça eden bir sesle
 Yurdumun dağlarında çiçekler açar
 Bir pınarın başında kirmen eğiren yörük nenesinin
 Söylediği türkünün okyanusunda boğulur gözlerim
 Önümde Saru Saltuk’lar, Taptuk Emre’ler, Yunus’lar
 Kalbimde üç kıtanın yası, heybemde öksüz haritalar
 Gazi alperenler gelip geçer rüyalarımdan
 Ay yıldızlı bayrağa bakar bakar ağlarım
Asanatlar "şiirden sinemaya" 
