Gülün Bülbüle Âşık Olduğu Zamandı

İSMAİL OKUTAN  Gülün Bülbüle Âşık Olduğu Zamandı |ÖYKÜ|

İSMAİL OKUTAN 
Gülün Bülbüle Âşık Olduğu Zamandı |ÖYKÜ|
 
Gözlerimi yıldızlara dikmiş öylece bakıyordum. Sırtımda hafif bir yük, içimde huzur verici bir rahatlık, etrafta tatlı bir hışırtı vardı. Yüksek ağaçların arasında yere, yeşilliğin üzerine sırt üstü uzanıp ellerimi ensemin altına koymuş öylece gökyüzünü seyrediyordum. Yıldızlar sıradağlar gibi büyümüştü gözümde. Dağlar bulutlar gibi yayılmıştı her tarafa. Saatlerce bu durumu düşünüp hayal ediyor, bulutların arasına çıkıyor, yıldızlara dokunuyor, güneşe gülümsüyordum. Gök katmanları arasında dolaşıyor, oradan oraya uçuyor, bulutların arasından yeryüzüne bakıyordum. Gök katından bakınca yeryüzünü, ağaçları ve dağları tek vücut olarak görüyordum.
 
Peki, öyleyse ormanda ki sır neydi? O anda kafamda şimşek gibi bir fikir beliriyordu; ormandaki sır sevgi ve kardeşlik sırrıydı. Başka bir şey olamazdı, Bu sır saklandıkça ormanda hayat devam ediyordu. Dağlar birbirlerine yaslandıkları, birbirlerine tutundukları için ayakta duruyorlardı. İşte ani bir ürperti ile sevgi ve kardeşlik duygusu dalga dalga geçiyordu gövdemin içinden. Ağaçların gövdesinden benim gövdeme geçen sevgi dolu bir ürperti görüyordum. Ormana bakınca kendi içime bakıyor gibiydim. Kendi içime kulak asıp dinliyordum; yağmur sesleri geliyordu, kelebek vızıltıları geliyordu.
 
Gülün bülbüle âşık olduğu, bülbülün güle güzel ses bağışladığı bir zamandı. Toprağın ve ormanın derin sessizliğinde hışırtılar duyuyordum.
Gülün Bülbüle Âşık Olduğu Zamandı
İşte bu anda ormanın derinliklerinde gizli, gizemli duygular büyülüyordu kalbimi. Yüreğimin derinliklerinde sıcak duygular fışkırıyor, çeşitli düşüncelerle dolup dolup boşalıyordu. Tarifi imkânsız yeni duygular, bakir düşünceler saklıydı ormanın hücrelerinde, ağaçların yapraklarında, gövdelerinde. Buraya kök salmıştı barış ve kardeşlik. Hafif bir yağış serpiştiriyordu üzerime. Yağan sevgi yağmuruydu. Kalbimi yıkayıp tedavi ediyordu. Yürümek terapi gibi gelmişti bana. Tüm kin, öfke, haset, düşmanlık gibi kötü düşünceler, kötü huylar kaybolup gitmişti buradan. Yeri sevgi, kardeşlik, barış ve selam ile dolmuştu.  Hayatın anlamı buydu aslında. Yalnızca ormanın tüm hayatının sırrı bu sevgi ve kardeşlik duygusunun ürpertisindeydi. Artık kardeşlik ve barış duyguları, ağaç dallarına sarılmış, yapraklara tutunmuş yükseliyordu. Aniden bir ürperti ile irkilip arka tarafa doğru baktım, tarif edemediğim bir şey yürüyordu. Bu bir karaltıydı ama korku vermiyordu bana.
 
Çiçekler olmasa hayat nasıl olurdu? Ormanlar tek düze bir yer olur muydu? Etrafa yayılan çiçek ve ağaç kokusundan yeni hayatlar çıkıyordu ortaya. Güllerin toprağa serpilişinde yeni ruhlar diriliyordu. İşte bu anda çiçekler toprağa ruh veriyordu. Ağaçların kulağına şefkat fısıldıyordu. Tüm vadide nadide çiçekler beliriyor, ağaç dallarında, renk cümbüşünde, yaprakların kımıldayışında yeni ruhlar filizleniyordu. Yeni hayatlar, yeni kentler, yenidünyalar hayal ediyordum bir ürperti serinliğinde. Rüzgârın önünde serpilip savrulmayan sesler vardı burada. Yeşilliğin bağrında saklanmış bakışlar, ağaç gövdelerine gizlenmiş haykırışlar vardı. Toprağın gülleri doyurduğu bir zamandı. Işığın dalları ağlattığı, yaprakları kanattığı bir zamandı. Çiçeklerin kuşlara, bülbüllere güzel ses bağışladığı, güllerin bülbüllere âşık olduğu, güllerin insanlara sevgi bağışladığı bir zamandı. Ateş böceğinin kelebeğe sevdalandığı bir zamandı.
 
Kedilerin insanlardan sevgi topladığı bir zamandı.
 
Güneş ışıklarının karanlığı dağıtıp yok ettiği, yıldızların gökyüzünden sökün edip içime düştüğü, yüreğimi bin parçaya böldüğü bir demdi bu dem. Saklanmış çığlıkların ormanı yaktığı, ağaçların köklerini topraktan söküp göğe doğru yükseldiği, güneşin küçülüp içime düştüğü, yıldızların dökülüp içime akın ettiği, kuşların kollarımda yuva kurduğu bir andı bu an. Kertenkelelerin saçlarımda dolaştığı, kentlerden kendimi çılgınca sürgün ettiğim bir anı yaşıyordum. Dağlar çağırıp duruyorlardı beni. Bastırılmış duygularım bir bir ortaya çıkıyor, beni yönlendiriyordu. Işık huzmeleri yol gösteriyordu bana. Göllerden yükselen sevgi buharı kalbimi büyülüyordu. İsyankâr halim savaşçı bir adam yapmıştı beni. Yeşilliğin, ormanın ve çiçeklerin yanında yer alarak, kedileri ve güvercinleri severek, betonun tabiatı işgaline karşı savaşıyordum.
 
İşte o saat, güller konuştu,  dikenler sustu. Ağaçlar konuştu, toprak sustu, gök konuştu, dağlar sustu, orman sustu, ırmaklar konuştu. Her şey sustu,  zaman beni dinledi. Kedilerin sevgi topladığı bir zamandı. Güvercinlerin sevgiye sığındığı bir zamandı. Yağmurun toprağı doyurduğu bir zamandı.
 
Bulutların arasında, gök katmanları arasında dolaşıyordum, ne yaptıysam bir türlü Güneşe dokunamadım ancak güneşin ışınları bedenime vurunca birden kendime gelip toparlandım. Uzandığım yerden doğrulup oturdum. Ağaçlara dönük olan yüzümü çevirip karşı dağlara doğru baktım. Sonra ağır adımlarla aşağıya doğru yürüdüm. Kafamdaki düşüncelerin, içimdeki hayallerin dağılmasını engellemek isteğiyle hızıma engel olmak istiyordum. Sonra aşırı bir şekilde terlediğimi hissettim. Terimi serinletmek için biraz daha yavaşlattım adımlarımı.
 
Çiçeklerin insanlara sevgi bağışladığı zamandı.
 
Karşı tarafta yükselen dağlarda yeşillik var, gür ve gümrah orman kaplamış her tarafı. Dağlar yeşil bir tül almıştı üzerine. Yağmurla birlikte dağlar yeni elbiseler dikmişti üzerine. Gökyüzü güneş ışıklarıyla parlayıp yeryüzüne değdi, gözlerim açıldı, hayallerimden uyandım, Yürüdükçe, ilerledikçe baktım ki ağaçların arasından gülümseyen evler var. Evlerden sızan cılız ışıklar, yükselen boğuk dumanlar, bitimsiz buruk zamanlar çekiyor beni o tarafa doğru.
 
Tepeye doğru yürüdükçe aşağıda derin vadinin içinde bir takım seslerin geldiğini duydum. Aşağıda sesler varsa orada hayat da vardır, diye düşündüm. Hayat hayalin elindeydi. Hayat hayalin özsuyuydu. İnsanın öncesi hayal, sonrası hayattı.
 
Yürürken sanki başka bir dünyaya, başka bir iklime sürükleniyor gibiydim. Gizemli bir hayat vardı burada. Durup ormanı dört kulakla dinledim. Etrafımda bir uğultu vardı. Sanki bir ordu üzerime doğru geliyordu. Sanki bir rüzgâr içime doğru esiyordu. Bir kardeşlik yumağı etrafımı çeviriyor, kalbimi doyuruyordu. Ansızın bastıran sevgi damlaları içimi sulayıp yeni duygular yeşertiyordu. İçimden bir şeyler alıp ormanın derinliklerine götürüyordu. Her bir duygu kendine ayrı bir yer buluyordu. Sanki kulağıma fısıldanmıştı. Yüreğim bir anda ürpermişti. Sanki ağaç gövdeleri yürümeye başlamış, bana doğru gelmiş, benimle konuşmuştu.
 
Dünyaya ait olmayan bir şey vardı burada. Ormanda boşluk yoktu. Umut ve sevginin kaynağı burasıydı. Kardeşliğin sönmez ocağı burasıydı. İstisnasız tüm ağaçlar sevgi ve kardeşlik bağları ile birbirlerine bağlanmışlardı. Ormanın derin karanlıklarında aslında insanların göremediği parlak ışıklar saklıydı. Bir anda bir şey gelip yüzüme çarptı. Ama hiç korkmamıştım. Çünkü o korku değil umuttu. Çünkü o düşmanlık değil dostluktu. Herkes durabilirdi bu kardeşliğin altında. Herkese yetecek kadar kardeşlik vardı, barış vardı, sevgi vardı, merhamet vardı yeryüzünde.
 
Kedilerin insanlardan, kuşların ağaçlardan sevgi topladığı bir zamandı işte…
 
Ben ağaçlardan kardeşlik, ormandan insanlık isterken, kediler benden sevgi istiyordu. Bülbülün güllerden aşk istediği, çiçeklerin topraktan, ağaçların güneşten hayat istediği an bu andı. Evlerin ışıktan hayat istediği, dağların güneşten ışık istediği an bu andı. Çocukların büyüklerden sevgi ve merhamet istediği, yılanların topraktan yuva istediği, insanların ekinlerden başak istediği, güneşten hayat istediği, ormanın avcılardan merhamet istediği an bu andı. Toprağın ırmaklardan, ekinlerin yağmurdan, bulutların göklerden hayat istediği yerdi burası. Yeşilliğin betondan kurtulduğu bir yerdi burası.
 
Kaç saattir böyle duruyordum. Zamanı anlayamadım. Ama hava kararmıştı. Kalbim büyülenmiş, içim aydınlanmıştı. Adımlarımı hızlandırıp eve doğru yürümek istedim, ancak beni burada tutan, bırakmayan bir şey vardı. Ayaklarımı zorlayıp yürüdüm. Ağaçlar ve kuşlar “gitme” dercesine arkamdan bakıyorlardı.
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir