Yürekte Kopan Fırtınalar

İSMAİL OKUTAN Yürekte Kopan Fırtınalar |ÖYKÜ|

İSMAİL OKUTAN
Yürekte Kopan Fırtınalar |ÖYKÜ|
 
Zamanların en sakin olanıydı, belki de en fırtınalı bir zamandı. Vakit hem oyun vaktiydi hem de akıllı davranmaya en çok ihtiyaç duyulan bir vakitti. Hem umut doğmuştu, hem karamsarlık çökmüştü içime. Hem ruhumda ateşin tutuştuğu, hem yüreğime su serpilen bir zamandı. Fırtınanın içinde sükûnetin saklı olduğu bir zamandı. Okulda vakit üçüncü dersin son dakikalarına doğru ilerliyordu. Zil çalınca çocuklar gürültü kopararak merdivenlerden su gibi akarak bahçeye boşaldılar. Sanki bir hüzün zamanıydı bu zaman. Yerimden kalkıp pencereden dışarıya doğru baktım. Cam kenarında çocukları izlemenin keyfini çıkarmaya niyetlenirken tek başına kenarda oturan Nevin’in yalnızlığı rahatsız etti kalbimi.
 
Nevin yine merdivenlere oturmuş, yine tek başına kalmış bahçede. Dizlerini kucağına doğru çekmiş, çenesini diz kapaklarına dayamış, gözlerini yere dikmiş öylece düşünüyor. Yere kapaklanırcasına kenarda oturuyor, kimseyle konuşmuyordu yine.
 
Okulun eski girişine çıkan şimdi kullanılmayan merdivenlerde tek başına oturmuş, gözlerini yere dikmişti. Etrafında vızır vızır gidip gelen, hoplaya zıplaya oynayan çocukları görmüyordu bile. Onun kendi derdi vardı dünyadan büyük, dünyadan ağır.
 
Odamdan çıkıp bahçeye indim, ona doğru yaklaştım; “Merhaba kızım, nasılsın” diye seslendim? Beni duymadı mı? Yoksa aldırmadı mı? Belki duymamışçılığa vurdu. Ben öyle düşündüm fakat belki de ruhunda bir fırtına esiyordu. İçini kasıp kavuruyordu amansız fırtına. Annesi iki hafta önce cezaevine girmişti, işte o günden bu güne hayatı değişmiş, her şey alt üst olmuştu bir anda. Apansızın, amansız bir korku yerleşmişti içine. Bu hatırlama ile birlikte artık iyice inandım; ruhunda kasırgaların estiğine, alıp onu yabani kısraklar gibi yaban ellere götürdüğüne inandım. Bu düşünce ile  benim de içim karıncalanmaya hatta belki kanamaya başladı.
 
Oysaki onun beni duyduğunu göz kapaklarını oynatmasından, minik parmaklarıyla merdiven korkuluklarına dokunmasından anlamıştım. ‘‘Nevin, Nevin, beni duyuyor musun” diye seslenip omzuna dokundum. Göğsü kabarıp kabarıp iniyordu, içinden inler gibiydi, çenesini içine çekip yutkundu. Omuzlarını silkip yüzünü gizledi benden.  Bana bakışında farklı bir anlam vardı, gözleri kızarmış, içinden hüzün fışkırıyordu. Gözlerine baktım, dolu dolu yaşlarla doluydu.
 
Yanına oturdum. “Neden konuşmuyorsun yavrum, bir derdin varsa bana anlat” diye soracaktım, tam bu sırada ders zili çaldı. “Haydi, kızım sen de artık sınıfına çık” deyip sınıfına göndermek istedim.
 
Ayağa kalktı, bana doğru baktı, sonra bakışları boşlukta çakılıp kaldı. O neşe dolu, o bir dünya hayat dolu olan Nevin, utangaç bir bakış ile konuştu, ağzından kelimeler zoraki çıkıyordu. “Yok, bir şey hocam yok” deyip nevzuhur bir eda ile sınıfına çıktı. Yerimden kalkıp arkasından baktım. Yürüyüşü acıklıydı. Bakışları ağlamcıldı ama o büyük bir kadın edası ile ağlamamak için hıçkırıklarını tutup içine gömüyordu.
 
Çok üzülmüştüm onun için. Biraz da ince bir  öfke doğmuştu içimde. Yüreğinde ne olup bitiyorsa anlatmıyordu bana. Oysaki beni çok seviyordu. Tekrar odama çıktım. Bir kaç dakika sonra eski öğrencilerden bir öğrenci geldi odama; “Hocam Nevin’i alıp eve götürebilir miyim?”
 
“Hayır, oğlum şimdi ders işleniyor, ancak ders bittikten sonra alıp gidebilirsin,” dedim.
 
Gelen Nevin’in abisiydi. Heyecanla konuşmaya devam etti;
 
“Ama hocam annem cezaevinden çıktı bu gün. Ne olursun izin ver, kardeşimi alıp gideceğim” deyip sınıfa doğru yürüdü hızla. Ben de arkasından gittim ama yetişemedim, sınıfın kapısını çalmadan daldı içeriye. “Öğretmenim Nevin’i alabilir miyim, annem cezaevinden çıktı bu gün, onu eve götürmek istiyorum” dedi.
 
Abisini bu sözlerle kapıda gören Nevin neye uğradığını şaşırdı, hemen yerinden kalkıp çantasını toplamaya başladı. Bir taraftan da etrafına, arkadaşlarına bakan gözlerinden yaşlar akıyordu.
 
Tam bu sırada Nevin’in annesi genç kadın açık kapıdan sınıfa bakıp; “yavruuum, kızım benim,  ben geldim, ben, ben buradayım,” diyerek daldı içeriye. O anda “anneee” diye bir çığlık koptu sınıfın ortasında.  Sınıfın önünde bir kuş sevinci ile koşarak annesine sarılan Nevin, artık hıçkıra hıçkıra ağlıyordu annesinin kollarında. Annesi de ağlayarak çocuğunu kucakladı, sarıldı, öptü, kokladı.
 
Demek ki dedim, içinde esen kasırga bu sefer annesini getirmişti Nevin’e. Bu sefer onu alıp yabani kısrakların sırtında götürmemişti yaban ellere. Annesinin yokluğunda her gün yaşadığı yabancı duygular acılarla doldurmuştu içini. İşte bu gün o duyguların hepsini ağlayarak boşaltmıştı annesinin kucağına.
Yürekte Kopan Fırtınalar
Annesi bir daha bırakmamak istercesine ellerinden tutup sınıftan çıktı, ben de arkasından çıktım, giderken bana doğru baktı, şimdi gözleri umut ve sevgi ile parlıyordu. Yüzünde açan gülleri bana doğru fırlattı gitti. Artık yüreğinde kopan fırtınalar dinmişti.  Bir damla hüzün ile bir demet ağlayış, masum bir bakış ile yürekten bir gülümseyiş kaldı bende. Sınıfta ise sırayı ve yerleri ıslatan bir testi gözyaşı kalmıştı.
Yürekte Kopan Fırtınalar
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir