Gazze’yi Kurtaran Penguen Ordusu

İSMAİL OKUTAN Gazze’yi Kurtaran Penguen Ordusu |ÖYKÜ|

İSMAİL OKUTAN
Gazze’yi Kurtaran Penguen Ordusu |ÖYKÜ|
 
Buz dağlarının eteklerinde esen kar fırtınasının altında imparator cinsi bir penguen ordusu Antarktika’dan çıktı yola. Yönleri Kudüs'e doğruydu. Artık daha fazla bakıp durmayacaklardı, seyirci kalmayacaklardı o büyük zulme. Filistin'de, Gazze'de olan biteni, zulmü, işgali duymuşlardı. Çocukların ve kadınların öldürüldüğünü, aç ve susuz bırakıldıklarını duymuşlardı. En acımasız katliamların yapıldığını, hastaların ve ihtiyarların bile öldürüldüğünü, hastanelerin bile bombalandığını duymuşlardı. Sonunda insanların kaybettiği insanlığı kuşanarak insanlık düşmanı İsrail'e iyi bir ders vermek, oradan söküp atmak için geliyorlardı.
 
“Bu böyle gitmez,” dedi ordu lideri. “Bu böyle gitmez. Daha ne kadar sürecek bu katliamlar, kim durduracak bu zulmü? Neden kimse engel olmuyor bu vahşete,” dedi öfkeyle.? “Mademki dünyanın gözü önünde işlenen bu vahşete insanlar sessiz kalıp susuyorlar. O halde bu zulmü, bu ölümü biz durduracağız.”
 
En ağır silahlarla donatılmış, eğitilmiş bir orduydu savaşçı penguen ordusu. Hiçbir şeyden korkmuyorlardı. Hepsi de kendini adamıştı hakikate, insanlık sevdalısıydı hepsi. Sevgiyi, şefkati ve sorumluluğu kuşanmaya çağırıyorlardı, bütün insanları. Gazzelilere yardım etmek için çıkmışlardı yola. Kudüs'e doğru hızla yol alıyordu ordu. Kar yağışı başlayınca hızlandılar, durmadan, durmadan ilerliyorlardı. Akşamın karanlığına yakalanmamak için daha hızlı olmak gerekiyordu.
 
“Haydi, çabuk olun,” dedi lider imparator endişeyle. “Haydi, çabuk olun akşam olmadan bu bölgeyi terk edelim. Fırtına kuşları vardır şimdi buralarda. Fırsat buldukları an saldırırlar bize.’’ 
 
Düşmanları olan yırtıcı martılardan, fırtına kuşlarından korunmak için sürüyü sessiz sedasız ama hızla bu vadinin içinden geçirmek gerekiyordu. Fedakâr babalar yavrularını ayaklarının üstünde saklayarak, öylece taşıyarak yürüyorlardı. Karda, soğukta, fırtınada milyonlarca penguen yürüyordu Kudüs'e doğru. 
 
İnsanların zulme ve katliama karşı sessiz ve tepkisiz kalmalarına içerleyen milyonlarca penguen yürüyordu İsrail’in üzerine. Kudüs'ü özgür kılmak, Gazze’yi kurtarmak için öfke dolu bir ordu hınçla geliyordu. Cesur, gözü pek, güçten ve silahtan korkmayan bir penguen ordusu oluşmuştu. Öfke ve cesaret dolu, kararlı milyonlarca savaşçı penguen vardı orduda.
 
Günlerce, aylarca yürüdüler, soğuk kıtaları, yırtıcı kartalları engebeli arazileri, bataklık bölgeleri, yüksek dağları, parçalı buzulları geçtiler. Dünyanın ruhu bile duymamıştı.
 
Nihayet ordu golan tepelerine vardı. Kaç bin kilometrelik alan, kaç milyon penguenle dolmuştu, kimse bilmiyordu? Bütün dağlar, tepeler, ovalar, tarlalar penguen ordusuyla dolmuştu. Görünen, görünmeyen her yer penguen çadırlarıyla dolmuştu. Bütün penguenler teyakkuzdaydı. Sabah olunca zulme müdahale edecek olmanın sevinciyle doluydu hepsi. Hiçbirinde gam ve kasvet yoktu, ümitsizlik yoktu. Bu kadar büyük bir penguen ordusunun niye geldiğini anlamayan İsrail nihayet işgal edildiğini, ablukaya alındığını fark etti. Büyük bir korkuya kapıldı.
 
Aynı gün elçiler gönderdi hemen. Bir taraftan da savaş için hazırlık yapıyor, batılı ülkelerinden yardım istiyordu.
 
Bir İsrail kafilesi, telaş ve gurur içinde penguen liderinin huzuruna çıktı;
 
“Üç gün süre veriyoruz size. Eğer kuşatmayı kaldırıp geri dönmezseniz uçaklarla, bombalarla hepinizi burada öldürürüz,” dedi gelen elçi kibirli bir edayla. “Sizin neyiniz var, neyinize güveniyorsunuz ki, kalkıp buraya kadar geldiniz,” dedi tepeden inmeci bir tavırla?
 
“Bizim neyimiz var ha öyle mi, aslında doğru diyorsun,” dedi komutan penguen? “Bizim kimseden korkumuz yok, bu bir. Bizim sayımız o kadar çok ki bir şey yapmamıza gerek yok, biz tükürsek hepinizi tükürüğümüzle boğarız. Bizim cesaret ve azmimiz, insanlık aşkımız, şefkatimiz var, bu iki. Üçüncüsü ise biz geri dönmek için değil burada ölmek için geldik. Çoluk çocuğumuzla geldik. Geride hiçbir şeyimiz kalmadı. O kadar kararlı ve cesaretliyiz işte. Aklınız varsa Gazze’yi Kudüs'ü, bütün Filistin’i terk edip nereden geldiyseniz oraya gidersiniz. Ben de size üç gün değil bir gün süre veriyorum sadece. Yoksa ordumuzun önünde hiçbiriniz duramazsınız. Hepinizi bu topraklardan söküp atarım,’’ dedi cesaretli bir sesle.
 
“Haydi, gidin artık yarına kadar süreniz var sadece. Düşünmeye bile vaktiniz yok” dedi eliyle kapıyı göstererek.
 
İsrail’in amacı zaman kazanıp batıdan gelecek yardımları almaktı. Sonra bütün penguenleri öldürüp yeni bir katliam yapmaktı. 
 
Penguen lideri bunu hissetmişti. Sabah erkenden şafakla birlikte saldırı emri verdi o yüzden. Yerle gök arasını dolduran milyonlarca penguen gözle görülen her taraftan saldırıya geçti. İsrail’in bütün kentlerinin üzerine aynı anda hücum ettiler. Hiçbir şeyden haberi olmayan yahudiler neye uğradığını şaşırdı. Evden çıkan kaçıyordu. Karşı çıkanlar penguenlerin gagalarıyla etkisiz hale getiriliyordu. Penguenler daha önce yavrularını doyururken yaptıkları gibi midelerindeki suyu çıkarıp hep birden bir fıskiye gibi, tazyikli su gibi püskürtüyordu gördükleri her insanın üzerine. Şaşkına dönüp afallayan, sendeleyen insanları bu sefer büyük, sert, bıçak gibi gagalarıyla vuruyor, ağır yaralıyor veya öldürüyorlardı.
 
Şaşkın ordu saldırıya geçti nihayet. Öldürdükçe öldürdü. Öldürdükçe öldürdü fakat penguenlerin sonu gelmiyordu. Yerden biter gibi, gökten yağar gibi her taraftan, su gibi çoğalarak geliyordu penguenler.
 
Penguenlerin daha üçte biri bile girmemişti İsrail’e. Uçaklar durdu, tanklar durdu, hareket edemez oldu. Yakıtları bitiyor, askerler kaçıyordu. Halk büyük bir panik ve korku içinde kaçıyordu denize doğru. 
 
Bir kıyamet günü yaşanıyordu sanki. Denize doğru kaçan İsrail halkı ve askerleri batıdan gelen gemilere biniyorlar, tıpkı Nazi zulmünden kaçıp geldikleri gibi bu sefer Avrupa ülkelerine doğru kaçıyorlardı. Bu sefer alıp almayacaklarından şüphe ederek can havliyle, canlarını kurtarmak için geldikleri ülkelere doğru kaçıyorlardı.
 
Her zulmün sonu yok oluştur, her vahşetin sonu siyaha çalan mahvoluştur. Varoluş, bir gün mutlaka ruhlarda varlığını yeniden diriltip özgür kılar benliğine tutsak olmuş toplumları.
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir