Onurlu ve Şerefli Duruş

İSMAİL OKUTAN
Onurlu ve Şerefli Duruş
 
Defteri büyük olanın derdi de büyük olur, eskiden çokça telaffuz edilen bu söz şimdi dertsiz Müslümanların zevk ve sefa içinde ne kadar küçüldüğünü anlatıyor.
 
Duruş, öyle anlamlı bir şey ki insanı yeryüzünde vezir yaptığı gibi rezil de eder. İnsanın olaylar ve durumlar karşısında takındığı tavır ve tutum onun değerini ortaya koyar. Duruşu sağlam olan kişinin omurgası da sağlam olur, istikameti her zaman doğru olur.
 
İnsan duruşunu bozdu mu artık karakterini ve kalitesini de bozar. Artık hayatındaki temel kelimeler ve kavramlar da değişmeye başlar. O güne kadar hayatında doğru ve önemli kabul ettiği şeyler havada uçuşmaya başlar. Hayatındaki değerler, değer verdiği şeyler, değer verdiği kişiler de değişmeye başlar. Tüm kutsal ve değerli şeyler su gibi buhar olup uçuşup gider. Artık doğru ile yanlış, güzel ile çirkin yer değiştirir.  Artık hayatında eskiye, eskiye dair şeylere ve değer verdiği şeylere dair her şey kaybolup gider. Kutsalın, doğrunun ve güzelin bir anlamı kalmaz.
 
Eskiden dava adamı olup İslami ideal ve amaçlar için mücadele eden ve hatta cihat ruhu ile yaşayan bazı kimselerin sistemi sorgulayıp hayatın anlamını, diğer insanların tepkisizliğini anlamaya uğraşırken, şimdi kendi varlığını bile unutan o eski mücadelesinden bir iz bile kalmayan insanların düştüğü çukur duruş bozukluğudur. O eski ruhundan, benliğinden bir eser bile kalmayan insanların kendilerini inkâr edecek duruma düşüren şey, zulüm ve adaletsizlik karşısında duruş sergileyemeyip sessiz kalmalarıdır. 
 
İnsanı ve toplumu temel zaviyesinden, ait olduğu yerden koparıp uzaklaştıran, istikametini saptıran, ateşin kenarına iten sistem karşısında takınılan duruş yanlış olunca artık bakış açısı da yanlış olmuştu. Aslında olması gereken tüm mücadele ve kutsal değerler, her şey unutulmuştu. Artık her şeyi onlar adına yapan siyasi bir erk vardı. Ona bel bağlanmıştı artık. Çalışmaya, mücadele etmeye ve yorulmaya gerek yoktu. Sorgulamaya da gerek yoktu, nasıl olsa onlar adına yapanlar en doğrusunu yapıyordu. Gelinen noktada artık sistemi ve zulümatı değil kendi duruşunu sorgulamak durumunda kalınmıştı. Artık dünyada adaleti sağlayıp kutsal değerleri hâkim kılmak, dünyayı yeniden inşa etmek için kurulan hayaller şöyle dursun, böyle bir amacı bile kalmamıştı. 
 
Artık kasıtlı olarak içi boşaltılan, boşta bırakılan kavramların üzerinde düşünmeye bile gerek duymayıp duyarsız kalan, zalim sistemlere karşı bir duruşu, bir mücadelesi olmayan insanlar çağında yaşıyoruz. Bilim ve teknoloji çağı olarak kabul edilen, aydınlık çağ olarak lanse edilen bir çağda değil gerçekte karanlık bir çağdayız. Çünkü bir çağa, bir zamana değer veren şey, bilimsel ve teknolojik gelişmeler, ekonomik göstergeler, kentsel değişmeler değil; insana, insanın hayatına, insanın istikametine, geleceğine verilen değerdir.
 
Mesela bu çağda uzaya gitmiş olmak insanın hayatına bir değer, yaşamına bir standart getirmiyor; dünyada açlık ve susuzluk sorununu ortadan kaldırmıyor; zulmü, katliam ve işgalleri sona erdirmiyor. İnsanın temel hak ve hukukuna ulaşmasını, özgürce yaşamasını sağlamıyor. Derdini anlatmasına yardımcı olmuyor.  Tersine çağın ulaştığı bu teknolojiye, bilimsel icat ve imkânlara rağmen hak ve hukuk adına, haksızlıkla mücadele adına çaba sarf edenlerin zarar gördüğü bir çağda yaşıyoruz. Dert sahibi, dava sahibi, duruş sahibi olan kimselerin zulme maruz kaldığı, hatta çoğunlukla bir şekilde mahkûm edildiği bir çağdan geçiyoruz. Bu çağ karanlık, medeniyetten yoksun, insanlık dışı bir çağdır. Orta çağ karanlığından daha koyu bir karanlıkta bulunuyor bu sözde medeni dünya.
 
Müslümanlar küresel emperyalist köle ve hile rejimine karşı, yerelde ise batı işbirlikçisi sistemler karşısında şahsiyetli bir tavır almadıkları için derin bir yenilgi ile yaşamak durumunda kaldılar. Yeryüzünde adalet ve barışı, hakça bir düzen kurmakla görevli bulunan Müslümanlar bu görevlerini unutup dünyevileştikleri için tüm mazlum ve mağdurların hakkını koruyamayıp kendileri de zulme ortak olarak Müslümanların açık bir cezaevine dönen bu dünyada zelil bir şekilde yaşamalarına neden olmuşlardır.
 
Bu yüzden Müslümanlar yeryüzünde onurlu ve şerefli bir topluluk olarak yaşamaktan çok uzakta kalmışlardır. Oysaki insana değer katan şey maddi imkânların bolluğu değil, kendisinin başkasına haksızlık yapmayıp başkasının yaptığı haksızlıklar karşısında da durmasıdır. Köle ve hile rejimine karşı onurlu ve şerefli bir duruş sergilemesidir.
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir