ZEYNEP SEYYAH AK
 Ne Zaman Bir Yağmur Yağsa Ölürüm 
 Ne söylesem de, biliyorum karşılığı olmayacak.
 Sözcüklerin ruhunu giydirmeden konuşacağım belki de bu defa.
 Güneşin teninden sıyrılıp, solan bu son buğu gözlerimdeki,
 birbirine karışmış hayatlardan çekilip atlaslar üzerinde yürüdüğüm yolun 
 aydınlanmayan sabahlarında soluklanacağım kendi tenhamda.
 Kim bilir belki de bu son sözümdür sana.
 Aykırılığımla boca olmuş hürriyetimin,
 bir mahkûm sandalyesinde son bulacak an’ıyım. 
 Belki dipsiz çukurlar ve bir uçurum tüner sesime kendimi anlatabilirim.
 Doğup öldürüldüğüm coğrafyaların hikâyelerini
 sana şerh edebilirim o zaman.
 Bir fırtınaya ihtiyaç duymaksızın,
 yağmura şehrin ne kadar güzel olduğunu
 ve böylece bir daha sağanağına umudu da yükleyip
 "Benden öte benden ziyade " şarkısını da ezberletirim.
 Şehir soğuk ve ellerim üşür,
 kalbimin ayaz penceresinden göğe doğru
 dolunaylı geceler çizerim şafağın kalbiyle
 ve bir kalbin titrek ritminde her şey gibi.
 Gök benden uzak,
 gök zümrüt ve siyah hiçlik senfonisiyle ağırlar renklerimi yine de.
 Afili sözlerim kuyudan su çekiyor,
 kurak zihnim bir aslanın pençesiyle savaşıyor sanki yüzyıllardır.
 Nefret de merhamet dolu, aşk desen hep kendine yenik hep bencil.
 Birazdan kar bastıracak gövdeme
 ve kim bilir dudağındaki kuşların kalbine sığınırım ısınmak için…
 Öfkem çıldırıyor ve sevgim acıyor
 beni varoluşuyla kolluyor yeniden doğuruyor her nesne beni,
 yaşamak ağrısı hiç geçmiyor!
 Atlar koşuyor dilimde, mumlar eriyor nazlı bir sabahın koynunda
 ve kırık bir sandalyede oturuyor tümceler, arsız kahkahalar içinde.
 Garip olan benim, garip olan yontulan kahır başucumda!
 Ne varsa öldüm son defa,
 yeniden yaşamak için
 yeniden sarılmak için ayaklarına.
 Benden arta kalan
 hiç kimsenin beni anlamayacağı mısraların
 mağrurluğunu şerh etmesiydi.
 Herkes kendi sancısıyla örer duvarlarını.
 Acı ve ölüm tek kişiliktir.
 Vasiyetimdir diyebileceğim bir adım bile yok içimde,
 Oysa bütün şairler vasiyetnamesini küflü raflarda saklar.
 Belki de, itinandır beni yeniden şiirler yazabileceğime inandırman. 
 Sözlerin yağmur üssü gibi derinlerime akarken
 yolu yolcuyu buluşturan adreste…
 Sanıyorum ki; bir kalbim yok uzun zamandır
 öyle ki; ifadesiz soğuk yüzüm!
 Bir gün sormadan hiçbir şeyin hesabını ertesizliğimden,
 güncelerimden, arsız kimliklerimden çekip gidebilirim sanırdım.
 Bu defa son, bu son incinmişliğim olsun!
 Yadırganmasın ruhumdaki yırtıklar.
 Döngüsünde devrikleşen umursamazlığım azadi,
 bir zaman dilimim yok
 ve belirli saatlerde herkesin acısı kadarım. 
 Yalnızlığın rükûusunda bin yıl bekleyebilirim sanırdım.
 Yalnızlığım; mor gömlekli bir hece üstü başı paramparça.
 Bekle beni, başka bir coğrafyada. 
 Kalbinden dirilerek yeniden…
 Ülkesiz çocukların gözlerindeki yaş düşmeden,
 yiten bir mevsim yıl olsa da, zamanın kamburunda.
 Bendeki ben,  mavzer ucundaki kurşun gibi…
 Bir sana, bir tek sana anlatabilirim,
 yağmurlarda nasıl öldüğümü!
 Asanatlar "şiirden sinemaya"
Asanatlar "şiirden sinemaya" 

