Warning: Attempt to read property "post_excerpt" on null in /home/asanatlar.com/public_html/wp-content/themes/sahifa/framework/parts/post-head.php on line 73

Hayal/et

CANER KUT
Hayal/et |ÖYKÜ|
 
Önce hiçbir şey geliyor meydana. Sonsuz bir düzlük… Sadece birkaç yere zeytin ağaçları dikilmiştir. Yağ ve ışık için. Her şey hiçten gelmiştir. Var olmak için birçok hiçle savaşacaktır. Bir soyunmak gibi, başka bir şekli giyinir gibi. Ancak derinde iç içe değen yaratmalarla birlikte olarak.
 
Savaşçının elindeki yağlı kılıcı… Keskinleştirilmiş olarak her an yeni bir var olma savaşının önünde bekler. Avuçlarının arasında yere bastırarak. Sert ve alımlı… Bu duruşu savaşçının bedenini dik tutar. Bir savaşçı için ayakta durmak kılıcını sağlam tutabilmesi ile mümkündür. İki bacağını hafifçe açarak ağırlık merkezini yere bırakarak. Gözlerini aynı sertlikle yerde dolaştırırken…
 
Önce kılıcının ucuyla kum üzerine kocaman bir yuvarlak çiziyor. Sonsuz düzlüğe bakarak… Ki bu durumda, yuvarlağın neredeyse sonsuz başlı büyük bir küreye dönüşeceğini anlıyor. Elindeki ipleri her üzerine attığında büzüşüyor. İpler geri geliyor. Bu şekilde her bir başın (zerrenin) konumunu yerlerini işaretliyor. Olası harekâtını tek tek çizerek belirleyebiliyor. Başını ani bir hareketle yerden kaldırınca… Şimşek gibi bir bakışla çizgilerden binlerce farazî atın fırladığını görüyor. Dizginlerine sarılıyor. Tüm hayallerin birden boşanması gibi iplerini bırakıyor. Atmosferin en soğuk yerine bir göz kırpması süresinde çıkıp orada donakalıyorlar.
 
Atmosferin en soğuk yeri hayalin en yakıcı ağzıdır. Hayalperestlerin çığlıklarıyla kahkahalarının karıştığı… Hem melek hem şeytan… Siyah ve sarı bir sıcaklık…  Açıktan koyuya mavinin bütün tonlarını taşıyan atların koşturduğu bir büyük düzlüktür. Atların üzerine burada hayalperestler biner. Kılıçlarını sallayarak havada baloncuklar yaparlar. Bir süre sonra baloncuklar patlar ve hayalperestler çığlık atarak kaybolurlar.
 
Gözlerini bir anda düşürür gibi sendeliyor. Hayallerini geri alıyor. Atların toplanmaya başlaması gerekiyor. Ki devam etsin. En baştan alacaktır. İrade hayalden pek hoşlanmaz zira. Baştan ve her şeyin üzerinden tekrar geçerek. Kısa bir zaman akarken önünden. Yine gözleri üzerinden kayarak bir yerinde tekrar dalıyor. Büyük bir kayanın üzerine çıkıyor. Oradan kumların üzerine atlıyor. Bir su birikintisinde önce su veriyor demire. Güneşin ısıttığı kolları ile su verilen demiri daha sertçe tutabiliyor. Başını kaldırıp vücuduyla birlikte üzerindekileri de yükseltiyor. Koşan atların arasında savaşın ortasına dalıyor bu kez. Binlerce baş önünde… Aynı kararlılıkla hayallerinin peşinden gelmiştir. Her son gelenin yaptığı gibi öne ilerliyor. Arkadan gelmenin avantajıyla yer açılıyor kendisine. Önünde artık bir baş kalmayınca olanca heybetiyle göğüslerini yükseltiyor. Sesini en yükseğe çıkarıyor. Damarlarını çatlatırcasına geriyor. Kılıcının en sert tarafını karşıya doğru tutuyor. O anda içinde kendisine bakan bütün kafaları yarıyor. Parçalıyor. Kanlarını kumların sıcağında yakıyor. Yükseldikçe yükseliyor.
 
Sesler birbirine karışıyor.
 
Burnunda hafif bir yanma hissediyor sonra. Eliyle kaşımak istiyor. Kılıcın kabzası çarpıyor. Burnunun direği sızlayınca sendeliyor. Esnemekle kaybettiği iradeyi kendine gelerek tekrar buluyor. Farkına vardığı an esnemesini yutuyor. Hayallerini geri çağırıyor. Kayanın dibinde. Elleri kılıcın kabzasında… Kınından çıkmayı bekliyor. Başı üzerinde binlerce baş… Birçok ve heybetli duruyorlar. Boğazı hafiften gıcıklanıyor. Ne kadar güçlü olursan ol her savaş korkutur. Yok olma korkusu başka şeye benzemez. Korkunun kollarından asılarak geri atacağını bildiğin hâlde karşı koyamazsın. Nizam ve intizam herkese yerini gösterir. Sıradan şaşmazsan korkmazsın. Korkarsan sırayı bozarsın. Bir geriye geçmekle başlar yenilgi. Kendine bakan yüzlerle dürüstlük avına çıkmak gereksizdir. Sıralı kafalar, ihaneti daha kolay saklar. İhaneti ilk fark eden ise karşıdaki kafalardır. Karşıdan ilk gelen ok bunlaradır. Önce onlar yok edilir.
 
Sessizce başını tekrar indiriyor. Hızla sallıyor. Yüzünü tokatlıyor. Kollarının birini bir yana sertçe uzatıyor. Diğeri ile kılıcını kavrayıp yere saplıyor. Gözlerini uzaklara dikiyor. Karşı kafalar işte buradan bakacaklardır. Gözün beyazı en geniş perdedir. Görüntüyü dağıtır. Işığı azaltır. Başın hareketi sıralı kafalaradır. Gerçek yüzü karşı kafalaradır. Kollar yukarı kalktığında kılıcın parlayan ışığı ile göz perdesi de karışmaya başlar. Bir sinek vızıltısı gibi önce duyulur. Sonra bir takım sesler kılıçları birbirine çarpıştırır. İrkilince insan ne olduğunu anlamaz. Olan biten o anda olur. Savaşçı ne bilir ne de bilmezdir. Aslında hiçliği de. Görmez. Tanımazdır. Savaşçı bunlar için var değildir. Başını her salladığında neredeyse sonsuz sayıdaki başın farkına vardığı iradeyi elde tutmak içindir. Beyhude. Hayalden hayale bir tülden diğerine geçen eğitimsiz atları vardır. Her geçiş bir yırtmak yıkmak, ölümden ölüme atlamak mıdır? Yoksa nedir? Savaşçının kendi bileceği şeyler midir? Her başı düştüğünde başa dönmekten ibarettir var olma savaşı. Bir kılıç düşmesi gibidir başın inmesi.
 
Meydana saldığı şimşekten hızlı atları son kez geri çağırıyor. Hayallerinin iplerini tek eliyle birleştirip avucunda topluyor. Sırra vardıklarını düşündüğü hayallerinden soruyor: Ne gördünüz?
 
Hakikati, diyorlar.
Hakikat nedir ki diye soruyor.
O'nun isimlerine değdiklerimizdir ancak, diyorlar.
Peki, ne istiyorsunuz diye soruyor tekrar.
Yalnızca hakikati, diyorlar, ölüm de olsa. 
Bir yanıp bir sönüyorlar. Bir ayak darbesiyle kumları savuruyor. Bütün çizgiler gayb oluyor. Hakikat kalıyor yalnızca, ölümle açığa çıkacak olan.
 
 
 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir