Arayış

MERVE CAN
Arayış
 
Doğduğumuzda zihinlerimiz semanın koynunda kendi haline bırakılmış bir güvercin kadar özgürdür. Fakat zamanla bizler bu güvercinin rahatça süzülmesini sağlayan kanatlarını bağlıyoruz, çeşitli güzellikleri gören gözlerine mil çekiyoruz, ufacık kafeslerin içine hapsediyoruz. Önceleri sorgulayan, merak eden, araştıran özgür kafalar, bir süre sonra kalabalık bir sürünün içinde kendi benliklerinden sıyrılarak kayboluyorlar.
 
Zihinlerimiz nasırlaşıyor körü körüne inandığımız meselelerden, sorgulamaya aralık kapı bırakmadığımız her kilidin ağırlığından ve farklı açıdan bakmayı denemediğimiz her pencere karanlığından dolayı. Fikirler kafesin içinde kuytuya pısmış,  ayakta durmayı unutmuşlar. Tahammülsüzlük ‘bence’lerin her yerini yırtmış. Araştırma isteği metrelerce yukarıdan düşen vazoyu andırıyor. Sorgulama güdüsünü ömrün sonuna kadar uyuşturacak extacyler verilmiş.
 
Her fikir dünyasının göbeğine koca kelepçeler iliştirilmiş. Bir işe yaramasına izin verilmediğinden dolayı fikirler, zihinler miskinleşmiş. Sürülerin oluşturduğu girdaplarda herkes savrularak kendini kaybetmiş.
 
Ve bu kelepçelerin şıngırtısı altında insanın hakikate ulaşabilmesi bir duvarın arkasını görmeye çalışmak kadar imkânsızdır.  Kendini ev sahibi sanan, kökleşmiş tabuların yıkılması lazım zihin dünyasına ışık girebilmesi için. Bir yer hem mat hem parlak olamaz. Ya kafes demirlerinin gölgeleri ya hakikatin elmas pırıltıları. Ya sürüde yarı uyuşuk bir biçimde sendelemek ya da gökte süzülmek.
 
Aslında, kelepçelerin boğasıya sıktığı her beyin farklı odalardan oluşuyor. Renkler ve zevkler ne kadar ayrı olabiliyorsa fikirler de ayrı olmalı. Herkesin kendi görüşleri ve düşünceleri olmalı. Herkes hayata kendi göz kapaklarının ardından bakmalı. Yalnız bataklıkta ‘site’ sistemi işliyor. Yani herkes kendi zihnine, kendi fikri yapısına tesadüfen karşılaşıp birbirlerinden gözlerini kaçıran iki yabancı gibi. Biz zihnimize ufak bir çatlak açmadan o zindana ışık giremez. Herkes zifiri karanlık zihinlerine rağmen iç dünyalarının hakikate ulaşmış olduğunu iddia ediyor. Yani herkes hakikati aramadan bulmuş. Herkesin arayışı hiç aramadan bitmiş. Herkes sorgulamadan doğruya ulaşmış.
 
Süzülerek hakikat beldesine girebilmek için en büyük yol tarifidir sorgulamak. Hedef hakikate ulaşmaktır ama bu hedefi on ikiden tutturduğunu kimse söyleyemez. Çünkü hakikat tılsımı kimseye verilmemiştir.  Her soru hedefe yaklaştıran ayrı kavşaklardır. Bazıları bu kavşakta takılı kalırlar. Onlar için kavşağın karşı tarafına bir adım atmak cayır cayır yanıp kül olmaktır. Bazıları için ayıp, bazıları için aşılan sınırdır. Esasında ise; ‘ hakikat definesini arayanların’ tereddütlü adımlarındaki heyecandır, iç kıpırtısıdır.
 
Bu uzun soluklu arayışın heyecanını isteyenler için her konu sorgulamayı hak edecek kadar önemli, hiçbir konu sorgudan muaf tutulacak kadar ayrıcalıklı değildir. Sorgu hüzmelerine perde çektiğimiz konularsa fikri hayatımızı oluşturan zincirlerinin en zayıf halkalarıdır.
 
Bu şekliyle o bir puttan farksızdır. Sadece şekilden ibarettir. Şeklin ana hatları, iskeleti, ayakta tutan kolonları ve içeriği yoktur. bu yüzden insanın beyni yığılmış tabulardan ibarettir. Tabular yer kabuğu kadar kalın olsa da keskin sorular bu kabuğu yavaş yavaş törpüler. Gözlerimizdeki itaat perdesi her soruyla biraz daha aralanır. Tembelleşmiş beyin her soruyla üstüne çökmüş gafleti atar.
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir