Ahnaz ile Kendime Yolculuk

ABDULKADİR BOSTAN
Ahnaz ile Kendime Yolculuk
 
vurulan keklik değildi
bizi düşüncemizden vurdular ahnaz 
aylardan hazirandı
senin saçların, benim içim üşüyordu
her şey çok yorgunca bakıyordu her şeye
-sahi senin içindeki aynaya ne oldu…

bitti artık kabullen
damar ve kan birbirinden ayrıştı
yazgının kalemi kırık 
tabut havaya kalkmış, toprağın ağzı aç
gecenin gümüş dudaklığı eski bir fotoğrafta çok solgun düşmüş
seslerin yabancı haykırışı geziniyor köşe bucak
yorgun bir at sırtı sanki aklım
bütün eyerleri kuşanmış, kırbaçları tatmış
vardığı yer koca bir tapınma seremonisi 
beni ateşten koru diyor içimdeki put ahalisi 
ellerini aç, yağmur yağdır, bolca amin de
ekmeğe, tuza ve şehvete yemin et
yenilgi yenilgi geldiğim bu fikir
aldana aldana büyüdüğüm bu kavga
kovaladığım hırs, kaçtığım çelişki, okunduğum lisan
sanki hayat dizlerinden vurulmuş üç benekli bir kelebek
ha uçtu, ha uçacağız
-öyle sersemce
 
babamın yüzünü hatırlar mısın ahnaz
hiç dokunmadığı ellerini neden özler insan 
özlemek niye bu kadar vefalı 
niye bu kadar fesleğen kokusu 
kemiklerimi bir çıkarabilsem bedenimden 
ruhuma nasıl battığını anlayacaksın, bunca görünmezin
göreceksin, baruta susamış bir imparatorluk 
nasıl da diz çökecek, satranç tahtasının önünde
ve bütün piyonlar aynada devleşecek
herkesin hayatı; elleri ceplerinde ıslık çalarken
biz her cami çıkışında 
yüzümüzü çekiştirip duran devasal cüceler
bizi aşağılayan ve hakir gören yasal düşünceler bulvarında
dindar takılmanın bedelini, alnımızın akıyla ödüyorduk
şimdi, suyun ucundan tut, avluya taşıyalım
birazdan babam kalkacak yüreğimden, abdest almak için…
 
ölümle ölmez insan 
yaşamla yaşamadığı gibi
biraz pas sökülür bedenden belki
ihtiyar bir keser sessizliği yontar durur dilden dile
belki bir kuş sesi yuva yapar, yavru kuş seslerine
bilinmez vadilerden geçen bunca zaman iğnesi
aydınlığı güneşe
kırmızıyı güle yamayan terzi
iliştirir belki bağışlanmayı tövbeye
içimin şurasında intihara kalkışmış bir hayat var
tam ortasında kocaman bir kürsü, önümde binlerce kendim
"kalbine çeki düzen ver artık" diye başlıyorum konuşmaya
benim kalbimi senin kalbinle yıkamışlar
-çeki düzen ver ahnaz…
 
bir yerim olmalı
tarihin sayfaları arasında 
turnaları uyandırmalı, kırlangıçları göçe hazırlamalıyım
adım boşluk olmamalı, bir baba gibi unutulmamalı 
çok yüce olmasa da bir anlam taşımalı 
yüzümde ince bir bıyık, altında sakal, bilge bir gözlük olmasa da olur
hatta biraz gevşek bakabilirim fotoğraflarda 
ama sırtımda, nereye gitsem götüreceğim bir dünya mutlaka olmalı 
ve devasal bir davam
peşimde kasırgalar, vahşi köpekler ve akbabalar
kelepçeler, coplar ve buharlaşan özgürlük yılları 
hayır! şair olmamalı adım 
kelimeler nankördür, kaygandır, kavgacıdır, savaş çıkarabilirim 
daha başka şey, hiç bulunmamış bir buluş bulmalıyım 
-kendimde kendimi bulmalıyım…
 
yok yok zeytini kaldır ahnaz 
bu şiirde zeytin çok siyah kalır
onun yerine ateşi koy, kara treni koy, geceyi koy
daha olmadı sevilmeyi beceremediğimiz kadının gözlerini koy
kaldır yüzündeki üzünç perdesini 
kaldır o kralcıların ve tanrıtanımazların baht tutanağını 
-bak piyangocular bağırıyor sokakta," ya çıkarsa, ya çıkarsa"
dünya hallerini bilirsin, sokak beklentilerini
her dilde, insan umuda aşıktır
bekleyişe, varışa ve gemilerin limana yanaşmasına
ve bilirsin 
beklenen gelmemişse eğer, her şeye geç kalmışsındır 
-kendine bile…

 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir