Seyit Mehmet Şen ile Söyleşi

Sündüs Arslan Akça sordu
 
“Yarin cefasına katlanmayan âşık diye dolaşmasın
Aşk; çaresiz derttir, çekmeyecek kişi bulaşmasın”
 
Bir güzel adam; Seyit Mehmet ŞEN.Onu daha çok akademik alanda, fikir ve mesleki çalışmaları ile tanıdık. Fakat Seyit hocam aynı zamanda şair…İlk olarak birlikte katıldığımız bir yemekte daha yakından tanıma fırsatını yakaladım. Belki duygusal yanımızın bizlere bir katkısıdır diyorum, şiire gönül verenler fazla konuşmasa da birbirlerini hal dili ile gönül dili ile çok daha ve kısa zamanda anlamaktadırlar. Öyle bir güzel adamdı ki masada bulunan herkes onun fikirlerinden, gönül dünyasından istifade için suskunluğa büründü. Akademik başarıları emeğiydi, emeğinin yansıması saygı duyulan ve sevilen olmaktı. Babacan herkesi kucaklayan hali ve hep tebessüm eden yüzü kendinizi rahat hissettiriyordu.  Sohbet ettiğiniz sanki babanız, bir yakınınız, bir ağabeyiniz…İkinci kez de Niksar ‘da karşılaşmak nasip oldu. İki şair kısa sürede şiir oldu.Seyit Mehmet ŞEN hocamı bir de kendisinden dinleyelim.
 
SEYİT-MEHMET-ŞEN---SÜNDÜS-ARSLAN-AKCA--2--wbSeyit Mehmet Şen
ile Söyleşi
 
Sündüs Arslan Akça
sordu
 
Öncelikle bana bu fırsatı verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Akademik yönünüzü niceleri yazıp çizmiştir. Bu söyleşimizde şiire, şiire bakışınıza, gençlere yönelik nasihatlerinize öğretilerinize yer vermek istiyorum.
Söyleşiye klasikleşmiş bir soru ile başlayacağım.  Kimdir Seyit Mehmet Şen? Sizden kısa bir özgeçmişinizi alabilir miyiz?
 
1944 Yılında Gerede’nin Macarlar Köyünde doğdum.
İlkokulu köyümde, Ortaokul ve Liseyi İzmit’te okudum.
Lisans Eğitimini Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesinden aldım.
Bir süre Tarım Bakanlığı Eğirdir Ziraat Meslek Lisesinde Meslek Dersleri öğretmeni ve Meyvecilik Şube Şefi olarak çalıştım.
1973 Yılında Atatürk Üniversitesinde Asistan olarak göreve başladım.
1976 Yılında Doktor, 1981 yılında doçent, 1988 yılında profesör oldum.
1973-1984 Yılları arasında Erzurum’da Atatürk Üniversitesinde
1984-1988 Yılları arasında Samsun’da Ondokuzmayıs Üniversitesinde
1988-2006 Yılları arasında Van’da Yüzüncü Yıl Üniversitesinde çalıştım
Halen Kastamonu Üniversitesinde çalışıyorum
 
“Durmuşoğluyum ne olur el ver bana
İyiyi güzeli övecek dil ver bana
Bülbülü kıskandıracak gül ver bana
Aşkın en güzel şiirini yazmak için”
 
Bir akademisyensiniz ve bu alanda birçok çalışmaya imza attınız. O kadar yoğunluğunuz içinde şiire nasıl vakit ayırdınız? Şiire başlamanız nasıl oldu?
 
İlkokulda maniler yazardım. Maalesef onlardan hiçbiri elimde değil. Ortaokulda ilk şiirlerim Yahya Kemal’in ölümü ve Üsküdar vapur faciası ile ilgili olanlardı. O şiirler de elimde yok, maalesef. Fakat o yıllarda yazdığım bir iki şiiri ilk şiir kitabım olan O Belde’ye koydum. 
 
Elimde sizin imzaladığınız kitap, Aşka Tahammül Gerek, şiir kitabınız. Galiba bununla toplam 19 eseriniz var. Bize eserlerinizden bahseder misiniz?  Başka şiir kitaplarınız var mı?
 
Bugüne kadar yayınlanmış 23 eserim var
Bunların dördü mesleki
Diğerleri sosyal, siyasi, edebi eserler
Meslek dışındaki ilk kitabım 1987 yılında yayınladığım “O belde” isimli şiir kitabı.
İçinde o güne kadar yazdığım şiirlerin çoğu yer aldı.
Bu şiir kitabını 5000 adet bastım.
Bu sayı bir şiir kitabı için önemli olduğundan söylüyorum.
Sonra 1997’de Gül Ülkesi
Ve 2014’de Aşka Tahammül Gerek başlıklı şiir kitaplarım yayınlandı.
Sosyal konularda yayınlanan ilk kitabım Devletin Tanrılaşması (1996)
Sonra seriye bağlanmış gibi gelen sistem eleştirisi kitaplar:
Sistemin Ahtapotlaşması
Demoklasya/ Tabular Ülkesi
Laika/Sultanın Gözdesi (roman tarzında kara mizah)
Kavgaların Anatomisi/Put Tercümanlığı
İrtica/Sultanın Korkusu (roman tarzında kara mizah)
CHP’den AKP’ye Siyasi Alan Belirlemesi
Ve aralara serpiştirilmiş gönül kitapları:
Yılanlar da Baharı Bekler
Değişimin iklimi
Ağaçlar Kışın Olgunlaşır
Huzurun Davetçisi
İnsan
İki iklim
İkindi Zamanı
Ve iki roman:
Yılankayasında Aşk
Yolcu
 
Her şairin bir şiir tanımı vardır. Sizce şiir nedir?  Her şiir yazan şair midir?
 
Bana göre şiir, sözün ahenkli söylenişidir.
Bu bakımdan ister hece vezniyle olsun, ister serbest vezinle olsun şiirde mutlaka bir ahenk, gönlü okşayan bir kafiye olmalıdır.
Benim bu tarifime göre şiirinde ahenk olmayan kişi şair değildir, şöhreti ne olursa olsun.
Bir başka ifadeyle, yazılan şey şiir olacak ki, yazan şair olsun.
 
Bugüne kadar gelmiş geçmiş şairlerden etkilendiğiniz elbette ki vardır. Hangi şairi veya şairleri okumaktan haz duydunuz?
 
Yunus Emre, Karacaoğlan, Mehmet Akif, Yahya Kemal, Faruk Nafiz, Arif Nihat Asya, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Abdürrahim Karakoç, Yavuz Bülent Bakiler, …
Bu sayıyı artırmak mümkün…
Çünkü her şiiri olmasa da bazı şiirlerini zevkle okuduğum ve duygulandığım çok şair vardır.
 
Şiir için özel bir ortamınız olur mu? Daha çok hangi vakitleri seçersiniz?
 
Hiç belli olmaz.
Şiir bir duygu taşmasıdır
Ve bu duygunun ne zaman taşacağı hiç belli olmaz
Öyle ki, bazen çok kalabalık bir ortamda bile duygu taşması olabiliyor.
Yapılacak olan şey o taşmayı, o ilhamı hemen kayda geçebilmek.
Çoğu zaman bunu yapmak mümkün olmuyor, elbette…
 
“Bülbülün güle aşkı malumdur cümleye
Asıl aşk odur ki kimseler bilmeye
 
Bülbülün aşk üzre feryadı arşa çıkar
Âşık odur ki bir ah ile arşı yıkar”
 
Sizce aşk nedir, aşka yolculukta yolcunun yanında bulundurması gerekenler nelerdir?
 
Gençlik yıllarında yazdığım bir yazıda aşkı bal şerbetine benzetmiş ve içtikçe susarsın, demiştim.
Gerçekten de aşka kanmak olmaz, âşık hep daha fazlasını ister.
Aşk konusunda yazdığım çok sözüm vardır.
Uzun bir yazımın başlığı, aşkımız yakıtımızdır, idi…
Ve gerek şahıs olarak, gerekse toplum olarak aşkını kaybedenlerin insanlığa verecekleri bir şey yoktur.
Yakıtı aşk olanlardır ki, insanlara ve toplumlara faydalı olurlar.
Ve aşka yapılan yolculukta yanımızda bulundurmamız gereken tek şey vermektir.
Nitekim bu çerçevede yaptığım bir tanım şöyledir:
Sevmek, vermektir…
Vermeyen sevemez…
Sevmeyen veremez…
İşte bugün biz öncelikle vermeyi kaybettik…
Aşk yoluna mı çıkıyoruz?
Vermeyi yanımıza alalım…
 
“Hayallerimizin, ufukların ötesinde kaybolan feri azalmış ışıklara tutunup gitgide bizden uzaklaşması, gölgelerin ise koşuşturmaktan kolları iki yana düşmüş yorgun kişilerin çaresizliği ve bıkkınlığı içinde hüzünle geri dönüşüdür, ikindi zamanı…
Yani gölgelerin onca çabaya, onca uğraşa, onca didinmeye, onca koşuşturmaya karşın hayalleri bir türlü yakalayamayışının adıdır…”
                                         
Her yönden donanımlı bir insansınız. Gençlere, yeni kalemlere neler tavsiye edersiniz?
 
Dolmadan olunmaz.
Gençlerimizin öncelikle dolması lazım…
Gönüllerini ve zihinlerini öylesine dolduracaklar ki…
Gönülleri ve zihinleri bir destiye benzetirsek, destiyi eğmeden ağzından taşacak…
Ancak o zaman o gönülden ve o zihinden çıkan sözün ve yazının etkisi olur.
Bunun için çok okumaları lazım.
Özellikle asıl kaynağından İslam’ı iyi okumaları ve iyi öğrenmeleri gerekir.
Sonra bunun üzerine, iyi bir tarih kültürü ve edebi kültür yüklemeleri icabeder.
Bu zaman diliminde bu dediklerimi yapmak çok kolay…
Yeter ki gençlerimizde dolmayı sağlayacak kadar gayret ve sabır olsun.
 
Şiir sanal ortamda oldukça fazla ve herkesin şiiri sevdiğini düşünüyorsunuz. Fakat kitap kısmına gelince şiir kitapları pek satılmıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Biraz şaka da olsa, sanırım herkesin kendisini şair sanmasından kaynaklanıyor, şiir kitaplarının satılmayışı…
Oysa şiir kitabı okumadan, genç bir şair şiirinde nasıl ilerleyecek?
Bu mümkün değil elbet.
Fakat bizim asıl derdimiz sadece şiir okumama değil, kitap okumama…
Devletin kitabın basımından %18, kitabın satımından %8 KDV aldığı bir ülkede yaşıyoruz.
Oysa okumadan bir şey olunmaz.
Hem de hiçbir şey.
Devletin kitaptan KDV alma ayıbından kurtulması lazım.
O zaman çok olmasa bile kitap okuma biraz teşvik edilmiş olur.
 
“Zaman içinde zamanı yaşamaktı hayalim
Gün ışığından bir köşk yaptım ikimize
Akşamın kızıllığında artarken melalim
Işıklara binip aşkı aldık terkimize
Zaman içinde zamanı yaşamaktı hayalim”
 
Çok yer gezdiniz, çok insan tanıdınız ve birikiminiz oldukça fazla. Bu birikimi süzgeçlediğiniz zaman bize mirasınız ne olur?
 
Öncelikle ne için yaratıldığınızın farkında olun.
İnsan yeryüzünde Allah adına tasarrufta bulunma yetkisine sahip tek varlık.
Allah’ın yeryüzündeki vekili…
Bunun için akılla donatılmış.
Ve Allah’ın vekili olan insanın en önemli özelliği hür oluşudur.
Bugün bütün sıkıntımız hür insan azlığıdır.
Hür olmayan insan aydın olmaz.
Aydın kendi doğrusu olan insandır.
Çok bilen, malumatfuruş insanlara aydın denmez, entelektüel denir.
Ülkemizde entelektüelle aydın karıştırılır.
Entelektüel çoktur, aydın nadirdir.
Bunun için diyorum ki:
Hür olun…
Hür olun ki, aydın olabilesiniz…
Üç günlük dünya için kimsenin önünde eğilmeyin.
Allah’ın verdiği akıl ve imkân ölçüsünde alanınızda iyi olmanın, mümkünse en iyi olmanın yolunu arayın ve bulun.
Ve şu sözümü asla unutmayın:
Hayatta başarılmayacak hiçbir iş yoktur; başaracak kadar çalışmak kaydıyla…
 
Hayatın size sunduğu en büyük armağan nedir?
 
İslam…
Müslüman bir coğrafyada, Müslüman bir mekânda, Müslüman bir anne babanın çocuğu olarak doğmak…
Bunun üzerine hiçbir nimet olmaz.
Bundan sonrası elbet var…
İyi bir evlilik…
Dünyevi nimetler içinde bundan daha güzeli olamaz
Çünkü iyi bir evlilik dünyada cennet hayatını yaşamaktır
Bunun da yolu, gereklerini tam olarak yerine getirmek kaydıyla, görücü usulünden geçer
Kız olsunlar, erkek olsunlar marketten elbise alır gibi bir eş seçimi yapmasınlar
 
Son olarak dönüp eserlerinize baktığınızda iyi ki yazmışım dediğiniz bir şiirinizi bizimle paylaşır mısınız?
 
Elbette
İlk şiir kitabım olan O Belde’yi baskıya verdiğim sırada yazdığım ve kitaba koyduğum bir şiir bu
Bir de kitabın basımı bağlandığı için arka kapağa koymak zorunda kaldığım bir şiirim var
Bu günlerde bu iki şiire ihtiyacımız her zamankinden daha çok
İşte o iki şiir…
 
BEKLEYİŞ
 
Bir bahar sabahı gibi gel yavrum
Bir bahar sabahı gibi
Gül kokuları sümbül kokuları getir
Ve kararmış gönüllerde ıtırlar bitir
Yaşamanın zevkini öğret insanlara
İnsan olmanın zevkini öğret
Ve gençliği ve tazeliği
Ve ölümden sonra dirilişi öğret
Ve hesabı ve sıratı
Ve cenneti ve cenneti öğret insanlara
Bir bahar sabahı gibi gel yavrum
Bir bahar sabahı gibi
 
Bir yaz yağmuru gibi gel yavrum
Bir yaz yağmuru gibi
Bereketi getir bolluğu getir
Dallarda meyve başaklarda buğday ol
Dolu olmayı öğret insanlara
Ve boş başak misali dik başaklara
Tevazuu ve cömertliği öğret
Ve vermeyi ve faydalı olmayı
Ve kul olmayı ve kul olmayı öğret insanlara
Bir yaz yağmuru gibi gel yavrum
Bir yaz yağmuru gibi
 
Bir sonbahar akşamı gibi gel yavrum
Bir sonbahar akşamı gibi
Hasreti getir hüznü getir
Yaprak yaprak dökül yerlere
Hayatın hiçliğini öğret
Ve ayrılığı ve ölümü öğret insanlara
Ve çürümeyi ve toprak olmayı
Ve cehennemi ve cehennemi öğret
Bir sonbahar akşamı gibi gel yavrum
Bir sonbahar akşamı gibi
 
Bir kış beyazlığı gibi gel yavrum
Bir kış beyazlığı gibi
Affı getir mağfireti getir
Rab’ın tükenmez hazinesinden
Ve insanların kusurunu insanların günahını
Bir tövbe gibi ört
Ve bağışlanmayı ve bağışlanmayı öğret
Bir kış beyazlığı gibi gel yavrum
Bir kış beyazlığı gibi
 
Bir aşk gibi bir sevda gibi gel yavrum
Bir aşk gibi bir sevdalı gibi
Sevgi getir muhabbet getir
Aralarındaki kini dargınlığı kaldır insanların
Ve sevmeyi sevilmeyi öğret
Ve huzuru ve barışı
Ve dost olmayı ve dost olmayı öğret insanlara
Bir aşk gibi bir sevda gibi gel yavrum
Bir aşk gibi bir sevda gibi
 
Bir sahabi gibi gel yavrum
Bir sahabi gibi
Kur’an’ı getir sünneti getir
Ve İslam’ı yeniden öğret insanlara
Ve çileyi ve fedakârlığı
Ve kardeşliği ve kardeşliği öğret
Bil ki insanlık seni bekliyor
Ve ben seni bekliyorum
Bir sahabi gibi gel yavrum
Bir sahabi gibi
(1987)
 
 
ÖZ GEÇMİŞİM
 
Bir gün
Bir çadır kurup Anadolu’ya
Yurt edinmiştim
Ve güzelleştirmek için yurdumu
Uğraşmışım didinmişim
Kızımın her gününe bir çam
Oğlumun her gününe bir çınar
Dikmişim
Ve çamlarca yeşillenip
Çınarlarca
Serpilmişim
Sonra
Vecd ile seccademi
Ruhumla göğe ermişim
Bu aşk
Bu güzellik
Bu mutluluk
Asırlarca asırlarca asırlarca
Sürse dermişim
Ve âleme insanlık dersi
Vermişim
Bir hayal gibi
Bir rüya gibi şimdi
Hep o unutulmaz geçmişi
Yaşarım
Bakmayın benim sessiz durduğuma
Dolmadayım şimdi
Ve günü gelince bilin ki
Yine o aşkla yine o aşkla yine o aşkla
Taşarım
(1987)
 
Bizim sormayı unuttuğumuz sizin söylemek istediğiniz bir şeyler var mı hocam.
 
Bu millet muhteşem tarihine geri dönüyor
Bütün dünyanın, tıpkı yüzyıl öncesinde olduğu gibi, üstümüze çullanması bundan
Buna rağmen karamsarlığa gerek yok
Bize düşen, karınca misali fert olarak üstümüze düşeni yapmak
Gerisi Allah’ın işi…
İslam’ın sancağı bir asırdır yerde
Bunu yerden kaldıracak olan biziz
Eğer bu, biz olmasaydık…
Allah(cc) bu sancağı çoktan bir başka kavme kaldırtırdı…
Fakat yapmadı…
Öyleyse, bu yürüyüşe hazır olalım
Bedenen, ilmen, fikren, ruhen…
 
Bu güzel söyleşi için tekrar teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum
 
Böyle bir ortamda sohbet imkânı verdiğiniz için ben de size teşekkür ediyorum
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir