ALPER GENCER
Yankılandım da Duruldum!
Yankılandım da Duruldum!
vuruldun seni bir karanlığa gömdüler
adını sordular söylemedim münevver
üstümü aradılar yok altımı aradılar yok
boynu hayli bükülmüş bir tuzaktan baktılar
cesedini gösterdiler sana çok benziyordu
anlamak istediler hep uzaktan baktılar
nasıl yaşatıldıysan öyle öldürülmüştün
çekinmedim ağladım
anlamadılar
ben bir sokak lambasına vurulmuşum münevver
gece olunca karnım gövdemde bir ağrıdır
ne anladıysam al, al hepsi senin olsun
nasıl olsa mutmain bir vedayla gidiyorsun
hasretinin bitmesine senin adına mutlu
gülümser bir törenle kutsandı hemen yasın
aklın aldığı göz yüreğin aldığı bakış
çekilmiş fişlerden daha bir boşluktasın
ne söylesem ancak kelimelerce kabz
nere baksam ufkun ardındaki karanlık
bir volta boyu sokak tenviratıdır acz
uzansam tutulmaz bir nahoşluktasın
çan vuruldu ezan allah dedi sen söndün
böylece üç yerinden daha vurulmuş oldu sükut
ölüm durdu yani dirilmenin imkanına
kurşun vınlayıp sekti
yağmur yağacaktı, şemsiyem kırılınca
bulut tetiği çekti
epeyce geçti üzerimden gökyüzü
bertaraf oldu sınır
ali’sini bulmuş gibi kamber
herkes bir tarafa doğru ıslanır
ben sana doğru ıslandım münevver
yastıksa binlerce tüydür
mantıksa paramparça
örtüyse bundan böyle yırtık
yağmur dursa da kurumam
güneş çıksa da kurumam artık
sebeplerin çağından geçiyoruz münevver
elbette her fiyasko
açığa çıkarılmamış bir cinayet korkusuyla örtülür
elbet her susuş
sonuçları belli sebeplerle yontulur
niye sustun demiyorum ama niçin konuşmuyorsun
biliyorsun münevver
bile bile gırtlağın köpeği olmamışsa bu eğri harfler
düşünmek akla ur olmamışsa
ve o büyük gerilmenin adıyla başlamıyorsak sevişmeye
dolanan kalp yorulan kandır
bütün yankıların gücü adına
insan sustuğu zamanlarda ne kadar da konuşkandır!
söze başla ve kopar perdeleri seyirciden
bak bayraklarım kırık hala bileklerimden
ipi tutmuşum münevver ipi tutmuşum
unuttuğum marşları ezbere biliyorlar
kaybederiz korkusuyla giriyorlar savaşa
biz yalnızca galipliği inkar etmekteyiz
gayb ederiz ümidiyle olan biteni
üç günahı üç tövbeyle hünkar etmekteyiz
sen beni kim sanıyorsun allah’ın seversen
üzerimde ışık kırıyorlar münevver
mercek yapıyorlar kavislerimden
on bin kadar göz gezdi paralelimde
adını sordular söylemedim münevver
kurmuşsun bağdaşını bir odağımda
bakmayı en baştan unutsalar görürler
ince bir körlük gerek seni çözmeye
çözmekten ölmek gerek seni çözmeye
o kadar eminler ki sabah olacak diye
geceyi plan gibi taşıyorlar münevver
hiç mi ölmek düşmez apansız dakikaya
kaç saniye sonrasını yaşıyoruz haber ver
sağlıklı bireyler olarak münevver
sağlıklı şekillerde ölüyoruz buradan
nereye ölüyorsak oramızdan tut beni
ağzımdan kaçırmışım bir turna sürüsünü
konuşsam gökyüzü sussam senin yüzün
modernoğlu görmek istemez ölüsünü
nereye susuyorsak oramıza ek beni
zaman geçiyor sanki ben içinde değilim
sürekli hatırlıyormuşum gibi dışarıda
çarşıya çıkmışım da eve dönememişim
eğer ben çarşıdaysam kim duruyor evin ortasında
aklımı azaltarak bıraktım münevver
bir çırpıda bıraktım bana çaktırmadılar
adını sordular çevirdiler yanımı
samimiyet kaptılar gözden temas yaptılar
mış gibi ses verdiler diyaframlardan
aldanacak bir taraf bırakmadılar
aldanmadım münevver aldanacak neyim var
o kadar susuzum ki su artık neye yarar
insan hasretten kuduruyor kudurdum
unuttum gayrı hatırlatıp da delme
yokluğuna bağırdım
yankılandım duruldum
ben bu beklemeğe alıştım gelme!
nereye gidiyorsak oradan geldik
sıcaklığın kar yağarken aklımda
soluğumuz dumanlı kafamız iyi
ama mıh gibi çakılı duruyorsun saklımda
sevdiğimi söylüyorum bir serçe sürüsü konuyor hemen
sonra bir serçe sürüsünü vuruyorlar vuruyorum
nasıl bir korkuysa o nefes nefese
nasıl bir korkuysa o nefes nefese
gece boyu uyumayan mezarlık mı o!
insan hasretten kuduruyor münevver
yaşamak ölümün sevgi duruşu
soruyorlar hayatı vallahi bilmiyorum
ben ölümden daha
ben ölümden daha
ben ölümden daha hayati bir şey bilmiyorum
sözler asansöre binmek gibi bazen
sözler ki bir anlamın içindeyken münevver
sözler asansörden inmek gibi bazen
sözler ki bir anlamın içindeyken münevver
vuruldun seni bir karanlığa gömdüler
adını sordular söylemedim münevver
sağımı aradılar yok solumu aradılar yok
boynu hayli kırık bir niyetten baktılar
çocukluk resimlerin… her birini yaktılar
nasıl doğurulduysalar öyle yaşıyorlardı
çekinmedim anladım
ağlamadılar