Varlık Dergisinin Temmuz 2017 Sayısı

Varlık Dergisinin
Temmuz 2017 Sayısı
Çıktı
 
Varlık Dergisinin Temmuz 2017 Sayısında;
 
Çizgiyorum – G. Öykü Doğan         
 
Animasyonlardaki Genç Kız Figürleri ve Queerliğin Arzu Ufukları – Nilgün Tutal   
Dosyanın Aydın Çam imzalı ilk yazısı “Dayak”, animasyonlardaki dişil yüzlerin günümüzdeki durumunu ele alan diğer yazılara bir giriş niteliği taşımakta. Çam’a göre büyük ustaları istisna kabul edecek olursak, canlandırma sinemasının, animasyonun ya da çizgi filmin genel anlatı yapısı, ele aldığı temalar ve öykülediği karakterler ana-akım kurmaca filmlerle koşutluk içindedir. Çam yazısında tıpkı kurmaca sinemanın kendisi gibi, canlandırma sinemasının da öznenin kendini konumlandıracağı tektipleşmiş ve rutine dönüşmüş bir dünya tasavvurunun bilişsel haritalarını oluşturduğunu öne sürüyor. Hollwood yapımı animasyonlar ile Türkiye menşeli animasyonlara toplumsal cinsiyete dair bilişsel haritaları nasıl inşa ettiklerini çözümlemek için yakından bakıyor.
“Yerel Masalların Hollywood Yüzü: Disney Animasyonlarında Sözde-özgür Yeni Prenses Figürleri” başlıklı yazısında Cemre Yılmaz, toplumsal cinsiyetin değişen ama bir şekilde de egemen erkek düzenini yeniden inşa eden son dönem filmlerini daha özgül örnekleriyle çözümlüyor. Yılmaz’a göre Disney’in ürettiği animasyonlar geçmişten farklı olarak ergen genç kızların yaşamlarını konu ediyor. Yılmaz bu dönüşümün aldığı biçimi, Walt Disney Stüdyoları’nın ürettiği ve gişe rekorları kıran, kahramanı kadın olan filmleri ele alarak göstermeyi deniyor. Hollywood ve Türkiye sinemasının animasyonlarında kadınlık ve erkeklik rolleri geleneksel kodlarla yeniden üretilirken, bunların karşısında farklı dişil bir evrenin var olabileceğini göstermek üzere Nilgün Tutal, “Hayao Miyazaki’nin Dişil Evreni” başlıklı yazısında ünlü animasyon ustası Japon yönetmen Hayou Miyazaki’nin filmlerini ve filmlerinde kahramanlaştırdığı genç/ergen kızların hikâyelerini nasıl kurguladığını ele alıyor.
Tutal, Miyazaki’nin filmlerinin var olan cinsiyetçi ve doğa düşmanı modern sisteme karşı sanatsal/kül¬türel bir direniş olarak okunabileceğini savunuyor. Yazısında Kiki Küçük Cadı (1989) filminin üstünde, filmde cadılığın tarihsel olarak toplumu tehdit eden bir yabanıllık olarak inşa edilmesini tersine çevi¬ren bir hikâyenin anlatılması nedeniyle biraz daha fazla duruyor. Dosyanın son yazısı Rahmi Öğdül’ün “Sünger Bob Üzerine Aykırı Düşünceler” başlıklı yazısı. Dosyanın ilk üç yazısı animasyon filmlerindeki genç/ergen kızların temsilini feminist bakış açısından ele alıyor. Öğdül’ün yazısı ise ilk üç yazının açtığı patikalardan geçerek yolculuğun yönü¬nü Sünger Bob ve arkadaşlarının yaşadığı Bikini Bottom’a çeviriyor.
Öğdül toplumsal cinsiyet tartışmalarına Gilles Deleuze ile Judit Butler’ın düşün dünyasından esinlenerek yeni açılımlar kazandırıyor. Sünger Bob’un geçirgen ve akışkan bedeninin akışkanlıkları artık yok edilmiş bedenlere söyleyecek sözü olduğunu belirtiyor. Cinsiyetsiz olduğu ölçüde queer sayılabilecek Sünger Bob’un kendini yeni akışlara ve karşılaşmalara teslim etmesinin açacağı yeni toplumsal oluşumlara dikkati çekiyor. Tüketim toplumunun sürekli tatmin etmeye çalıştığı haz ile arzu arasındaki farkı açıkça göstererek, bizi geçici hazlardan vazgeçip Deleuze’ün lügatinde önemli bir yeri olan “arzu devrimi”ne katılmaya çağırıyor. Çağrıya kulak verebileceklere iyi okumalar.
 
Dayak – Aydın Çam     
Sinemayı içinde bulunduğu toplumsal yapıdan ayrı düşünmek mümkün değil. Sinema, bir yandan bu toplumsal yapının haritalarına dair bir izlek sunarken, diğer yandan da bizatihi bu haritayı yeniden-üretecek bilişsel kodları serimler. Dolayısıyla bu filmleri bugünün Türk toplumunun erkek egemen kültürel kodlarıyla, artık gelenekleşmiş muhafazakârlıkla birlikte okumak gerekiyor.
 
Yerel Masalların Hollywood Yüzü: Disney Animasyonlarında Sözde-Özgür Yeni Prenses Figürleri – Cemre Yılmaz
Femme Fatale karakterlerin kurbanı olan masum ve güzel prenseslerin hepsi aynı özellikleri taşır. Yalnızca fiziksel yapıları ve karakter özellikleri değil hayat hikâyeleri, çektikleri acılar da aynı derecede benzerlik gösterir. Bu popüler Disney kadınları yalnızca pasif ve sevimli değil, aynı zamanda olağanüstü derecede sabırlı, sadık ve sessizdir. Bu tiplemeler genel olarak kusursuzdur ve hikâye içerisinde de herhangi bir dönüşüm geçirmezler, çünkü zaten doğuştan mükemmeldirler.
 
Miyazaki Filmlerinin Dişil Evreni – Nilgün Tutal 
Zengin entelektüel ve estetik evreni aracılığıyla Miyazaki, yerleşik düzenle bütünleşen ideologların değil bu düzenin ötesine geçen ütopyacıların yanında konumlandırılabilir. Sinemanın kurgusal evreninde Miyazaki, daha iyi dünyaların nasıl olacağını, olası olup olmadığını ve yitirdiğimiz (doğa örneğin) şeyin ne olduğunu imgesel olarak inşa eder.
 
Sünger Bob Üzerine Aşırı Düşünceler – Rahmi Öğdül   
Arzu neşedir; oluşun, başka bedenlere bağlanmanın neşesidir. Sünger Bob bedeninden bir arzu dalgası geçtiğinde neşeli bir kız-oluş yaşar. Bir dondurma reklamı elbette neşeli oluşlar yaşamayalım diye bizi tüketmeye, haz alıp tükenmeye çağırır, “Haz peşinde koşanlara sen de katıl” diye seslenir durur.
 
Celal Sahir Erozan – “Kadınlar Olmasa Öksüz Kalırdı Eş’ârım” – Murat Batmankaya
Her kadın feminist midir, olmalı mıdır, bir erkek feminist olamaz mı, tartışmıyorum; lakin niye ihtiyaç duyulur böylesi sıfatlara, işte bunu anlamak istemiyorum. Celal Sahir’in “sevmek ve sevilmek aşkı”yla yanıp tutuşması onu “kadın şairi” kılmaya yeter mi? Hüzün ve melâl, hatta romantizm yalnız kadınlara mahsus bir şey midir?
 
Han Kang’ın “Vejetaryen”i Üzerine: Postmodern Çağda Kadınlık ve Roman – Erendiz Atasü
“Vejetaryen” ince bir kitap; anlatı kısmı sadece 145 sayfa; ama bireyin iç dünyasını kulaçlama anlamında başdöndürücü derinlikte; modernizm durağında yeterince oyalanamadan, feodalizmden üst teknoloji uygarlığına atlamış bir toplumun panoramasını çizebilme açısından ise gepgeniş. Romanın okurun zihnini fazla zorlamayan, az kişi arasında geçen, sapsade ama çarpıcı bir olay örgüsü var.
 
George Sand’da Resim ve Roman Buluşması – İnci Aydın       
İnsan varoluşundan bugüne hem yaşamı, hem de karşıtı olan ölümü tanımlamaya çalışmış, resim ve edebiyatta bu arayışını ifade etmiştir. Bu kimi zaman öç alan bir iskelet, kimi zaman çürümüş bir cesetle anlatılmış, insanın ölüm karşısında duyduğu korkuyu somutlaştırmıştır.
 
2017 Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri        
Zeynep Uzunbay, Abdülkadir Budak, Metin Cengiz, Salih Bolat, Enver Ercan’dan oluşan şiir seçici kurulu yaptığı değerlendirme sonucu ödülü oybirliğiyle Devrim Horlu’nun “Gölgeler Çürürken” adlı dosyasına verirken; Zülal Demir ve Zeliha Cenkci’nin dosyalarını ‘dikkate değer’ buldu. Nursel Duruel, Feyza Hepçilingirler, Hatice Meryem, Mehmet Zaman Saçlıoğlu ve Feridun Andaç’tan oluşan öykü seçici kurulu, ödülü Pelin Kıvrak’ın “Hiçlikte İhtimal Var” adlı dosyasına verirken; Erkmen Özbıçakçı, Halil Yörükoğlu ve Serhat Köroğlu’nun dosyalarını ‘dikkate değer’ buldu. Ödül alan ve dikkate değer bulunan isimlerin söyleşi, şiir ve öykülerine yer veriyoruz.
 
Devrim Horlu ile Söyleşi     
Bir yola çıktığınız zaman o yolun bir sonu olmadığını bilseniz bile belli noktalarda durup dinlenmeniz, nerede olduğunuza bakmanız ve hangi yöne doğru yürüyeceğinizi düşünmeniz gerekir. Şiir de sonu olmayan, tamam bitti diyemeyeceğiniz bir yol. Ödüllerin işte o sonu olmayan ama yolda olduğunuz için kendinizi mutlu duyduğunuz zaman sürecinde; dinlenip nerede olduğunuza bakmanız ve hangi yöne yürüyeceğinize dair düşünebileceğiniz bir durak olduğunu düşünüyorum. İnsana cesaret veren bir şey ödül almak.
 
Şiirler (Şiir) – Devrim Horlu
 
Pelin Kıvrak ile Söyleşi        
İnsana dair söyleyecek sözü olan ve bu sözlerle insanları iyi etmek isteyen tüm yazarların birbirleriyle sınırlar-üstü bağlantılar içinde oldukları gibi bir düşünceye sahibim. Akademisyen olarak da, öykücü olarak da “göçmen yazarlar,” “kadın yazarlar,” “Türkiyeli yazarlar” gibi gruplamaların gerekliliğine inanmıyorum.
 
Toz (Öykü) – Pelin Kıvrak
 
Ancak Bu Son (Şiir) – Zeliha Cenkci
           
Kaçacağım Yerim Yok Ama Evimdeyim (Öykü) – Erkmen Özbıçakçı        
 
Eleştirinin Bıyıkla İlmihali (Şiir) – Zülal Demir
 
Sıradan Bir Gün (Öykü) – Serhat Köroğlu
 
Uyudum Uyandım Değişmedi Dünya (Öykü) – Halil Yörükoğlu
 
Solgun Kızlar Şarkısı – Haydar Ergülen         
Ne biliyordum ayna? Mutluluğun yolu nedir? Sevinç kimin işidir? Nasıl onurlu bir eylem olarak sürdürülür yaşama uğraşı? Hiçbir yere varmayan düşüncelerden örülü bir boşluk duygusuna düşüverdim. Mevsimlik sevdalar, günübirlik sevinç çığlıkları tek tek insanların hayatında sürüp gidiyordu.
 
Modernlik, Sonrası ve ‘Sol Melankoli’ – Halûk Sunat
Siyasi ahlakçılık, solun malûliyet ve mağlubiyetinin semptomatik karşılığıdır.
 
Eğitim ve Edebiyat Dünyasında Acı Bir Kayıp: Mahir Ünlü Hocayı da Yitirdik… Yusuf Çotuksöken
Türk Dili Devrimi’nin ateşli savunucularındandı. Bu konuda hiç ödün verdiğine tanık olmadık: Okula denetlemeye gelen tutucu denetmenlere karşı her türlü riski göze alıp görüşlerini savunması ve değiştirmeyeceğini söylemesi biz genç öğretmenler için çok anlamlıydı doğrusu.
 
Hollanda Notları: Zarif ve Kirli Amsterdam – Deniz Özbeyli 
Kir nedir ama? Zor bir bilmecedir bu. En zarif çiçeklerin, rayihalı güllerin kirli gübrelerin içinden fışkırdığını düşününce kiri, necaseti bir kez daha düşünürsünüz.
 
Jack Kerouac ve West End Bar’ın Çılgınları – Taner Ay
Jack Kerouac, konuşma diliyle yazınsal dilin terkibi olan yeni bir üslûp yaratmıştı. Bu üslûba “doğaçlama düzyazı yöntemi” diyordu. Amerikan edebiyatındaki gelenekçiliği, “B” sınıfı filmlerden, çizgi romanlardan, ucuz kitaplardan ve caz müziğinden yararlanarak geliştirdiği bu üslûp ile değiştirmek istiyordu.
 
Varlık Kitaplığı 
 
Seray Şahiner ile Söyleşi – Beyza Selen Çavuş
“Kul”, bir ayakta kalma hikâyesi… Ama beri yandan, yalnızlığı birçok yönüyle ele almaya çalıştığım bir metin.
 
“O Öyle Olmadı” / Ercan y Yılmaz – Şengül Can
"O Öyle Olmadı" adlı romanının girişini masallardaki döşeme bölümüne benzetebiliriz. Okuyucunun ya da dinleyicinin çağırıldığı bölümdür. Yazar burada okuru romana hazırlar. Roman bir köyde başlar, bu köy üzerinden bir dünya yaratılır. Bu da daha çok dil ile yapılır.
 
Mevsim Yenice ile Söyleşi – Engin Türkgeldi
Bizi insan yapan, zenginleştiren ironi, bence öyküye de aynı derinliği sağlıyor.
 
“Kan ve Gül” / Alper Canıgüz – Reyhan Koçyiğit   
“Kusursuz cinayet yoktur, her cinayet ardında mutlaka bir iz bırakır” kriminal mottosu şüphesiz birçok vakada doğruluğunu ispatlamıştır. Romanın sonu içinse bu mottodan yola çıkarak küçük bir ipucu vermek gerekir belki: Abdül’ün katili de ardında bir iz bırakmıştır; ‘fedasız bir aşk, aşk mıdır’ı sorgulatan türden.
 
“Olma Sanatı” / Erich Fromm – Yaşar Öztürk
Sahip olma deneyimine özünde benzeyen başka bir deneyim türünün de tüketim deneyimi olduğunu söyleyen Fromm’a göre yine burada da işlevsel (akla uygun) tüketim ile işlevsel olmayan (akla aykırı) tüketim birbirinden kolayca ayrılabilir.
 
“İki Gözüm Despina” / Yasemin Özek – Hasan Akarsu
Yasemin Özek, İki Gözüm Despina romanında, zorunlu göçün acılarını göz yaşartacak düzeyde duygusallıkla yansıtır.
 
“Kuş Bir Cümledir Uçarken…” / Güven Pamukçu – Hülya Soyşekerci       
Güven Pamukçu, kendi iç yaşantılarıyla doğadaki yaşamın uyum ve dengesini; insanın, akan zaman içinde bütünsel hakikate ulaşma bilgeliğini; okumanın, yazmanın, sevmenin, doğayı yüreğinde hissetmenin derin anlamını öykülerine dokuyor sükûnetle ve içtenlikle.
 
“Hep Aynı Boşluk” / Erol Gökşen – Turan Alptekin
Tanpınar 1939 yılında Tanzimat Edebiyatı kürsüsü profesörlüğüne getirilinceye dek bir yazar, şair ve estet, bir sanat adamı olarak yaşadı. Özgür ve anlaşıldığı üzere biraz da “bohem”. Ataç’ın “Kırtipil” takılmasının, yorumlanmak istendiği gibi, bir küçümsemeden çok onun bu boş vermişliği ile ilgili olduğunu sanıyorum.
 
“Moskova-Petuşki” / Venedikt Vasilyeviç Yerofeyev – İrem Uzunhasanoğlu  
Moskova Petuşki sadece bir banliyö treni yolculuğu değil aynı zamanda hayatın içselliğine yapılan bir yolculuktur.
 
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre
Bitirirken Sina Akyol şiirindeki derin, bembeyaz yolculuğumda, sözümü şöyle bağlasam: “dillerim üzüm salkımı” diyor ya şair, bu ne demek diye düşünmeye devam ederek, bugünü çok anlamlı, çok sesli bir şiirin içine çekilsem sessizce. Şairin kendisi ise şöyle dese: “Sina derdim, dilim yok,/ sesim mi.. geniş ova,/ sen yılkıdaki atı/ dilim diye ezberle.”
 
Küresel Haberler… – Zeynep Şen           
 
 
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir