“Varlık” Dergisinin Haziran 2015 Sayısı Çıktı

Varlık dergisi Haziran 2015 sayısı kapak
 
dergisinin
bu sayısında:
 
—————————————
Çizgi-yorum Semih Poroy
—————————————
Anonimleşen Biz miyiz Yoksa Dil/sizlik mi? – Betül Dünder      
Şiirin biricikliği ve şairin dokunulmazlığı üzerine eski metinlerden ve hatıralardan yola çıkarak çok şey söyleyebiliriz. Peki “Bugün başka bir şey yaşıyoruz” diyerek kimi zaman geçiştirdiğimiz kimi zaman kibirlendiğimiz ama en çok da “eğlendiğimiz” şey ne? Bizi Rimbaud’nun “başkası”na taşıyan? “Ben bir başkasıdır.” değil artık. Hepimiz hepimiziz!
———————————————————————–
Çömlekçinin Parmak İzleri – Didem Gülçin Erdem
Varlığını matbuata, yazılı kültüre borçlu olan bireyin kimliğinin yaratının önüne geçmesi ve böylelikle yeni bir iktidar alanının tanımlanması, yalnız anonim sürecin sonunu haber vermekle kalmaz, aynı zamanda tabandan kopuk bir yazın kamusunun teşekkülüne sebebiyet verir.
———————————————————————–
Çoğaltılabildiği Çağda Şiir Yapıtı – Mehmet Butakın
Nicel anlamda şiire olan inancı yok edecek fazlalıkta bir şiir üretimi ister istemez daha hakiki şeyler aramaya itiyor hakiki şairi ve okuyucuyu. Ne var ki şiir herkese uyan genişlikte bir deli gömleği gibi ölçüsüz, kısıtlanamayan ve sınırları çizilemeyen bir duygu evreninin nesnesi olarak kendine her türlü izleği açma özgürlüğüne sahiptir.
———————————————————————–
Az Biraz T.A.Z. – S. F. Çanga
Şiir içki sofralarında, tekkelerde, sahnelerdedir. Bunun için ille de Althusser’in bahsettiği türden ideolojik sebeplere gerek yoktur. İnsanlar şiir sever. İdeoloji için kullanışlı olmasının sebebi bu sevgidir. İdeoloji varken de yokken de vardır şiir.
———————————————————————–
Bir Anlatıcının Seslendiği Gücül Örnek Okur – Mehmet Rifat    
Güven Turan’ın Nisan 2015’te Yapı Kredi Yayınları’dan çıkan Yaz Üçgeni başlıklı romanından söz ediyorum. Bu yazıda romanın kurgulanışını, öykülenen olayı, kişiler arası ilişkileri, tema (aşk) örgüsünü, yazarın üslubunu ele almayacağım. Anlatıcının niteliklerini, Yazarla arasında kurulabilecek bağları da değerlendirme yoluna gitmeyeceğim. Üzerinde durmak istediğim nokta, Anlatıcının seslendiği o Gücül Örnek Okur. Şöyle sorabilirim: Yazarın Yaratıcı Benliği ya da daha doğrusu Öykü-Dışı Anlatıcı ne tür bir Gücül Örnek Okurun beklentisi içinde?
———————————————————————–
Rüzgârın İşi (Şiir) – Hüseyin Köse                                                            
———————————————————————–
Tartışmacı, Düşünür, Araştırmacı, Edebiyatçı Attilâ İlhan – İbrahim Oluklu
Attilâ İlhan’ın özellikle 70’li yaşlarında üzerinde durulan “düşünce adamı”10 kimliği, daha çok gençken, Balıkesir’de yayınlanan Türk Dili ve Balıkesir Postası gazetelerinde yazdığı “gençlik yazıları”nda da çıkmaktadır karşımıza. Edebiyatımızda özellikle şair ve romancı kimlikleriyle bilinen İlhan, son yıllardaki yazılarıyla düşünce adamı niteliğini daha bir öne geçirmiş görünmektedir.
———————————————————————–
Buun Topika Anşalttım (Şiir) – Arif Erguvan                                       
———————————————————————–
Cemal Süreya: Şairin Bir Denemeci Olarak Portresi – Haydar Ergülen
Cemal Süreya’yı kendini taklit eden, yani şiirini taklit eden bir denemeci olarak da görmek mümkün. Böylece onu zorlu şair ve usta denemeci olarak da adlandırabilir ve yazının başlığını “Zorlu şiirinin usta bir taklitçisi olarak denemeci Cemal Süreya’nın portresi” Cemal Süreya biçiminde değiştirebiliriz.
———————————————————————–
Kiralık Mezar (Öykü) – M. Özgür Mutlu                                                   
———————————————————————–
Fazıl Hüsnü Dağlarca – Türkân Yeşilyurt                                              
Dağlarca’nın şiir ütopyası Tanrı’ya, doğaya ve insana sevgi duymak ve evrendeki bütün varlıklarla birlikte “yeryüzü kardeşliği” içinde yaşamaktır. Çünkü ona göre evrenin yaratılışının sebebi sevgidir.
———————————————————————–
Ölüm Alışkanlığı… – Mahmut Şenol                                                           
Antik Yunan tanrıçalarından Panacea’yı bu işle memur etmişlerdi. Panacea öyle bir evrensel ilaç bulur ki, tüm hastalıklara şifa olacaktır, ölümsüzlüğe kavuşulacaktır. Ne var ki, Yunan Uygarlığı çabuk tarafından işi Roma Uygarlığına devredip bir karanlık döneme girince, Panacea’dan beklenen bu vazife yerine gelmez. İnsanoğlu yine de gecinden olsun diye umut beslemeyi sürdürür. Ortaçağda meşhur sözlerden bir tanesi buna aittir: Me venga la muerte de Spagna; yani “Ölümüm İspanya’dan çıkagelsin!” biçiminde sipariş bile verilmiştir.
———————————————————————–
Masal Bitti (Öykü) – Şengül Can                                                                  
———————————————————————–
Spectrophobia (Şiir) – Alphan Akgül                                                        
———————————————————————–
“Atların Uykusu”ndaki “Belirsizlikler” – Cemil Okyay                   
Çemberinin arkasından koşarken göğe çekilip kaybolan çocuklar, anlamsızlık dolan tedirgin bakışlar, belleğin kayboluşu, unutmak ve geçmişe sürükleniş, fantastik çerçeveden tren garıyla, yaşadığı kente ve birbirine yabancılaşan yaşayanlarıyla nesnel dünyaya dönüş, tarihsel ve güncel olgularla somutlaşan gelgitler, “Belirsizlikler”in belirtileridir lirikte bizi bekleyenler.
———————————————————————–
Park Cinayetleri (Şiir) – Arife Kalender
———————————————————————–                           
Medya Notları: 2015 Türkiye Genel Seçimleri ve Kitlelerin Hayali Coşkusu
———————————————————————–       
Kitlelerin Hayali Coşkusu / İktidarın Fallosentrik Demokrasi Anlayışı? – Nilgün Tutal      
10 Mayıs’a denk gelen Anneler Günü’nde gösterilen Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun İstanbul Erkek Lisesi’nde yatılı okurken çektiği anne hasretini ve sevgisini seçmenle buluşturdu: “Cennet annelerin ayakları altındadır” diye Türkiye’de yaşayan her bir bireyin çocukluğundan bu yana duyduğu ve dillere pelesenk olmuş deyiş, Türk/Müslüman hafızasında yerleşmiş erkek egemenliğiyle birlikte kadını bir kez daha oğlun gözünden anneliğiyle yüceltti. Ancak siyasi reklam filmi asıl, Başbakan Davutoğlu’nun melekler gibi beyazlara bürünmüş annesinin sevgisine layık, çalışkan, geceleri ayrı düştüğü annesine hasret mektupları yazarken onun mis gibi kokusunu içine çeken masum küçücük bir erkek çocuğu olduğunu da söylüyordu. AKP’nin bu masumiyete ne kadar ihtiyacı olduğunu hepimiz takdir edebiliriz.
———————————————————————–
Yazı (Şiir) – Asuman Susam                                                                          
———————————————————————–
Yeni Bir Seçim(!) ve Tutarsızlık Örnekleri – Korkmaz Alemdar     
CHP açısından bakınca Gezi Direnişi’ni bünyesine alan, partiyle bir biçimde özdeşleştiren uygulama var mı? Ya da aktif bir gençlik ve kadın kolu çalışması var mı? Parti tabanını ve seçmenini mutlu eden bir politikalar üretiliyor mu? Adaylar parti programı ve felsefesine uygun mu?
———————————————————————–
Fetret (Şiir) – Alper Beşe                                                                                
———————————————————————–
Halkların Demokratik Seçimi – Aydın Çam                                          
Bir grup inşaat işçisinin kırmızı tuğlalarla yazdığı HDP görselinin dolaşıma girmesi hemen bir kampanyayı tetikleyebiliyor örneğin. Bir grup tekstil işçisi bir kumaşa HDP’nin adını nakşediyor, bir sanayi sitesinin emekçileri iş aletleriyle HDP yazıyor ve bir grup tarım işçisi patates çuvallarını tarlaya HDP kısaltmasını oluşturacak şekilde diziyor. Kimlik siyasetinden sınıf siyasetine geçmekteki Parti’nin söylemine denk bir kampanya kendiliğinden örgütleniyor.
———————————————————————–
Reşit Paşa Sahil Sarayı (Öykü) – Leylâ Çapan                                      
———————————————————————–
Çabuk Sular (Şiir) – Şeyda Üzer                                                                   
———————————————————————–
‘Psikanalitik Duyarlıklı Bakış’la Fethi Naci ve Roman Eleştirisi / 2 – Halûk Sunat  
Fethi Naci’nin romanın poetikasını –ve, kaçınılmaz, yazarın estetik yetkinliğini– ele alışındaki belirleyici eksiklik de bu soru karşısındaki çaresizliğinde yatıyor olmalıdır –kanımca. Hani demişti ya, gerçek gerçekten kopup gelirse romana gerçek olur o kişi…
———————————————————————–
“Tekne Kazıntısı” Üzerine Bir Söyleşi – Tülay Ferah-Mustafa Öneş          
Şiir, sürekli bağlanmaktır. Başka türlü yazılabileceğini sanmıyorum. Hocam Nermi Uygur’un bir denemesinin başlığından esinlenerek, ‘Şiir bağırarak değil, bağlanarak yazılır’ diyorum.
———————————————————————–
Editörlük Müessesesi Üzerine: “Yaşasın Edebiyat” – Hikmet Temel Akarsu    
Editörlük müessesesi Türk Edebiyatı’na müdahil olarak en son giren disiplin olmuştur ve fakat meydana gelen tahribatın en önemli müsebbibi olmayı az zamanda başarmayı bilmiştir!
———————————————————————–
Dünya Vakti (Şiir) – Hüseyin Alemdar                                                    
———————————————————————–
 “İçimizdeki Şeytan”a Feminist Eleştirel Bir Bakış – 1 – Hande Öğüt         
Nedense Kürk Mantolu Madonna ve Kuyucaklı Yusuf’un gölgesinde kalan, anıldığında da genellikle Peyami Safa ve Nihal Atsız’a yönelttiği edebî, siyasi göndermeleri2 ve aydın kavramı üzerinden analiz edilen İçimizdeki Şeytan, tam da Engels’in söz ettiği yeni kadın ve erkekler kuşağından iki gencin, –hayatında, bir kadını asla parayla ya da başka bir toplumsal güç aracıyla satın almamış olan Ömer ile kendini, gerçek aşktan başka hiçbir sebeple bir erkeğe vermeyen, ekonomik zorluklardan kaçmayan Macide’nin– ama daha çok kadın kahramanın “büyüme-gelişme” hikâyesi olarak çıktı karşıma feminist eleştiri içinden bir okuma yapmak istediğimde. Bu tercih, anlatılanın aynı zamanda bir “bilinçlenme” hikâyesi olup olamayacağı sorusunu doğal olarak içerdi.
———————————————————————–
Sesimdeki Rüzgâr – Feridun Andaç                                                          
Ben de kasabanın belediye başkanının kızına âşıktım. Onlar da kiremit çatılı bir evde oturuyorlardı, kasabada da sabahları gelip yanından geçtiğim bir kereste atölyesi vardı, zaman zaman gidip o hızar makinesinin nasıl çalıştığını izler, az ötedeki mezbahanın kesimhanesine uğrar, o “canice” kesimlerin sonuçlarını gözlerdim.
———————————————————————–
Selma Ancira ile Söyleşi – Özge Cengiz-Tozan Alkan                       
Evet, fotoğraf benim yaşamımda hep oldu. Çeviri orijinal olanın yansıması, fotoğraf da gerçek hayatın yansıması olduğuna göre bu ikisi arasında bir benzerlik olsa gerek.
———————————————————————–
Yeni Şiirler Arasında – küçük İskender                                                  
Haziran, şiirin ateşe sürüldüğü ay. Çoğumuz için de Nâzım acısı. Modern şiirimizin büyük ustasını bu ay bolca analım, okuyalım. Gelelim, bu sayının şairlerine; Hüseyin Kalyan imge ve dil arasındaki şifreyi başarıyla uyguladığından, İbrahim Serhat ironiyi çoklu anlatımda ölçülü kullandığından şiirleriyle aramızdalar.
———————————————————————–
Yeni Öyküler Arasında – Hatice Meryem                                               
Gelen birçok çalışma, okumaktan büyük mutluluk duymakla beraber öyküden çok deneme yazısına, hatta bir hatıra veya bir şokun etkisiyle, hem anlatıcısı hem yazarı hem de kahramanı olan birinci tekil şahıs tarafından anlatılan birer anı yazısına benziyor. Farklı bir tat yakalamak maksadıyla aforizmalar, büyük cümleler ve öykünün boyunu aşan paragraflar da kullanılıyor. Eh böyle olunca süsü, boyası, pembe panjuru yerli yerinde olan fakat temeli zayıf binalara benziyor çalışmalarınız.
———————————————————————–
Muş’a Gelsene Baudelaire! (Şiir) – İbrahim Serhat                          
———————————————————————–
Yakarete (Öykü) – Önder Şit
———————————————————————–                           
İmpala Heykelleri (Şiir) – Hüseyin Kalyan
———————————————————————–
Varlık Kitaplığı                                                                                                     
———————————————————————–
Nihat Ziyalan ile Söyleşi – Hüseyin Alemdar                                        
Altmış yıldan fazla şiir yazıyorum, 6. kitabım bu, ama şiirin tarifini yapamam. Tarifini yapamadığım için de şiir bana çekici geliyor.
———————————————————————–
Mükemmel Katilin Peşinde” / N. Ahmet Erözenci – Tolga Aras     
Erözenci, Kâbil’in neden cinayet işlediğine, bunu nasıl yaptığına ve hangi güdüyle hareket ettiğine yoğunlaşan fakat bunun kendisi bile farkında olmayan Müfettiş’in ardına taktığı okurla kusursuz araştırmacının ve katilin profilini oluşturmaya uğraşıyor.
———————————————————————–
Ersan Üldes ile Söyleşi – Melike Belkıs Aydın                                     
Her roman bize, bakın işte roman böyle yazılır, der. Burada, tabii ki roman olan romanlardan, Girard’ın tabiriyle söylersek ‘romansal’ romanlardan söz ediyorum; romanslardan, hisli ciltlerden, sezgisel anlatılardan veya coşumcu metinlerden değil. Küçük olanı anlatmaksa, evet bence de bir klişe ve benim bir meselem değil. Benim meselem daha çok ‘hikâye’ anlatımıyla ilgili. Hikâye üstüne hikâye sıralayan, her karakterin öncesine sonrasına, geçmişine geleceğine ışık hızında yolculuklar yapan, bilgilendirme yapan, döküm yapan, tarihsel gerçeklik(?) adı verilen hadiseleri sürükleyici kurgular eliyle nakleden, olaylar peşinde soluksuz sürükleyen, okurun sırtını sıvazlamak ve çarpıcı(?) hikâyeler aktarmaktan fazlasını yapmayan metinleri ‘romansal’ bulmuyorum.
———————————————————————–
“Alandaki Park” / Adnan Özyalçıner – Fatma Yeşil                          
Alandaki Park, adından ve kapağından da anlaşıldığı gibi Gezi Direnişi’ne gönderme yapan bir kitap. Adnan Özyalçıner, bu kitaptaki öykü ve anlatılarıyla güncel olayları ele almış.
———————————————————————–
Altay Öktem ile Söyleşi – Gülce Başer                                                      
Baba oğul ilişkisi, erkeklerin hayatını biçimlendiren çok önemli bir olgu. Her erkek çocuk bir yanıyla babayla çatışır, aynı anda da kendini babasına ispat etme, kabul ettirme çabasına girer. Kişiliğini oluşturmadaki en önemli etken budur. Yani hem örnek alma, hem çatışma, hem de kendini kabul ettirme çabası aynı anda olur.
———————————————————————–
“Ahlakın Akli ve İnsani Temeli” / Şahin Filiz – Samim Rıfkı        
Akdeniz Üniversitesi’nde felsefe bölümünde çalışmalarına devam eden Filiz, kitapta seküler bir ahlak anlayışına karşı Tanrı inancıyla kurulan bir ahlak anlayışını savunuyor; “Akliliğin ve insaniliğin ahlaktaki önemi ile bireyin ahlaki ilke ve değerleri tümüyle kendi başına belirlemesi, birbirinden farklı şeylerdir. Birincisi bizim iddiamız; ikincisi, seküler ahlak anlayışına ait iddiadır.”
———————————————————————–
Atilla Birkiye ile Söyleşi – Senem Dere                                                   
Öncelikle birinci tekil şahıs yazmak, romanın (sanatın) en nemli özelliklerinden biri olan inandırıcılığı güçlendiriyor. Ardından çoğunlukla sizin sormak istemediğiniz soru geliyor. “Yazdıklarınızı yaşadınız mı?” Bazen evet bazen hayır. Bu kitapta kendi yaşadıklarımdan çok iz var, bunu inkâr edemem; ama o kurmacaya dönüşüyor.
———————————————————————–
“Barbarın Kahkahası” / Sema Kaygusuz – Beyza Becerikli          
Kaygusuz’un rahatsızlıkları; karakterleriyle, olağan giden bir yaz tatili içerisine düşen ve tam da bu görüntüdeki olağanlığın sorgulanmasını bekleyen kurgusuyla, biçimde ve dilde esneyen kalemi ile Barbarın Kahkahası’nda bir bütün oluyor. Yazarın önceki romanlarında benimsediği huzursuzluk, bu sefer açık bir gerilim olarak ortaya çıkıyor, belirgin olay örgüleri ile ilerliyor.
———————————————————————–
Tunç Lokum ile Söyleşi – Adil İzci                                                              
Ada, üzerinde yaşayan insanlarla bir anlam ifade ediyor bence. Geçmişte Ada’da yaşayan insanlar, Ahmet Rasim’ler, Hüseyin Rahmi’ler, Yesari Asım Arsoy’lar, Sait Faik’ler, Zeyyat Selimoğlu’lar, Kriton Dinçmen’ler artık yok. Eserlerini yaratırken ilham aldıkları ıssızlık ve renkli mozaik de artık yok. Ada’yı çevreleyen sularda balık bile kalmadı.
———————————————————————–
Şiir Günlüğü – Gültekin Emre                                                                       
101 Bir Dize’yle (YKY 1996) yeniden. Tek dizede şiirin ayarını, derinliğini tutturmak ne zordur. Tek dize Everest olamadıktan sonra neye yarar? Ama Güven Turan’da öyle olmuyor işte, zirvelerde dolaştırıyor tek dizeler, upuzun şiirlerin veremediğini bir çırpıda önümüze seriveriyor; sonra da düşün dur! “Yalnızlığım, sus, yüreğim çatlıyor gürültüden.” Aşk, doğa, duygu sağanağı ve düşler şişliyor okurun yüreğini: “Bin güneş açıyor eylüle kırdığım nar.” “Asılmış yekeye, düşünüyor: Neye borçlu tuzu, ekmeği? Yele mi, kayığa mı, balığa mı?” “Kucağına almış yatağına taşıyor dünyayı: Böyledir şair sevdası.” Bazı dergiler “dize antolojisi” yapmışlardı, o dizelerden aklımda kalan yok şimdi. Dizeci şairlerin şiirleri zamanın eleğinde. İyi dizeyi şiirden çekip çıkarınca fazla etkili olmuyor. Oysa şah dize Güven Turan’ınkiler! Şiirler dolusu doldurma dizelerin yerine, tek tek dizeler sayfalara sığmıyor.
———————————————————————–
Yeni Yayınlar – Reyhan Koçyiğit                                                                
———————————————————————–
Şimdi Haberler… – Gülce Başer                                                                    
———————————————————————–

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir