“Hüzün ve Bela” ya da Demlenmiş Şiirler

CANEY

"Hüzün ve Bela" ya da Demlenmiş Şiirler
 
Şiirin hayatın çok uzağına atıldığı, yüreklerin dört bir yandan yıpratıldığı, özgürlüklerin köleliklere satıldığı, şiirin sadece üç beş dost arasında gönüllerde parlatıldığı şu günlerde…

Sevgili dostum Necati Sarıca elinde Orient’den yayınlanan yeni ve ilk şiir kitabı “Hüzün ve Bela” ile bir müjde gibi çıkagelmişti serin bir sonbahar akşamında…

Kitabı elime alır almaz hemen okumaya koyulmuş ve daha ilk şiirde kitabı tekrar tekrar okumadan edemeyeceğimi anlamıştım. Çünkü tümüyle şairin kendisine özgü çok yeni ve bir o kadar da güçlü bir söylem vardı şiirlerde.

Sarsılmıştım daha ilk şiirde her yürek sahibi gibi ki sarsılmamak mümkün değildi. “Hüzün ve Bela” her dizede yeniden ve yeni bir sesle yüreklerimizdeki yaraların kabuklarını yeniden kaldırıyordu:

“Bağrı paramparça yaralı topraklar
Yer ağlar, gök ağlar
Kirpik bulutlarından bela denizine
Kirpik bulutları çölün yüzünde
Suların ağladığı yerde”.

Şair bununla yetinmiyor, umudun sesini de en dokunaklı ve en yüksek sesle haykırıyordu:

“Korkuları koparıp çağlardan
Çöl ortasında dünya kuran
Şehit olup şafaktan önce
Geleceği özgür kılan
Hüzün ve bela toprağında”. 

Bu dizelerin hepsi kitaptaki, kitaba adını veren ilk şiirden…

Sonra “Solgun Çiçekler“ var, 

“Uysal bir at sırtında
Ağlarken gözyaşları
Bizleriz akşamları
Solgun çiçekleri çeşmeye götüren”

 diye biten. Sonra “Toprağı Isıtmak”, “Gül sağımı”, “Kara Zambaklar”, “Toprak”, hangi birini saysam, tam 50 şiir var kitapta.

Hele “İmkânsız İsa” diye bir şiir var ki onu özellikle anmadan geçemeyeceğim:

“Ölümün
Sebepsiz ürpermelerin
Ve her şeyin doğusunda ” 

diye başlayan şiir, 

“ Yüreğimde haç kırıkları imkânsız bir İsa
Kediler üstüne benzin döküp aydınlanan sokaklarda
Yalnızlığı yürüyen kül toplayan adımlarla
Yıkılası yüksek mahkeme koridorlarında
Üst geçit Vakko ve vitrin olursa dünya
Düşerim yükü ağır bir Yahudi’nin geçtiği yola
Ya bir de Yahudi körse
Yol olur yüreğimde erirse
Annem saçlarıma yağlar sürerse
Kaşlarımı keserse yüzümün aydınlığına
sonra ben hıçkırıklı bir keman sesi olursam
Sonra asılıp öldüğüm olursa
Yenilmişlerin yıkık omuzlarına

diye devam ediyor.

“Hüzün ve Bela” Necati Sarıca’nın yayınlanan ilk şiir kitabı dedim ama hemen belirtmeliyim ki bu genel anlamıyla bilinen ilk kitaplardan çok farklı. Ne şairin ilk şiirleri bunlar, ne de şair çiçeği burnunda şiire yeni başlayan biri. Necati Sarıca uzun yıllardır yazan ama yazdıklarını bir yerde yayınlamayan bir şair.

Öyle sanıyorum ki şair şimdiye kadar yazdıklarından bir seçme yaparak hazırlamış bu kitabı. Onun için “Hüzün ve Bela” oldukça iyi demlenmiş şiirlerden oluşuyor.

Kitapta her ne kadar “Hüzün ve Bela” daha çok “Kerbela” anlamında yer almışsa da şiirlerin bütününde şairin; çağımızın, yaşadığımız günlerin hüzün ve belalarına da kendi özgün bakışıyla tanıklık ettiğini görüyoruz.

Şair bunu yaparken de hepimizin bildiği sözcükleri umulmadık bir şekilde yeni ve güçlü imgelere dönüştürüyor ve en yalın söyleyişinde bile şiirinin büyülü dünyasına anında çekiyor bizi.

Yeni bir şiir damarıyla, yeni bir şiir ırmağıyla karşı karşıyayız.

Şiir kitaplarının çok az yayınlandığı, yayınlananlarının da dağıtımının neredeyse hiç yapılmadığı, yapılamadığı bir edebiyat ortamında bütün olumsuzluklara rağmen her iyi şiirin olduğu gibi “Hüzün ve Bela”nın da eninde sonunda okuyucusuyla buluşacağına inanıyorum.

Ve şairin “Selam” şiirinin sonunda dediği gibi: 

“Kırılıyor görüyorum bütün bu camları
Oluyorlar olacakları kadar
Kırılıyorlar
Kırılıyorlar”.
 

BIR YORUM YAZIN

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir